FAİZ TARAFINDAN SÜREKLİ İĞFAL EDİLMEK!

FAİZ TARAFINDAN SÜREKLİ İĞFAL EDİLMEK!

İslam itikadına göre çoğu haram olan şeyin azı da haramdır. Bir diğer husus; şüpheli amellerden uzak durulması gerekliliğidir. Helâle haram bulaşması hâlinde helâl olan şeyin ifsad olduğunu da biliyoruz: Bir kova suya bir damla idrarın karışması gibi… Ben ilahiyatçı değilim; dolayısıyla haram ve helâl olan şeyler hakkında yorumda bulunmayı aklımdan bile geçirmem. Amacım; faizin, faizsiz muameleleri ne suretle etkilediğini ve buradan hareketle günümüz dünyasında helâl-haram dairesi etrafında inançların oluşturduğu kadim netliğin pratikte nasıl muğlaklaştığını açıklamaya çalışmaktır.

Diyelim ki, her ay kazancınızdan artırdıklarınızla bir miktar altın alıyorsunuz. Zekâtını da ödüyorsunuz. Bu şüphesiz helâl bir şeydir. Altını niye aldınız peki? TL’nin değer kaybetme ihtimâline karşı paranızın aşınmasını önlemek, biraz da fazladan gelir elde etmek için… Şimdi; altının ülke içindeki fiyatı, iki faktörün matematik hesabına bağlıdır:

1) 1 Ons altının dolar karşılığı

2) USD/Dolar kuru

Yani 1 gram altının ülkemizdeki değerini bulmak için,1 onsun dolar karşılığını 28,3495231 rakamına bölersiniz. Bunu da doların TL karşılığı ile çarparsınız. Demek ki 1 gram altının değeri, 2 bağımsız değişkene bağlıdır: İlki emtiaların dolara karşı değeri; ikincisi de milli paranın dolara karşı değeri… Mekanizmanın nasıl çalıştığını basite indirgeyerek anlatalım: Örneğin;  Amerikan 10 yıllıklarının (dünyanın en güvenilir yatırım aracıdır) faizleri yükseltildi… Bu durumda tahvilin fiyatı düşerken doların, dolar dışındaki tüm dünya varlıklarına karşı değeri yükselecektir. Yani altının ons fiyatı düşecektir… Diğer yandan, Türkiye gibi ülkelerden gelir elde etmek isteyen yabancı fonlar (yani faiz lobisi)  Amerikan dolarına meyledecektir. Bu durumda Türkiye’de döviz azalacaktır. Yani doların TL cinsinden değeri yükselecektir. Görülüyor ki altının fiyatı, Amerikan doları için FED tarafından ödenen faize göre belirlenmektedir. Bu durumda, altına yatırım yapan bilinçli bir tüketici, Amerikan dolarının faizlerinin düşürüleceğini veya doların miktarının artırılacağını öngörerek altına yatırım yapacaktır. Peki, bu öngörüsünün kaynağı nedir? FED, bir merkez bankası olarak, bizdekinin aksine siyasî mülâhazalarla ilgilenmez. Hiçbir ABD başkanı FED’in kararlarını doğrudan etkileyemez. Çünkü FED, sadece yasal görevini yapar: Amerikan dolarının değerini kontrol etmek… Bunu da göstere göstere yapar; çünkü FED, ekonomik gerçekleşmelerin dolar üzerindeki etkilerini hesaba katarak, istikrar için gerekli olan hamleleri yapmakla görevlendirilmiştir. Üç aşağı beş yukarı tıpkı tüm dünyanın diğer merkez bankaları gibi… Örneğin; ekonomi, kapasitesinin üzerinde mi büyümeye başladı; FED faizleri artırır ki kredi mekanizmasını ve dolayısı ile tüketimi ve üretimi dizginleyebilsin. Yahut durgunluk mu oldu, emisyon miktarını artırır ve faizleri düşürür ki genişlemeci para politikalarıyla ekonomik birimlere kan enjekte edilebilsin… Yani FED’in ne yapacağını önceden bilirsiniz; çünkü FED buna izin verir. Sebebi de çok basit bir gerçeğe dayanmaktadır: Günümüzde ekonomi yönetiminin başarısı, konjonktüre bağlı olarak beklentiler yaratabilmek ve bu beklentileri uygun şekilde yönlendirmekten geçer. Doların rezerv para olmasının ilk sebebi budur. Yani geniş çaplı sürprizlere kapalı olan bu şeffaflığı ve tahmin edilebilirliğidir. Buna göre, altının fiyatı temelde FED tarafından, genel anlamıyla da Amerikan ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılamak için girişilen hamlelerin marifetiyle belirlenmektedir. Şimdi soru şu: Değeri faiz tarafından belirlenen bir emtiaya yatırım yapmakla, doğrudan doğruya faizin kendisine yatırım yapmak arasındaki fark nedir? Örneğimizde altını ele aldık… Siz bunu varil petrol, pamuk, inşaat demiri, dolap yaptırdığınız tabak sunta veya kilot dikilen kumaşa da tatbik edebilirsiniz. Ancak belirtmeliyim ki, tek bir emtiadaki fiyat hareketlerini dikkate alırsanız, elbette burada bir takım farklı değişkenlerin sonucu belirlemekte daha büyük ağırlığa sahip olduğu sonucuna varabilirsiniz. Ama örneğin 20 emtiadan oluşan bir sepet yaptığınızda, inanın fiyatlar üzerindeki tahvil faizlerinin belirleyici etkisini çok açık olarak gözlemleyebilirsiniz. Bu anlatılanlar ışığında düşünsenize; sofranızdaki suyun market fiyatındaki değişimler, büyük oranda dolar endeksindeki hareketlere bağlı… Bir ay çalışma sonrasında kazanacağınız reel veya nominal para miktarı da… İnsanların kişisel marifetlerini veya beceriksizlerini bir yana bırakarak; geliri GSYİH miktarındaki değişmeler olarak düşünürseniz bunu anlarsınız. Elbette ödeyeceğiniz zekât miktarı toplam servetinizin miktarı ve getirisindeki değişmeye bağlı olduğundan, bunun üzerinde de etkili bir güçtür… Ankara’dakiler de dâhil olmak üzere insanlar Amerikan dolarını ne sanıyorlar bilmiyorum ama, dolardaki değişimler gezegenin farklı ülkelerindeki ailelerin önümüzdeki 10 yılda sahip olacakları çocuk miktarını bile etkiliyor. Bu konuda ben hazırlanmış istatistiksel veriler gösterebilirim. 35 yaşına gelmiş oğlunuzun yahut arkadaşınızın geçim sıkıntısından korktuğu için evlenmeye cesaret edemeyişine bakarak, siz de benzer sonuçlara varabilirsiniz.

Peki dolar bu gücünü gerçekte neye borçludur? Öncelikle, ABD dünya nüfusunun 1/20’sine, küresel üretimin de 1/5’ine sahipken; küresel gelirin ise en az ¼’üne sahiptir. (Başka ülkelerde iş yapan çok sayıda küresel şirkete sahip olduğu için ABD’nin GSYİH’i ile GSMH’si arasındaki fark muazzamdır.) Ve dolar, güçlü Amerikan ordusu tarafından desteklenmektedir ki; siz buna, kaba kuvvete dayanarak dünyayı sömürme, sömürüye izin vermeyen ülkelerde ise, savaş çıkarma marifetine sahip olma da diyebilirsiniz. Bir şeyin ismini değiştirmek, o şeyin mahiyetini etkilemeyecektir. Öte yandan dünya ticaretinin %60’ı dolarla yapılmaktadır. Ülkemizin kendi parası olan TL ile yaptığı dış ticaret ise, toplam ticaretinin sadece %4’ü kadardır. Ülkemize 10 bin km uzak olmasına rağmen, dış ticaretimizin yarısını dolar ile yapmaktayız. Oranın düşük olmasına aldanmayın sakın, dış ticaretimizin çoğunu bir diğer rezerv para olan EURO bölgesiyle yaptığımız için oran düşük görünüyor. Şayet AB’nin komşusu değil de ABD’nin komşusu olsaydık ticaretimizin tamamına yakını dolarla yapardık. Demek ki, doların rezerv para olması; yani devletlerden şirketlere, esnaflardan çobanlara kadar herkesin dolara sahip olmak istemesi, ABD’ye bağışlanmış bir ayrıcalık değil, tam aksine, kazanılmış bir statüdür ve kökeni 2. Dünya savaşına dayanmaktadır. Biliyor olmalısınız; Ankara öteden beri duruma göre farklı lehçelerle konuşur. Gerçekle masalı ayırdetmeyi öğrenmiş olmak ise vatandaşlık görevi olmak zorundadır.

Bilginin tuhaf bir şey olduğunu anlayalı çok uzun zaman oldu. Tabiatı icabı bilgi değiştirici, dönüştürücü bir kuvvedir. Dağdaki bir taş parçasından (demir cevheri) 1000 metre yüksekliğinde çelik binaları inşa etmeyi öğretir mesela… Eskiden siyah-beyaz netliğinde görünen şeyleri ise zamanla çetrefilleştirebilir. İlkel insan tiplemesinin toplumdan ve mektepten aldığı hazırlop dolmaların altını oyar. Bazen arzın ayağınızın altından kayıp gitmekte olduğu duygusunu da yaşatabilir. Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle: “Şuur seviyesi değiştikçe gerçeklik seviyesi de değişiyor.” Bu mânâda modern dünya, dev bir cadı kazanına benziyor. Herşey şu veya bu şekilde Batı’nın kontrolündeki modernitenin araçları eliyle iğfal ediliyor, birbirine karışıyor… İdeolojiler, inançlar, ahlâkî yapılar, sosyal kurumlar, tabiat, tarih, elbette bilimin kendisi… Konumuz para etrafında şekilleniyor ya; yeri gelmişken düşmanını tanımak minvalinde belirtmeliyim: Kapitalizm, birçok cesur devrimcinin zannettiğinden çok daha güçlü bir sistemdir. Eskiler, insanların ekseriyetine, seviye bakımından avam derlerdi. Bu bir diploma davası değil; şuur meselesidir. Ve kesinlikle avamın davranış kalıbı kapitalizmin ruhuna uygun düşmektedir. Bir kısım Müslümanların Hz. Ebubekir’e zekat vermeyi reddetmesinden, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faiz geliri elde etmesine; laik devletin (afedersiniz) kerhanelerden vergi toplayıp, kaybettiği askerine şehit payesi vermesine kadar… Ancak, sadece “kârlı’’ olması, birçok tutarsızlığın toplum tarafından sorgulanmadan kabul edilmesi için yeterlidir. Homoeconomicus… Hoşumuza gitse de gitmese de, Adam Smith’ten itibaren kapitalizmin temel varsayımlarının dünyamızın geldiği noktayı açıklamak hususunda başarılı olduğunu kabul ediyorum. Bu onu haklı kılmıyor; ancak tablo budur. Bu cendereden insanlığı kurtaracak olan şey ne olabilir peki?

Öyle ya; vasat insan iyi-kötü, doğru-yanlış ayrımını yapamayacak kadar dünyanın rengine bulanmıştır. Onu “havas”tan ayıran başlıca hususiyet de budur zaten. O halde insana kendini empoze eden tüm diğer meselelerde olduğu gibi, iktisadî sorunların da sadece ve sadece siyasî düzenin sevk ve idaresi altında iradî bir müdahale ile şekillendirilen ahlâkî zemin temelinde, fakat daima KANUNLARIN MURAKABESİ ALTINDA, hakkaniyetle çözümlenebileceğini anlamak lâzımdır. Bu konuda Aristo ile aynı fikirdeyim; kurtarıcı sistem demokrasi olamayacağı gibi, tiranlık da değildir. Çözüm “Aydınlar Aristokrasisi”nde aranmalıdır. Bu kavramlaştırma ise doğrudan doğruya Necip Fazıl’a aittir. Ancak günümüz Türkiye’si, birçoğunun yegâne meziyeti(!) tek bir insana “her koşulda siyasî destek”ten ibaret; fakat yetenekte, ehliyette ve liyâkatte çöl manzaralı insanların anlayış kütlüğüne mahkûm edilmiştir. Bu durumun Necip Fazıl’ın öngördüğü sistemle hiçbir akrabalığı olamaz. O yüzden memurlarca yönetilen TRT’nin, Tayyip Erdoğan’ı, Türkiye’yi Necip Fazıl’ın Başyücelik idealine götürmekte olan lider şeklinde lanse etmesi karşısında hiçbir heyecan duymuyoruz. Çünkü İdeolocya Örgüsü’nde resmedilen devlet modelinin en bariz vasfı, emenetin ehline verilmesidir. Türkiye’de ise en başından beri durum bunun tam tersidir. İspat için, devletin makam sahibi insanlarından sadır olan ve hepinizin işittiği birkaç söylemi delil niyetine sıralayarak mevzuyu sonlandırıyorum (Konumuz ekonomi):

1) Dolardan bize ne? Dolar Amerikan parasıdır; dolar mı boşalır mı onlar düşünsünler. (Yazı boyunca bizi niçin ilgilendirdiğinin izahını yaptık.)

2) Faiz sebeb, enflasyon ise bunun neticesidir. (Gerçek tam tersidir. Yiğit Bulut yerine Ekonomi 1. sınıf öğrencisinden danışman yapılsaydı bu hatalı söylem kullanılmazdı.)

3) Yaşamakta olduğumuz enflasyonun sebebi fırsatçılık ve stokçuluktur. (Maalesef yaşanmakta olan şeyin adı maliyet enflasyonudur. Berat Albayrak’ın iddiası, talep enflasyonunun varolması hâlinde tartışılabilirdi.)

4) Başkanlık Sistemi tüm sorunlarımızı çözecek anahtardır. (Tüm sorunlarımızı çözecek illa ki sihirli bir anahtar arıyorsak buna “eğitim ve fikre bağlı ahlâk” demeliyiz.)

5) Üretim yapılan stratejik değerdeki fabrikaları CHP kapatmıştır. (Eksikliği hissedilen ve Türk sanayisinin nüvesini teşkil eden ilk fabrikaları Sultan Hamit ve sonrasında da CHP inşa etmiştir. Parti kendi kurduğu fabrikayı neden kapatsın? Kaldı ki son 70 yıldır iradesini ekonomiye hâkim kılacak şekilde iktidara bile gelememiştir.)

6) Devleti tüccar mantığıyla idare edeceğiz. (Tüccar kâr amacıyla hareket eden kişidir. Devlet ise idealist bir amacın kölesi olmadır. “İdeal” kavramı ise ideolojik anlam taşır. Hâlbuki bu sözün sahibi, “ideolojilerin devri kapanmıştır” aforizmasını savurmaktadır.)

7) McKinsey’le anlaşmamıza karşı çıkan ya cahildir yahut hain. (Bir uygulamaya karşı çıkanın gerekçelerini dinlemek lazımdır. “Ben yaptım oldu” mantığı, gücü elinde bulunduranı haklı sayan, orman kanununun tatbikçisi olur. Öte yandan fikir ve iddia sahibi bir insan, kendisine yapılan itiraz ister babasından, isterse de Başkan’dan gelsin; takvim ölçüsüyle sadece üç günde söylemini değiştirmez.)

8) Amerikalı Rahip Brunson’ın akıbetine Bağımsız Türk Yargısı karar verecektir. (Bağımsızlık kavramı ile yargı kelimesinin aynı tamlamada kullanılması yorumlanmak ihtiyacından varestedir.)

9) Fethullahçıların ihanetine karşılık sitemkâr bir üslupla, “Ne istediniz de vermedik?” (Devlet tüm vatandaşlarına eşit mesafede durur. İnançlarına, etnik kökenlerine, siyasi eğilimlerine bakılmaksızın… Bir kısım örgütleri müttefik sayıp onlara her istediğini vermek adaletle bağdaşmaz. Adalet ise devletin temelidir. Bu cümle vaktiyle devlet zulmüne direnenlerin yargılandığı Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde heyetin tam arkasında altın harflerle yazılıydı.)

10) Bank Asya örgütün bankasıdır. Oradan paranızı çekin. (Bir bankanın örgüte ait olduğu tesbit edilmiş ise devletin ilgili kurumları o bankanın lisansını iptal eder. Mudilerin ise yüz bin TL’ye kadar olan mevduatları devlet garantisi altındadır. Yasal zeminde faaliyetine devam etmesine izin verilmiş bir bankaya -yasadışı banka olmaz- para yatıran vatandaşlara sırf bu sebeble terörist muamelesi yapılamaz. Siyasî rakiplerle mücadele, hukuk zemininde yapılabilir. Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi: “Devlet hukuk demektir. Ve hukukun olmadığı yerde de devlet değil çete vardır.”)

11) HDP terör örgütüne destek veriyor. (Örgüte destek vermek suç ise partinin faaliyetine son vermek yargının görevidir. Yargı mensupları re’sen görevini yapmıyorsa -ki bu söylem bir ihbardır- bir bütün halinde tüm savcılar hakkında soruşturma açılmalıdır. Ama mantıken, “tüm savcılar” tamlamasında istisnaya yer olmadığı için, bunu yapacak savcı varolamaz demektir. Tuzun kokması durumu… Öte yandan, hakkında mahkûm edici yargı kararı olmayan bir kişi veya kuruluş masumiyet karinesi gereğince suçlanamaz. Suçlayan kişi devlet başkanı olsa bile… Dikkat ederseniz, itirazımı cümlenin anlamına yöneltmedim; hukukta şekil şartı esastır.)

12) Türkiye ne kadar komünist bir devletmiş. Özelleştirmeler yoluyla varlıklarını satmakla bitiremedik. (Devletin hiçbir ekonomik işletmeye sahip olmaması gerektiğini düşünen Maliye Bakanımıza, bu cahilliğini ödüllendirmek için bir de “Kemal Abi” denilmekteydi. Berat Bey’e, örneğin kâğıt fiyatlarının bir yıl öncesine göre 3 kat zamlanmasının, SEKA’nın (selülozik kağıt fabrikaları) bu adam tarafından özelleştirilmesi ile alakasını anlatan bir danışman lazımdır. Bu danışman sonra Başkan’a, 1936’da CHP’nin kurduğu SEKA’yı özelleştirenin AK PARTİ olduğunu, satın alanın da Albayraklar olduğunu hatırlatmalıdır.)

SON SÖZ: Hakikatler gölge gibidir: Üstüne toprak atmakla gömülemez. Herkes yalana teslim olsa bile, Allah’ın bir meczup kulu çıkar, “Kral Çıplak” narasını koyuverir.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: