VESİLELERLE MUHASEBE – SURİYELİ AYNASINDA İÇTİMAÎ DÜZEN

VESİLELERLE MUHASEBE – SURİYELİ AYNASINDA İÇTİMAÎ DÜZEN

Daha önce benzerlerini duyduğumuz ve artık kulaklara yabancı gelmemeye başlayan bir durum: Suriyelilerin karıştığı bir taciz olayı üzerine halk toplanır ve Suriyelileri linç etmek ister.

Denizli’nin kale ilçesinde yaşanan da böyle bir vaka ve halkın galeyana gelmesi karşısında polis ilçede yaşayan 100 Suriyeliyi ilçe dışına çıkarıyor.

Peki çözüm oluyor mu?

Bu insanlar o ilçeden çıkınca nereye gider, götürülür, ne yer, ne içer, gittikleri yerde yeni bir düzen kurmak mümkün mü, kolay mı?

Hani ensar-muhacir edebiyatı yapılıyor da, sarayda oturup bunu söylemesi kolay. Öncelikle, Suriyelilerin de oturduğu mahallelerde, Suriyelilerle birlikte yaşamak gerek.

Suriyeliler şehirlerin -genellikle- fakir semtlerinde oturuyor. Yani onların yardıma muhtaç olanları şehirlerin fakir mahallelerinde… Zengin -yani muhacir olarak ensarın yardımına muhtaç olmayan- tabakası ise yine zengin muhitlerde ikamet ediyor. Dolayısıyla, ensar-muhacir olma şerefi, garibanlara has bir ayrıcalık oluyor.

Oysa insanlar burnundan soluyor.

İş yok, aş yok, zamlar almış başını gidiyor ve her şey ateş pahası.

Ve bu ortamda, insanlar öfkelerini yansıtacak bir vesile, bir şey ararken, Suriyelilerin karışmış olduğu en küçük bir asayiş olayında patlamaya hazır bekleyen gaz alev alıveriyor.

Devletlûların çözüm hamleleri müthiş: Polisiye tedbirlerle Suriyelileri o bölgeden uzaklaştırmak ve sonrasında da ensar-muhacir nutukları ile vazu nasihata devam.

Ülkede sosyal yapı zaten alt-üst olmuş, aile içi geçimsizlikler almış başını gitmiş, kardeş kardeşle kanlı-bıçaklı hâle gelmişken, insanlar evlerine götürecekleri bir lokma ekmeğin hesabını yaparken, “ensar olun, muhacir olun” vaazlarını dinlemek ne hoş.

Kendi evinin içini düzene koymadan başkasını misafir etmeye kalkmak… Hem de öyle üç-beş de değil.

Kendi evinin içini düzenlemesi gerekenler, buna dair ne yapacaklarını biliyorlar mı peki? “Evimizi CHP berbat etti, kahrolsun CHP!” demekten başka ne biliyorlar, ne yapıyorlar? (Oysa CHP sebep değil neticedir ve bizim bozulma çığırımız CHP’siz dönemde, tâ Kanunî zamanında başlar ve CHP de bu sürecin neticesidir. CHP müslümanların yanlışlarının faturasıdır ve o yanlışlar düzeltilmeden de CHP’nin kendisine karşı oluyorum denilerek, CHP ruhu yaşatılmaya devam edilir.) Muhalefetteyken karşı olduğunu söylediği CHP ve İslâmcı olmayan iktidarların yaptığı bütün yanlışları iktidara gelince tekrarlayıp, sonra da CHP ve diğerlerine küfrederek işlerin düzeleceğini sanmak…

Sizden öncekilere küfrederek, onların yanlışlarını söyleyerek belki bir zaman daha iktidarda kalabilirsiniz ama işleri düzeltemezsiniz. Onların yanlışlarını söylemek, sizi doğru yapmaz.

Zira, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun ifade ettiği üzere, “Doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyeti olmaz!”… Bu anlayışsızlık zemininde işler daha da bozulur, daha da berbat hâle gelirken, bu defa bu yanlışların faturası, bu liyakatsizler sebebiyle İslâma kesilir. (Burada şöyle bir açıkgözlülük yapılıyor: İslâm düşmanları bunların bu yanlışları üzerinden İslâm’a saldırmanın bahanesini bulurken, bu çapsızlar da koltuklarını korumak için, “asıl hedef İslâm” diye, “Allah’ını seven savunmaya gelsin!” kıvamında bir hoşlukla milleti kendi etraflarında toplanmaya çağırıyorlar; “Topluluk Hakikati” nedir? Onların hedefi İslâm ve sen de ona malzeme verensin. Ve İslâm’ı savunmak, o yanlışlardan vazgeçip, İslâma Muhatap Anlayış’ın ruhunu kuşanmak, sistemini savunmakla olur. Şahıslar da bu sisteme nisbet edilir.)

“Ensar-muhacir” retoriği, doğru düşüncenin kendisi değil, o ruha işaret eder. O ruh olmadan da, işi retorikle götürmeye çalışmak, batmış gemiyi denizin dibine batarken yüzdüreceğini zannetmek kadar abes. “Bal, bal” demekle ağız tadlanmazsa, “ensar-muhacir olun!” demekle de ne ensar olunur, ne muhacir.

Yani, yine Kumandan Mirzabeyolu’nun ifadesiyle, “Hırdavatçı dükkânına eczane tabelası asmakla, orası eczane olmaz!”

Önce, insan ve toplum meselelerini kendisiyle çözeceğimiz sistem ve onun ruhunun kuşanılması…

Bu hedef açık ve kararlı bir şekilde ortaya konulmazsa, istikamet olmazsa, “oluş”tan da bahsedilemez.

Bütün işlerin halli, bütün düğümlerin çözümü, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun işaret ettiği, “Sistem şuuru ve sistemin şuuruyla” faaliyette bulunabilmede.

Yoksa, İslâmî literatüre ne kadar hâkim olduğunu gösterici ve -milletin dinî hassasiyetini dava adına gayrı samimî- şahsî emeller gayesiyle istismar edici bol lâf ile boşa kürek sallamaya devam.  (Dava adına değil de şahsî olunmadığı iddia edilecekse, teklif ettikleri sistemi göstersinler de biz de faaliyetlerin şahsî değil de dava adına olduğuna dair bu ilk delile bakarak, yapılanları teklif edilen sisteme göre değerlendirebilelim. Zira, şeylerin kıymet hükmü, nisbet edildikleri sistemlere göredir. Ortada teklif edilen bir sistem yokken,  yapılanları olmayan sisteme göre değerlendirmek de mümkün değil tabiatıyla. Yani, faaliyetler ya sistem gayesiyledir, sistem yoksa da şahsîdir. Davası şahsî olanlar bu şahsî davalarını başka türlü yansıtabilirlerse de meselenin aslı değişir mi?)

CHP’ye küfretmeyi, millete ensar olun, muhacir olun demeyi bırakın da siz ne teklif ediyorsunuz, önce onu söyleyin. Sistem çapında teklifiniz nedir? Haçlı-Yahudi Batı emperyalizmasına köleliği perçinleyen serbest piyasa ekonomisine sabah-akşam bağlılık yeminleri ederek neyi düzelteceksiniz?

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d