“BÜYÜK DOĞU”NUN 75., “BÜTÜN FİKRİN GEREKLİLİĞİ”NİN 40. YILI
Büyük Doğu, Üstad’ın 1943 senesinde çıkarmaya başladığı dergini adı olduğu gibi, çağımızda İslâm’ın eşya ve hadiselere nasıl uygulanabileceğinin, tatbik edilebileceğinin sistem çapında cevabını ortaya koyan ideolocyasının da adı olmuştur.
“Nasıl bir İslâmî düzen?” sualine cevap teşkil eden Büyük Doğu İdeolocyası, bütün Müslümanlar adına bu suale cevap vermiş oluyor.
Şayet İslâmî bir düzen gayemiz varsa –ki, Müslümansak olmalı– ya kendimiz bu, “nasıl bir İslâmî düzen” sualine cevap vermeli veya zaten verilmiş olan cevabın mücadelesine iştirak etmeliyiz.
Kumandan Mirzabeyoğlu, kendisinin Necip Fazıl’ı aştığını ve buna rağmen hâlâ niçin Necip Fazıl demeye devam ettiğini soranlara, meselenin İslâmî bir düzen kurmak olduğunu ve bu düzeni örgüleştirenin de Necip Fazıl olduğunu söyler. Yani, şayet Necip Fazıl bu ideolocyayı kurmamış olsaydı, bütün Müslümanların üzerinde sistem kurma vazifesi mesuliyet olarak kalmaya devam edecekti: Farz-ı kifaye… Bu vazife yerine getirildiğine göre de artık Müslümanlara düşen görev, yapılmış olan bir işi tekrar tekrar yeniden yapmak değil, o yapılanı ileri götürmek, hayata geçirmek için mücadelesini vermektir.
Bugün Müslümanların temel eksikliği de bu noktanın anlaşılmamış olmasıdır.
Belki iyi niyetli ama aslında İslâm adına ne yapacağını bilmemekten ileri gelen bir kusur ki yapılan o bütün iyi niyetli işleri, gayretleri, sarfedilen emekleri de boşa çıkarmaya yetiyor.
Misal verecek olursak, Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgâl edilmiş olduğu yıllarda, işgâle karşı mücadele veren mücahitler yardım toplamak üzere Türkiye’ye geldiklerinde Üstad’a da uğruyorlar. Üstad da onlara, İdeolocya Örgüsü kitabını veriyor ve “Size en büyük yardım bu. Alın bunu kendi dilinize çevirin. Sovyetleri kovarsınız ama asıl ondan sonra ne yapacağınızı bilmiyorsunuz!” diyor. Tabi o heyet bunu ne kadar ciddiye aldı bilmiyoruz ama netice ortada. Yani netice tam da Üstad’ın dediği gibi oldu ve Sovyetler kovulduktan sonra Afganistan’da mücahidler yeni devleti nasıl kuracakları konusunda anlaşamadı ve birbirlerine düştüler. Sonrasında ve ilerleyen yıllar bu iktidar mücadelesiyle geçti ve bugünlere gelindi.
Benzer bir durum Pakistan’da da yaşanmıştı.
Orada yönetimi bir darbe ile ele geçiren General Ziya-ül Hak, kendisinin bir asker olduğunu, ülkede kurulacak islâmî yönetimin nasıl olacağını ortaya koyması gerekenin âlimler olduğunu belirterek Pakistan ulemasını göreve davet etti.
Onlar da her biri kendi uzmanlık alanında eserlerini ortaya koydular. İşte, İslâm’da Hukuk, İslâm’da İktisat, İslâm’da şu, bu…
Her biri bir unsurun İslâm’a göresini anlatmaya çalışan bu eserler bir araya getirildiğinde ortaya bir bütünlük, bir sistem çıkmadı.
Çıkamazdı da…
“Bütün-sistem”, ortak şuurla mümkünken, her bir âlimin müktesabatı, gelişimi, kısacası şuur seviyesi farklı olduğundan, bu farklı şuur seviyelerinin kendi seviyelerinden meseleleri ele almasından “sistem” çıkmaz.
Kısaca ve öz olarak, ortaya konuluşunun 75. yılında dahi Büyük Doğu İdeolocyası, İslâm âleminde alternatifinin olmayışı, ortaya konulamayışı ve zaten buna da gerek olmayışıyla tek çözüm yolunu işaret etmektedir.
DEVAM EDECEK…
A. Bâki AYTEMİZ