“KABA SOFTA, HAM YOBAZ”I TANIMA KILAVUZU

“KABA SOFTA, HAM YOBAZ”I TANIMA KILAVUZU

Sayın Faik Işık’ın hatırlattığı, gösterdiği, gözler önünde olduğu hâlde yeniden görmemize ve keşfetmemize, böylece nefsimize mal etmemize yardım ettiği ölçü:

” (…) benim karşımdaki adamların ne olduğumu ve ne yaptığımı anlamaz tutumlarını, kılık kıyafetlerine bakmadan mühürleyin:

— “Kaba softa, ham yobaz!” (TG/2-438, 439)

Kumandan’ın bu cümlesinin üzerinde durmak ve gerekirse kitaplar dolusu yazılar yazmak gerekiyor.

Zira bu cümle, bize, İbdacılara, derin ve gerçek mümin olma sancısı çekenlere, idrak sancılılarına, davayı kaba softa ham yobazın elinden kurtararak derin ve gerçek müminin o leke kabul etmez şahsiyet aynasında yansıtmak isteyen aksiyon sevdalılarına “ÖLÇÜ” veriyor.

Bu ölçüdür ki kendisiyle yürüyeceğimiz ve dolayısıyla da davayı yürüteceğimiz.

Kumandan burada fikrî bir çerçeve çiziyor ve dolayısıyla bu fikrî çerçeveye uygun şahısları kendi dönemimizde tesbit etmek, yani aksiyonu gerçekleştirmek için müşahhas hedefleri bu ölçüye göre açıkça ortaya koymayı bize vazife olarak belirlemiş oluyor.

Hani Üstad Kumandan’a, “Fikirde müphem olun, aksiyonda açık!” diyordu ya… İşte, bu fikir nisbetince ortaya konulan ölçüdeki müphem kalan noktaların müşahhas kısımlarını gözler önüne dökmek bize düşüyor. Bir yerde ‘malûm’u meçhullükten kurtarmak ameliyesi… Yine külliyatta işaret edildiği üzere, malûm’u meçhullükten kurtarmak aşkın hassasıdır. O hâlde bu her devirde geçerli olacak bu ölçüye nisbetle her devirde o devrin kaba softa ham yobaz takımının nerede ve kimler etrafında yuvalandığını görmek ve göstermek bize bırakılmışken, bu bırakılmışlıkta davamızı kendi nefsimizde ispat ve liyakat şartlarının da ortaya çıkması ile belirecek olan topluluk hakikati var.

Terkibî hükümlerle konuşuyoruz ama bunlar da anlaşılmıyor.

Demek ideolocya özümsenmemiş ve ağızlarda marsık gibi tekrarlanmış. Demek bu terkibî hükümlerin ne demek olduğunu izâh etmek de ayrı bir vazife olarak karşımızda duruyor.

Şimdi mevzuumuz, “liyakat şartlarının ortaya çıkması ile belirecek topluluk hakikati” davası olmadığından, bu mefhumun izâh ve açılımını sonraya bırakarak -diğer birçok mefhum ve mesele gibi- şu ân üzerinde olduğumuz kaba softa ve ham yobaz takımını müşahhas olarak işaretleme işine dönebiliriz.

İbda’nın anlaşıldığının zannedildiği yerde anlaşılmadığını göstermek, bir taraftan yapmak, diğer taraftan niçin öyle yaptığının izahını da yaptığına katarak ilerlemek.

Bu satırlar aşina geliyor değil mi?

Demek ki her gerçek fikir ve aksiyon taliplisi aynı oluş çilesi yolundan geçmek ve aynı veya benzer işlerin üstesinden gelmekle mükellef. Bunda da şaşırtıcı olan bir şey yok aslında. Ruhun-nefsin hakikati ilk insandan bu güne değişmedi ki ruh ve nefs mücadelesi çerçevesinde ortaya çıkan meselelerin aslı değişmiş olsun.

ÖLÇÜ’ye dönelim…

Bizzat kendinin sorulmasını istediği suali soralım:

Kumandan kimdir ve ne yapmıştır?

Bu suale verilecek veya verilemeyecek cevaplar, muhatabın gerçek ve derin mümin olup olmama durumunu, gerçek ve derin mümin olma iştiyakını, iradesini veya kaba softa ham yobaz olup olmadığını ortaya koyar. Bunu diyen de yine Kumandan.

Kaba softa ve ham yobaza lâyık olan, münasip görülen muamelenin ne olup ne olmadığından önce objektif şartlar çerçevesinde durum tesbiti.

Hani mücadele, şartların objektif tahliline, tesbitine fikri tatbik etmekti ya… İşte önce kimin ne olduğunu tesbit için Kumadan’ın elimize tutuşturduğu bir turnusol kâğıdı testine sahibiz.

Hani Cevad Ülger’in, “söyle bakalım hangisi güzel” diyerek Süleymaniye ve Sen Piyer’in bir parçasından çekilmiş fotoğrafı göstererek yapmış olduğu test gibi.

Evet, söyle bakalım Kumandan kim?

Yazar, çizer, şair, mütefekkir, mücadele adamı falan filân…

Cık, değil…

Yazmak, çizmek, şiir, tefekkür, mücadele; bunlar kendileri için değil, bunlar birer vasıta olarak başka bir şey için.

Yoksa Kumandan kendisini, “ben fikir ve aksiyon adamıyım!” diye tarif etti zaten konferansında. Şimdi bunu duydun ve istediğin gibi tekrarlayabilirsin: “Kumandan fikir ve aksiyon adamıdır!”

Bunu söylemiş olmakla kumandan tarif edilmiş olmaz. Bilakis, bu “biliyorum” görüntüsü ile Kumandan’ın hakikati örtülür.

Neyin fikri ve aksiyonu?

Bizde öyle ucuzculuk yok. Meseleler sistem çapında ortaya konulmuşken, iki kıytırık cümle ezberle ve sonra kendini Büyük Doğu ve İbda’ya aşina olarak sat; yok öyle dava.

Mesele, Büyük Doğu İbda’yı, insan ve toplum meselelerinin hallinde bir sistem teklifi olarak ele almak ve ona uygun davranmaktır. Kıytırık övgü cümleleriyle, Kumandan şöyle büyük adamdı, Üstad böyle muhteşemdi… Geçiniz.

Onlar İslâm’a Muhatap Anlayış’ın tatbik vasıta sistemini kuran ve bunun mücadelesini veren, aksiyonunu tezgâhlayan remz şahsiyetlerdi.

Şimdi, sen bu remz şahsiyet karşısında ne yaptın?

Yıllar boyu “Bana Telegram yapılıyor!” dediği hâlde görmezden geldin. “Beni katledecekler!” dediği hâlde duymazdan geldin ve cinayet işlendikten sonra da hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam.

Bir de çıkmış, bu baba katillerine yancı olmayı dava diye satmaya kalkıyorlar.

Ortada bir cinayet var ve lâf bu cinayete gelince niye herkes sus pus?

Küfürle işbirliği yapan kaba softa ham yobaz, onlara satılmış sızma ve bu satılmışların ağına düşürdüğü ahmak hayran kitlesi el ele bu cinayeti işlediler de ondan.

Ahmaklar, bu cinayette kendi paylarının ne olduğunun ya farkındalar ya da değiller ama satılmış sızmalar cinayete karşı üç maymunu oynayarak işbirliğine devam etmekteler.

Bu cinayetin üzerine gitseler, karşılarına kaba softa ham yobaz iktidar çıkacak çünkü. İktidarın bu cinayetteki payı üzerinden iktidarla hesaplaşmak zorunda kalacaklar; ama kaba softa ham yobaz oluşuyla, ama bildiği hâlde sessiz kalışıyla ama bizzat içinde olan unsurlarıyla iktidarla bir hesaplaşma kaçınılmaz olacak.

Ama onlar çok İslamî (!) ya, ellemeyelim.

İslâm’a ve davaya remz şahsiyetin katledilmesinden daha büyük ne zarar verilebilir ve daha büyük nasıl düşmanlık yapılabilir?

Madem onlara dokunmak İslâm’a ve davaya zarar veriyor, demek ki onlar, remz şahsiyetten daha üstün ve daha önemliler dava için öyle mi?

O zaman “remz” şahsiyet Kumandan değil.

O zaman sizin davanız İbda değil.

Remz şahsiyetin katledilmesinde parmağı olanlar bu davayı yürütecek öyle mi?

Nefsinize dokunan bir mesele olduğunda yaygarayı basıyorsunuz da Kumandan katledilince niye sesiniz çıkmıyor?

Ne oldu? Hani Ergenekon operasyonları esnasında, “Telegramcılar Ergenekoncu!” diye yeri göğü inletmeye kalkıyordunuz da şimdi Ergenekoncular tasfiye olup Telegram cihazının elden ele geçtiğini de bildiğiniz halde, “Telegramcılar AKP’li!” diye niye ses edemiyorsunuz?

Mamanız mı kesilir?

Yoksa bizim bilmediğimiz başka bir şey mi var?

Kumandan, “kılık kıyafetlerine bakmayın” diyor.

Sizlerin kılık kıyafetiniz İbdacı veya İslâmcı gibi gözükse de sizleri de o kaba softa ham yobaz cümlesinden damgalama emrini yine Kumandan’dan aldık:

Telegramcı düşmanın işbirlikçileri!

Değil misiniz?

Gösterin o zaman!

Evet; zira zulme sessiz kalan zulme ortaktır ve susan dilsiz, şeytandır!

A. Bâki AYTEMİZ

 

TİLKİ GÜNLÜĞÜ’NÜN İZİNDE: 10 ARALIK – “KAŞ KEMİĞİ BİLMECE”

 

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: