TREN KAZASINDAKİ İHMÂL SUÇU VE SORUMLULARIN “KADER” ANLAYIŞI

TREN KAZASINDAKİ İHMÂL SUÇU VE  SORUMLULARIN “KADER” ANLAYIŞI

Ankara‘daki 9 kişinin hayatını kaybettiği Yüksek Hızlı Tren (YHT) kazasında kusurları bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alınan 3 TCDD görevlisi, savcılık sorgularının ardından çıkarıldıkları nöbetçi sulh ceza hâkimliğince tutuklandı.

Bu görevlilerin yaşanan kazadaki sorumluluk payını bilemiyoruz. Zira “adalet”in örselendiği, suçun başkaları üzerine atıldığı yerde, tam bir cinayet demek olan ve tepeden aşağıya devrede devrede gelen yanlışlar silsilesinin “ihmâl” kavramıyla birkaç “görevli”ye ihâle edildiği dönemlerde “hukuk”, adaletin tesis edildiği bir mâkam olmaktan çıkmıştır.

Ortada büyük bir ihmâl suçu olduğu kesin!.. Fakat bu ihmâli gösterenler, tek başına “memur”lar değil. Hatta, kendi başına bir “sistem”i ve “düzen”i olan, olması gereken Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yoları ise mesele, bu sistemi organize eden, sevk ve idare eden, yapılandıran kararları alan “sistem” sahipleridir ihmâli gösterenler.

Söz konusu tren kazasından tam bir hafta önce Meclis’teki KİT Toplantılarında konuşan CHP milletvekili sayın Ömer Fethi Gürer, bu konuda gerekli uyarı ve ikazları muhataplarına büyük bir nezaketle ve çözüm tekliflerini de sıralayarak anlatmış… Buyurun:

 

YAPICI TEKLİFLER GÖZARDI EDİLDİ

Gürer, 13 Aralık’ta yaşanan kazadan tam bir hafta önce, 6 Aralık 2018 tarihinde gerçekleştirilen KİT Komisyonu toplantısında TCDD’de yaşanan sorunlarla ilgili geniş bir değerlendirme de yapmış… Gürer bu toplantıda özetle şu ifâdelere yer vermişti:

Ülkemizde Uluslararası Demiryolları Birliği ve Avrupa Birliği standartlarına göre demir yolu hatlarında 22,5 ton olması gereken dingil basıncının konvansiyonel ana hatların yüzde 33’ünde, köprü ve menzillerin yüzde 40’ında mevcut olduğu ama ağırlıklı kısmın 22,5 ton altında bulunduğu dikkate alınarak, şebeke genelinde öncelik arz eden hatlardan başlamak üzere yol, tünel, köprü ve menfezlerin dingil basıncı ve gabari ölçülerinin uluslararası standartlara uygun hâle getirilmesi yönünde çalışmalar yapılıyor mu?

İkincisi, serbestleştirmeyle demir yolu ulaşım yapısı kökten değiştirildi. Bununla ilgili altyapı ve taşımacılık olarak ikiye ayrıldı Devlet Demiryolları. Özelleştirme artık Avrupa’da daha önce denenip sonuç alınamayan bir uygulama. Bu yöndeki çalışmalar devam ediyor mu?

Biraz evvel de söylemiştim, makinistlerin çalışma süreleri on beş saati buluyor. Bu, insanlar için bir olumsuzluk yaratıyor. Normal çalışma süreleri içinde çalışmıyorlar. Keza kadro düzenlemesi yapılmadığı için de çok mutlu olmadıklarını ifâde ediyorlar. Bunlarla ilgili yasal düzenleme talebinde ben bulundum ama sizin de kurum olarak, işçi statüsünde memur olması gereken arkadaşlarla ilgili düzenleme için bakanlık düzeyinde bir çalışmanız var mı?

Devlet Demiryollarının yaklaşım ve düşünce olarak varlıkları elden çıkarılan, özelleştirmeye doğru taşınan, yükü, külfeti kuruma bırakılan ve içi âdeta boşaltılan bir duruma taşındığını düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının meslek liseleri, basım ve dikimevleri, çamaşırhaneleri, kurum eczaneleri kapatılmış, hastaneleri Sağlık Bakanlığına devredilmiş, Haydarpaşa dışındaki bütün limanları özelleştirilmiş ki Mersin Limanı özelleştirme kapsamına alındıktan sonra, acı bir durum, Singapur’dan bir kamu kuruluşu geliyor ve bizim Mersin’deki limanımızı onlar işletmeye başlıyorlar. Eleman yetersizliği nedeniyle istasyonları kapatılan ve günün belli saatleri hizmet verir duruma getirilen, atölyeleri kapatılan, işlevsizleştirilen, kurumda yeni personel alınmamasıyla personel yapısı düşen, kamusal nitelik taşıyan hizmetlerin önemli ölçüde taşeron ve hizmet alımıyla yapılan, ana hatların yüzde 20’lik kesiminde yolcu treni çalıştırmaz duruma getirilen, arazileri ihtiyaçları dikkate alınmadan elden çıkarılan, bir kısmı belediyelere devredilen, özelleştirilen, çalışan sayısı düşürülen, ana hatları yüzde 92’si tek yollu vaziyette çalışan, hızlı tren hatları dışında bir açılım göstermeyen -ki bu hızlı tren de, biliyorsunuz, hâlâ Arifiye’de 70 kilometreye düşüyor, ben hep orayı kullandığım için, treni, hâlâ o da hızlanamadı bir türlü – Ekspres Yolcu Treni, Mavi Tren seferleri bazı hatlarda kaldırılan, birkaç prestij tren dışında arazi ve binaları elden çıkarılan, istihdamın daraltıldığı bir yapıya doğru Devlet Demiryolları götürülüyor. Kamulaştırma sorunları, yatırım projelerinde yapılan kapsamlı değişiklik, maliyet artışlarındaki Sayıştay raporlarına yansıyan bilgiler, dava sayılarındaki artışlar kurumu oldukça sorunlu bir hâle taşıdı.

2 bine yakın boş lojmanınız bulunuyor. Bu anlamda Devlet Demiryollarında bir kısım lojmanlar da yıkıldı. Keza, kısım şefleri, hareket memurları, ambar memurları çoğu istasyonda artık yok. İşlev ve kimlik olarak adı var ama içi boşaltılan bir kurum. Altyapı işletmesi taşerona verilen kopuk işleticiler ve şirketler tarafından amaçlananın dışına düşen bir Demiryolları algısı var. Bunu değiştirecek çalışmalar yaparsanız, iktidara da sizin bu yolda telkinlerinizin önemli olduğunu düşünüyorum, yönlendirirseniz, özelleştirme anlayışından vazgeçip yeniden Devlet Demiryollarını kurumsal kimliğine taşırsanız memnun olacağımı ifâde ediyorum…”

Ankara’da 9 kişinin hayatını kaybettiği YHT (Yüksek Hızlı Tren) kazasından önce yapılan bu değerlendirmelerdeki uslûp ve nezakete dikkat etmek lâzım… Hassasiyetle sıralanan çözüm tekliflerinin yapıcılığına dikkat etmek lazım…

Bir diğer husus;

Sözcü gazetesinden Asuman Aranca’nın ulaştığı 7 Aralık tarihini taşıyan ve TCDD’den “YHT Ankara Trafik ve İstasyon Müdürlüğüne” gönderilen belge… “YHT hatlarının işleyişi için izlenen trafik düzeninin değiştirildiği”ni gösteren belge… Belgede, YHT’lerin Konya-Ankara arası kabul ve sevklerinde, dönüşleri manevra alarak yaptıkları, 9 Aralık’tan itibaren ise manevra yapılmaması talimatı verildiği kaydediliyor. İşte söz konusu bu değişiklikten 4 gün sonra da kaza meydana geliyor.

İhmal iddialarının gündeme geldiği kazaya ilişkin soruşturma sürerken, TCDD Genel Müdürlüğü’nden “YHT Ankara Trafik ve İstasyon Yönetimi Servis Müdürlüğüne” gönderilen yazıda, Ankara-Sincan arası YHT hatlarının 15 Mart tarihinde “sinyalsiz işletmeciliğe” açıldığı da belirtiliyor.

Bu bir süreç her şeyden önce… Demiryollarında uygulanan yanlış politikalar silsilesi:

Tekrar Ömer Fethi Gürer’den takip edelim:

“2003-2017 yıllara arasında TCDD’de meydana gelen 4 bin 141 tren kazasında bin 418 kişinin yaşamını yitirdiğini, 2 bin 627 yurttaşın da yaralandığını hatırlatan CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer, bu yıl Çorlu ve Ankara’daki kazalarda ise 31 kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.

Kazaların en önemli nedenin kurumda meydana gelen yapısal değişiklikler olduğuna dikkat çeken Ömer Fethi Gürer, bu değişikliklerle TCDD’de serbestleşmenin önünün açıldığını, kurumsal yapının dejenere olduğunu, bu nedenle de olumsuzlukların hat safhaya ulaştığını belirtti.”

 

İMANSIZ İSLÂMCILIĞIN “KADER” ANLAYIŞI

Tepeden aşağıya bir ihmâller zincirinin apaçık olduğu bütün bu süreçte sorumlu tutulanlar hep “alttakiler” oluyor… İhmâller zincirinin başında yer alan, “sorumluluk” makâmını işgal eden Ulaştırma Bakanı’nın istifası istenirken, bu taleple Mecliste muhalefet protesto edince, İktidar ayakta alkışlıyor…

Sadece bu “reaksiyon” dahi her şeyi özetliyor: Bütün suç, aralarında görevini “ihmâl” eden sorumluları destekleyen İktidar’dır… Bütün destekçileriyle.

Ulaştırma Bakanlığı ve TCDD, üniversitelerde “demiryolu mühendisi yetiştirilsin” diye bölüm açılmasını teşvik ederken türlü destek sözleri verdi… Bu süreçte “işinin ehli” olarak mezun olanların yüzüne bile bakılmadı, bakılmıyor… Yetmezmiş gibi, hayatında “demiryolu” nedir bilmeyen insanları kurumlara istihdam etmek için yapmadıkları kalmadı…

Yalan, talan, rüşvet, torpil… Ondan sonra sorumluluğu “kader”e bağla, yani haşâ Allah’ı suçla…

Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanan bir insan, hatâsını veya suçunu “kader” diyerek örtebilir mi?

“Nasıl olsa öyle bir gün yok ve gelmeyecek” diyen Gizli İnançsızlar, sorumluluğunu perdelemek için “kader!” der ve işin içinden çıktığını zanneder…

Herşey “Kader”dir!.. Sizin tarihte emsâli görülmemiş hâliniz de…

“Kader”, Allah’a inanmayan kötülerin “sorumluluk” taşımama heveslerini gösteren şekilde kullanacakları bir şeytanî mazeret değil; dünya veya mutlaka Ahiret’te hesabı görülecek, Allah’ın üzerimize attığı ve her ânından sorumlu olduğumuz imtihân ağı olarak İMAN mevzuudur.

Yoksa, Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in meşhur misâliyle hırsızın, “ne yapayım, demek ki kaderim buymuş!” tesellisiyle hırsızlığına mazeret biçmesinin aracı demek değil.

Anladınız mı, İMANSIZ İslâmcılar?!!

Hüseyin Göktürk TURAN

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et