MEHMET ALİ ÖZTÜRK’E CEZA VE DEVLET OLMAK NEDİR?

MEHMET ALİ ÖZTÜRK’E CEZA VE DEVLET OLMAK NEDİR?

Akdeniz İhracatçı Birlikleri heyetiyle gittikleri gıda fuarında, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai şehrinde geçtiğimiz Şubat ayının 20’sinde kaldıkları otelde eşiyle birlikte gözaltına alınan Türkmen-Der eski Genel Başkanı iş adamı Mehmet Ali Öztürk, CIA ve BAE istihbaratınca gözaltına alınıp, CIA üssüne götürüldükten sonra tutuklanmıştı.

Öztürk, kimliği belirsiz kişilerce kaldıkları otel odasında eşiyle birlikte elleri ve gözleri bağlanarak çıkarılıp, daha sonra yaklaşık bir saatlik araç mesafesinde bilinmeyen bir yere götürülmüş ve burada kocası ile birlikte bir gece hücrede tutulan Bayan Öztürk, sabah kendilerini gözaltına alan kişilerce Dubai’deki havaalanına götürülerek Türkiye’ye gönderilmişti.

Aylar boyu esir tutulan Mehmet Ali Öztürk, dün Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BEA) çıkarıldığı mahkemede müebbet hapse mahkûm edildi.

Peki, Öztürk ne için ceza aldı, dava nasıl seyretti?

Yakınlarının sosyal medyadaki paylaşımlarından ortaya çıkan tablo şöyle:

Suriye’de Türkmenlere ve diğer silahlı muhaliflere yardım götüren Öztürk, BAE’de CIA’nın emir ve direktifiyle gözaltına alınıyor ve teröre yardım etmekten suçlanıyor.

Öztürk ise yaptığı yardımları Türk Kızılay’ı ile beraber organize ettiğini söylüyor. Buna karşılık BAE mahkemesi bunu ispatlamak üzere kendisinden, Türk Kızılayı ve diğer devlet kurumlarından söylediklerini doğrulayacak bir belge getirmesi isteniyor.

Kızılay ve başta dışişleri olmak üzere devlet kurumlarımız bu belgeleri vermiyor ve neticesinde de bu ceza geliyor.

Devlet, Öztürk’le birlikte bu organizasyonları yaptı mı, yaptıysa bu belge neden verilmedi?

Yine yakınları, yardım organizasyonlarının Kızılay ve diğer devlet kurumları ile birlikte yapıldığı yönünde.

Mantıklı olan da bu zaten, o kadar büyük organizasyonlar, devletin izni ve denetimi olmadan yurt dışına yapılabilir mi?

Buradan anlaşılıyor ki birileri Öztürk’ü harcamak istiyor.

O birileri kimler ve hangi sebeple bunu yapıyor, bilmiyoruz.

Bu hadiseyi en başından beri çeşitli safhalarda haberleştirerek takip ettiğimizi okuyucularımız hatırlayacaktır. Hadisenin bizi en başından beri ilgilendiren tarafı ise bir TC vatandaşının yurt dışında başına gelenle ve devletin bu vatandaşına sahip çıkmaması…

Aylarca, Rahip Brunson’ın “CIA ajanlığı”, “FETÖcülüğü” AKP medyasında işlenmiş, kitleler, bu düşünce doğrultusunda yönlendirilmişti. Fakat, Amerikan yönetiminin “kayıtsız şartsız Rahip Brunson bize teslim edilecek!” şeklinde AKP yönetimine bastırmalarından sonra, hukukî alevere daleverelerle adetâ bir “zafer” kazanmış edâsıyla, rahip kisveli CIA Ajanı Amerikan yönetimine teslim edildi.

Benzer bir hadiseyi cezaevindeki Alman vatandaşlarının serbest bırakılmaları sürecinde de yaşadık.

Bir kere, Mehmet Ali Öztürk’ün suçlu olduğu nereden çıkarılıyor?!.

Bölgemizde herkes herkese yardım ederken, kimse kimseye suçlu muamelesi yapmıyor da, Öztürk gibi insanlar, kendilerine yakın buldukları siyasî anlayışlara yardım yaptıklarında mı “suçlu” oluyorlar?!.

Bu açıdan bakıldığında bile, kayıtsız şartsız Mehmet Ali Öztürk, Birleşik Arap Emirlikleri’nden istenmeliydi. Orada yargılanmasına izin verilmemeliydi. Aynı, Rahip Brunson ve Alman vatandaşlarında olduğu gibi.

En azından Halk Bank davasında Amerika’ya söylenen: “Eğer ki Rıza Zarrab’ın bir suçu varsa, onu burada biz yargılayacağız!” sözü BAE’ne söylenerek, Birleşik Arap Emirlikleri denilen kukla yapılanmadan alınmalıydı.

Bu mevzuyla alâkalı bizim derdimiz, meselemiz, mesnetsiz bir “iktidar eleştirisi” yapmak değil; “Çadır Devleti” denilen kukla devletlerin herhangi bir vatandaşımızı bu şekilde yargılayıp müebbet hapis cezalarına çarptırarak Türkiye Cumhuriyetinin itibarını bütün dünyanın gözü önünde ayaklar altına alma çabalarına karşı haysiyetli bir duruş sergilenmesidir.

Devletlerin itibarları, yeryüzünün her metrekaresinde, vatandaşlarına sahip çıkıp çıkmamalarıyla ölçülür. Bizden söylemesi… 

Hadisenin en başından itibaren bu ilgisizlik dikkat çekmekteydi.

Yani düşünün bir, “Bilâl oğlumuz”un başına yurt dışında böyle bir hadise gelecek de devlet devletliğini, Erdoğan da “Eyy”lerini sergilemeyecek?

Bir vatandaşımızın hangi sebeple olursa olsun bu şekilde yalnız bırakılması kabul edilemez. Bu muameleler aslında büyük devlet palavrasını gün yüzüne çıkartıyor.

“Büyük devlet” iddiasında bulunan bir anlayışın yapması gereken, M. Ali Öztürk’ü oradan almaktı.

Bir devlet, kendi vatandaşını böyle yalnızlığa terk etmez. Yani geçtik büyük devlet olayını, gerçek bir devlette bu olmaz. Devlet halkına, milletine, tebasına, vatandaşına ihanet etmez, onu başka devletlerin eline terk etmez. İktidarların birinci görevi, vatandaşının-tebasının hakkını diğer devletler nezdinde korumaktır ki millî birlik böyle tesis edilir. Şimdi sen kendi vatandaşını korumazsan hiç kimseden fedakârlık bekleyemezsin.

Burada ise bir devlet, kendi vatandaşını kurtarabilecekken kurtarmak istememiş, başkasının iradesine teslim etmiştir. Bunun adı işbirlikçiliktir. Vatandaşına ihanettir. Milletine-tebasına ihanet eden bir iktidar söz konusudur.

Millete sahip çıkmıyorsanız, çıkamayacaksanız, ne diye koltukları boş yere işgâl edersiniz ki?

Evet, söyleyin bakalım, Bilâl oğlana benzer muamele yapılsa, aynı tepkisizlik devam eder miydi?

Ahmet ÖLÇÜLÜ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: