AYASOFYA, ANCAK İBDACI MÜCADELE ANLAYIŞI İLE AÇILIR!
Ayasofya mevzuunu görünce hep içim sızlar. Müslümanların eylem bilincinin olmaması, iki senede bir gidip oraya bir iki ağlayıp dağılması, açılmasını istemek yerine istermiş gibi yapması, yalandan dua edip evine gitmesi; sadece üzücü değil aynı zamanda acınası bir durumdur.
Ezan yasaklandığında ezan için mücadele edemedik. Bekledik ki anlayışlı bir hükümet gelip düzeltsin. Belki bunun dönemin şartlarına göre mazur tarafı vardı. Lakin yakın zamanda türban yasaklandığında yine mücadele edemedik. Ağlayıp sızlayıp boyun eğdik. Bekledik hükümet düzeltsin.
Ayasofya konusunda da ortada bir mücadele yok. İki senede bir oraya gidip iki ağlayıp evimize dönüyoruz. Açılmasını istermiş gibi yapıp topu hükümete atıyoruz. Hükümet de, “siz önce Sultanahmet’i doldurun!” gibi aldatıcı laflar ediyor. “Ben açamam, gücüm yetmez” demiyor. Beklenti devam…
Ayasofya açılır, bu çok da zor değildir. Ama bunun için İslâmcı yığınların, kendi bozuk anlayışını terk etmeleri ve İbdacı mücadele çizgisine girmeleri gerekir. “Madem ki ben varım bu dava var, benim olmadığım yerde kimse yok!” şuuruyla Ayasofya için harekete geçmeleri gerekir.
İbdacı mücadele çizgisi ve genel İslâmcı eylem anlayışı birbirine neredeyse taban tabana zıttır. İslâmcılar genellikle gider, iki ağlar, yalandan dua eder, kendini hiçbir zorluğa sokmadan, hatta mintanı bile terlemeden eylem yapar. İbdacılar ise mücadelenin tüm şartlarını kuşanır.
İslâmî grupların genellikle eylem bilinci yoktur. Yaptıkları da eylem değil ricadır, direnmek gerektiğinde dilenmektir. Sonucu hep başkalarından beklerler. Hatta dua ederken bile o kadar sahtelik içindedirler ki, neredeyse iş “Allah’ım şu öğleyi benim yerime sen kıl” demeye varır.
Ayasofya açılır. Ayasofya eğer Müslümanlar uğruna mücadele ederse açılır. Müslümanlar eğer saçma sapan eylem anlayışını terk edip İbdacı mücadele anlayışına ererse açılır. Kimse de önünde duramaz. Gümbür gümbür, bütün dünyanın gözleri önünde açılır.
Selim GÜRSELGİL