KUMANDAN’IN KATLEDİLMESİ İNSAN HAKLARI İHLÂLİ DEĞİL Mİ?
Türkiye’de insan hakları ihlâli olmadığını öne süren AKP Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta, bu iddiasına dair birkaç gün önce özetle şöyle bir açıklama yaptı:
“İnsan hakları ihlâli deyince, akla somut söylenebilecek bir iki tane olay bile gündeme getiremiyorlar. Bu çok algı ve yanlış söylemlerle birlikte aleyhimize kullanabilecek bir alan olarak görülebiliyor. Aslında bunların hiçbiri doğru değil. Türkiye insan hakları noktasında pek çok Avrupa ülkesinin ve ABD’nin kendisini özgürlük ve insan hakları noktasında ileri olarak niteleyen pek çok ülkenin standartlarının üzerindedir şu an… Türkiye’de insan hakları ihlâli olduğunu söylemek, artık abesle iştigaldir. Sonuçta hukuk ve kanunlar herkes için geçerlidir. Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuka aykırı kim iş yapıyor ve ülkeye zarar veriyorsa ve terör örgütleri ile işbirliği içerisinde kanuna aykırı iş yapıyorsa elbette hesabı sorulacaktır.”
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu bir suikast neticesi şehid olmuştur ve dolayısıyla bir insanın yaşama hakkına kastedilmiştir.
Bu cinayet karşısında AKP iktidarı, TELEGRAM karşısında yıllardan bu yana sürdürdüğü üç maymunu oynama rolüne devam etmektedir.
TELEGRAM’ı duymayan görmeyen, bilmeyenler, TELEGRAM cinayeti ile katledilen Kumandan’a yapılan bu suikasti de görmeme, duymama ve bilmeme yoluna tevessül etmekteler.
Fikirleri ve aksiyonu üzerine tonlarca sükût külü dökülen Kumandan Mirzabeyoğlu’nun gördüğü işkenceler üzerine de sükût külleri dökülmüş ve nihayetinde katledilmesi üzerine de sükût külleri dökülmeye devam edilmekte.
Meseleler mücerret plânda ele alınmazsa, Kumandan’ın “remz şahsiyet” oluşu ve O’nun yaşama hakkına yapılan ihlâlin bütün bir insanlığı katletmek, yok etmek demek oluşu şuurlara ulaşmıyor tabi.
Meseleler mücerret plânda hâlledilmeyince de iş şahsîleşiyor ve müşahhas plândaki basit itiş kakışlara kalıyor ve sonra yıllarca başörtü zulmünün mağduru olmuş biri çıkıp, insan hakları ihlâlinin kalmadığını ileri sürebiliyor.
İnsan hakları, en kapsayıcı ifadeyle, Mutlak Fikre uygun yaşama hakkıdır.
Bu tarifte, yaşamanın neye göresi ve nasılının da cevabı bulunmakta.
İnsanları, Mutlak Fikre uygun olmayan bir hayatı yaşamaya mecbur bırakmak, insanların bütün haklarını ihlâl etmek demekken, Mutlak Fikre aykırı kurgulanmış bir sistemin işleticilerinin, insan hakları ihlâli olmadığından bahsetmeleri, hani Müslüman olmasalar, inandıklarını iddia ettikleri şeye uygun olabilir de, Müslüman olduğunu söyleyenler için inandığını söylediğine değil, yaşandığına inanmış olmanın ifadesidir.
İnsanın temel hakkı, bütün diğer hakları da hasrına alan Mutlak Fikre uygun yaşama hakkıdır. Mutlak Fikre uygun yaşamayı tekellüf etmeyen bir sistemin varlık sebebi zaten insan haklarına karşı olmaktır.
A. Bâki AYTEMİZ