EHLİYET-LİYÂKAT, NAPOLYON-YELİZ

EHLİYET-LİYÂKAT, NAPOLYON-YELİZ

Süleyman Demirel… Türk siyaset tarihinde yaklaşık 40 yıl söz sahibi olmuş bir portre… “Demirel” denilince aklımızda kalan şey; madde imarı sadedinde yaptığı köprüler, barajlar, yollar değil, dört kelimelik mottosu: “Dün dündür, bugün bugün”. Her türlü ilkesizliği, yalancılığı, ahlâksızlığı meşrulaştırıcı(!) maymuncuk… Böyle bir maymuncuğun patent hakkına sahip olmak…

Tansu Çiller… Demirel’in çağrısıyla siyasete atılmış 90’lı yıllarda faili meçhul(!) cinayetler dönemi başbakanı olarak hafızamıza kazınmış. En son 2002 seçimlerinde Irak’a saldırı hazırlığında olan ABD’ye Irak saldırısında beraber olma teklifini alenen ilân etmiş ve taşeronluk ihalesinin kaybedeni olarak siyaset sahnesinden çekilmiş…

21 Ekim 1991 seçim kampanyası… O zamanki DYP seçim propagandalarında “herkese 3 anahtar” sloganı kullanılıyordu.

İsmini hatırlayamadığım bir gazetede bir karikatür çıkmıştı. Karikatürde Demirel halka hitab ederken Tansu Çiller kulağına bir şeyler fısıldıyor.

Çiller:

— Herkese bir ev.

Demirel:

— Herkese bir eeev!

Çiller:

— Herkese bir araba.

Demirel:

— Hekese bir arabaaa!

Çiller (salla mânâsında):

— At, at.

Demirel:

— Herkese bir aaat!

Bundan birkaç yıl önce hangi danışmanı kulağına fısıldadıysa Erdoğan’ın bulunduğu yerin mânâsına binaen karlı dağdan kar bağışlama edâsıyla sarfettiği, “yetmiş altı milyon hep birlikte Büyük Doğu’yu kuracağız” cümlesini her duyduğumda aklıma bu karikatür gelir.

Büyük Doğu demişken, Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl Kısakürek’in adetâ bir menkıbe gibi idealize ettiği Napolyon’un hayatından bir kesit:

“Ve her şeye rağmen, her büyük aksiyoncu ve cemiyet mimarında olduğu gibi, bellibaşlı bir ahlâk, nizâm, prensip ve disiplin şiirine tutkun (Napolyon)…

Bakınız:

Kendisini harplerde, çadırının eteğinde, sarayında ve nihayet son menfası (Sent Helen) de gölgesi gibi takip etmiş, sadakatte efsane çapında bir oda hizmetçisi vardır. Bu adam (Napolyon)a bunca bağlılığına mukabil hiçbir şey beklemez; yalınız tek ve mahcup bir emel besler: (Lejyon d’Onör) nişanının icatçısı efendisinden, en aşağı rütbede, tenekeden bile olsa bir madalya arzulamakta ve ona yıllardır bir türlü malik olamamaktadır. Şu var ki, bu arzusunu açığa vuramıyor, bir türlü belirtemiyor.

Birgün, bir merasime katılmak üzere ayna karşısında sırmalı ceketini giydirdiği imparatora mahzun mahzun bakıyor. Aynadan bu hâli fark eden İmparator, sadık uşağına soruyor:

— Neyin var; çok üzgün görünüyorsun?

— Hiç efendimiz; huzurunuzda kimse üzgün görünemez…

— Söyle, söyle; mutlaka bir derdin var!..

— Söyleyeyim efendimiz; bunca yıldır hizmetinizdeyim… En küçük madalyaya olsun, hâlâ hak kazanamadım. Bunun için üzülüyorum!            

(Napolyon) gülümsüyor ve aynadan, uşağına cevap veriyor:

— Hayır, çocuğum, ben sana onu veremem! Nişanları Fransa’ya hizmet edenlere veriyorum. Sense benim şahsıma hizmet ediyorsun!

Böylece, şahsına olan hizmeti, Fransa’ya hizmetten ayırabilen (Napolyon)…

Tarihte ve binbir millet içinde, vatana hizmeti, kendi sofralarına, nefsaniyetlerine ve hak dışı buyruklarına baş eğmek diye kabul ettiren tipleri düşünecek olursak ürpeririz.” (Necip Fazıl Kısakürek / İhtilâl / sf.273)

Başlıkta Napolyon ismiyle aynı hizaya yazılmış isim; kimdir bu Yeliz?

İktidar sahiplerinin sadık bir bendesi olmaktan başka hiçbir vasfı olmayan, şoför, aşçı, terzi, aile dostu vs. kişiler ve bunlara bol keseden danışmanlık, milletvekilliği, ihale dağıtılan nepotizm düzeninin en popüler ismiyle özdeşleşmiş sembol isim.

Eskiler “üslûbu beyan, ayniyle insan” demişler. “AKP’li Yeliz” başlığı altında yapacağınız küçük bir internet araştırması sonucu şahit olacaklarınız, ne demek istediğimizi anlamanıza yardımcı olacaktır.

Ehliyet ve liyâkat kavramlarının nasıl mezbeleliğe terk edildiğini göreceksiniz. Hoş, bahse konu olan kişilerin külhanbeyi edâsıyla “liyâkat nedir kardeşim?! Kötü bir şeyse aynen iade ediyorum, ama cebimde kapı gibi ağır vasıta ehliyetim var!” diye cevap vereceklerinden şüphe etmiyoruz.

Hele bir de bu tasarrufları “vefa” mefhumuyla izâh etmeleri yok mu, insanın nutkunu tutan “tüy dikmek” cümlesinden apayrı arsızlık.

Büyük Doğu Mimarı böyle bir manzara karşısında nasıl bir istikrah duygusuna gark olurdu?

E. Doğan ŞEYHOĞLU

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: