AKINCI DEDE VE GENÇ ADAM: HESAPLAŞMA (İNSAN-DEVLET)
AKINCI DEDE — Büyük düşünmenin yanı sıra meselenin minimize edilmesi ve gözden kaçabilecek detayların da elden geçmesi gerekiyor. Yani hamle, inkılâp, aksiyon ve saire, bunlar herşey için geçerli. Küçük ve büyük aksiyon demeden, her işte ciddiyeti ve disiplini elden bırakmama kaidesi hâkim olmalı. Olmalı ki, gevşeklik, miskinlik veya ego denilen şeyler meseleye musallat olmasın. Meseleye diyoruz, çünkü meseleye ancak şahıslardan bulaşır bu hastalıklar. Yeme içme adabından kulaklara sunulan ezgilere kadar her şeyde coğrafî genlere ve imânî mukaddesat ölçülerine riayet edilmesi gerekiyor. Şunlar böyleymiş, bunlar öyleymiş gibi bit pazarı bir lüpçülükten ziyade, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun konferansta söylediği gibi “İnsanın düşmanından bile fayda elde edeceği şeyler vardır” anlayışıyla hareket edilecek olursa, devrimci mücadele şartları içinde doğru, iyi ve güzel olan ne varsa devrime katkı sağlayacak şekilde dizayn edebileceklerin eliyle meseleye entegre edilir.
HAMZA — Gevşeklik ve miskinlik dedin…
AKINCI DEDE — Evet!
HAMZA — Açıkçası, oradan buradan yama edilmiş fikirlerle ne değişim olur ne de eski ile yeni muhabbetinin bir anlamı. Yani, ben değişmek istesem ilk önce birebir kendim ile hesaplaşmalıyım. Sonra uygunluk derecelerine göre değişimime fayda sağlayacak başka motivasyonları süzgeçten geçirebilirim.
AKINCI DEDE — Elbette! Güzel ifade ettin dostum. İnsan olma liyâkatine erişmek için derine inmeli. Hani şu modern çağ diliyle, meditasyonlarla avunup en azından dünyevî stresi üzerinden atmak ve rahatlamak isteyen bir insanın acıklı hâlini düşünelim. Şu anda biz de dâhil, insanlık vasfını sadece görüntüyle kuşanmışız gibi bir duruma düşmüşüz, farkında bile değiliz. İnsan bir sistem ile yaratıldı, sistemsiz kalamaz. Kendi ruhunu yakalamaya çalışan veya arayan bir insan ise haybeye rahatlama anlamında çırpınsa ne fayda. Genel olarak gerekli olan şey nedir? İnsan rahatlayınca mı insan olabiliyor ki böyle bir reçete sunuluyor ve iç dünya falan ayağına yatılıyor. İslâm literatürünün baş tacı olan “muhasebe” mekânizması çalışmadığı sürece insanın iç ve dış dünyasının rahatlaması, bütün gün otlanarak yorulan bir memeli hayvanın bir kenara çöreklenip geviş getirmesinden başka ne gibi bir aksiyon mânâsına ulaşabilir? İşte fert ve toplum için geçerli olan ne varsa bizzat devlet için de geçerli. Ve bir muhasebe veya hesaplaşma gerçekleştirecekse, en başta “nasıl?” ve “niçin?” izâhlarını dayandırabileceği bir “mutlak”a, bu “mutlak”ı muhatap bir anlayışa, anlayış için fikre ve fikrin hamlesi için de bir sisteme ihtiyacı vardır. Bu işler öyle oldu-bitti ve uysa da uymasa da mantığı ile işlemez. Demin misâllendirmeye çalıştıklarımızla birlikte tarihte nice böylesi değişim hareketleri vardır ki, halâ bugüne yansıyan ve taşınan şekilleriyle nelere mâl oldukları artık çıplak gözle bile görünüyor.
GENÇ ADAM — Affedersiniz… (Gözler kendisine çevrilir) Devlet gerçekten hesaplaşır mı? Kiminle hesaplaşır?
AKINCI DEDE — Hesaplaşır! En ince detayına kadar muhasebe ettikten sonra… Demin dediğimiz gibi izâhını yaparak, bu izâhı yapacak kafaya sahip olarak ve en önemlisi bunun kadrosuna mâlik bulunarak. İnsan kendi başına bir devlettir. Devlet ise toplulukların bir çatı altında millî, imânî, hayatî mevzularında mutabık olmuş ve müşterek hedeflerle belirlenmiş düzenidir, sistemidir. Devlet işte tam burada ister millî, ister imânî, ister hayatî meseleler etrafında fikir üreten, kafa patlatan ideolojiler, aydınlar, düşünceler ile hesaplaşmak zorundadır. Devlet derken, arada devleti idare edenlerin durumunu kaçırmayalım. Devlet tek başına hiçbir şeydir. Aslında mevzuumuzdan hiç kopmadığımızı tam olarak ifade etmek için söyleyelim. İktidarların teklif ettikleri bir fikir var mı? Hangi fikirle iktidarı ellerinde tutuyorlar? Sadece iktidara gelmiş olarak yapılan hesaplaşmalar noktasında ne gibi bir fayda sağlanabileceğini düşünüyorlar? Mesela bugün kim iktidarda? Hangi kesim? Kemalist mi? Laik mi? Demokrat mı? Liberal mi? İslâmcı mı? Yoksa bunların sentezi mi? Ki görünen de o! O zaman hesaplaşmayı kiminle yapabilir? Hiç kimseyle! Sadece kurulduğu iktidar tahtını zedeleyebilecek her kesim düşman, fayda sağlayacak her kesim dost. Demek ki bir “mutlak”ı yok! Fikirlerle bir sorunu, yakınlığı, hesaplaşma derdi ve muhasebe melekesi yok. Demek ki dostu ve düşmanı belirleyici tek şey, kendi iktidarının yanlışlarını da örtbas edecek veya görmezden gelecek düzeyde bir zihniyete sahiplikten geçiyor. Böyle bir başıboşluk içinde sömürülen mukaddesat, yani demin bahsettiğim üç sütûn, millî, imânî, hayatî konuları tamamıyla bir oy potansiyeli haline gelmiş. Buna hesaplaşma değil düpedüz hesabına geldiği kadarlık denir. Biz bu anlayışın tamamen berisindeyiz. İsterse bin sene geçsin, bu sömürü mantığı ile bir hesaplaşma gerçekleştiremez ve her zaman günü kurtarma ezikliğine düşer!
MUSTAFA — Sözünü kestim ama şimdi tam da seçim zamanı. Bu seferki seçim daha da bir farklı sanki… Oy için neler neler yapılıyor. Koca Devlet Reisi çay falan dağıtıyor. Arkadaşlar, “Ne olacak böyle?” diye soruyor, ben de bilmiyorum diyorum. Umarım konuyu dağıtmam.
HAMZA — Napolyon’un sözü geldi aklıma, “Bütün devletler, hazımsızlıktan ölürler.”
AKINCI DEDE — (Gülümser) Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, nereden bakılırsa bakılsın, mesele hiç dağılmadan hep aynı yere çıkılabilir Mustafa. Evet “hazımsızlık” büyük bir tehlike. Hem bahsettiğimiz “hesaplaşma” noktasında önemli bir yere sahip, hem de senin şu ân sıkıntısını yaşadığın dönem etrafında. İşin esprisi kaçmış arkadaşlar. İşin resmen tadını da kaçırmışlar. Demokrasi denilen şeye imân eden kişi bile şu durumdan utanmalı. Seçimlerin insan ve devlet haysiyetine kastını nasıl anlatmalı ki, seçimin kendisinin değil, seçimi kendi ruhsatsızlıklarına alet edenlerin kelleri bir çırpıda görünüversin. Sanırım “Adımlar” eserinde geçiyor, bir röportaj esnasında 90’lı yıllarda gerçekleşecek bir seçim dönemi ile ilgili Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na soruyorlar ve aynen şöyle diyor; “Benim gördüğüm, seçimden sonra ortamın tam bir çamur iklimi arzedeceği… Yani, hangi parti kazanırsa kazansın, ufukta kargaşa ve sıkıntı var…”
(Devam edecek)
Nihan ÖZTÜRK – 05.03.2019