KARANLIKLAR ÜLKESİ – 3

KARANLIKLAR ÜLKESİ  – 3

Şehrin bir kilometre kadar dışına Tomorrowland havası veren devasa bir sahne kurulmuştu. Sahnenin en önünde bulunan platformda, her yanı dövmeli, saçının yarısı uzun, diğer yarısı kazıtılmış kafasında kulaklık takılı bir dj bulunuyordu. Meydanda binlerce genç, çalınan müziğin ritmi ile zıplıyor ve birçoğu kendinden geçiyordu. Herkesin ellerinde biralar, midelerine girdiği andan itibaren kanlarına karışan extacy haplarının salgıladığı hormonlar ile çıldırırcasına eğleniyorlardı. Kızlar, erkekler birbirine karışmış, iğne atsan yere düşmez bir kalabalık içinde kimin eli kimin cebinde belli değil, ahlâksızlığı doruklarına kadar yaşıyorlardı o ân. Dj platformunun arkasında bulunan devasa sahnenin dekoru bir şeytan kafasını andırıyor ve şeytanın ağzı içinde de platform kalıyordu. Şeytanın gözlerinden meydana yansıyan ve sürekli yanıp sönen ışıklar arasında gençler, şeytanın ağzından yayılan ritme uyum sağlıyorlardı.

*

Şehrin yıkık binaları arasında küçük bir kız çocuğu, sol ayağı hafif aksayarak yürüyor ve çöpleri karıştırıyordu. Bu minik kız henüz 7 yaşlarında, saçları altın sarısı, gözleri iri ve mavi dünyalar güzeli bir çocuktu. Yüzü ve üstü başı kir pas içinde kalmıştı. Çöplerden birinden küf tutmuş bir ekmek parçası buldu ve ağzına attı. Ekmeğin küfü ağzında dağılırken buna aldırış etmeyerek yüzünde bir tebessüm belirdi. Açlık günlerdir onu öldürmek üzereydi. Tam bu sırada araba sesleri duyuldu, sokağın az ilerisinden ve minik kız hemen binalardan birinin yıkıntıları içine girdi. Gelen 3 araçtan eli silahlı ve kamuflajlı, maskeli 12 adam indi. Bunlar rejime bağlı bir operasyon timiydi. Komutanları diğerlerine işaret vererek binalar arasına dağıttı. Küçük kız çıkmaz bir sokakta dimdik duruyordu. 3 asker onun olduğu sokağa girdi. Ve karşılarında küçük kız çocuğunu gördüklerinde silahlarını ona doğrulttular. Sadece öldürmeye programlanmış, bütün hisleri öldürülmüş bu askerler tetiğe dokunmak üzereydi ki karşılarında korkusuz, dimdik duran minik kızın arkasında göz kamaştıran bir ışık göründü. Askerler, bu göz alıcı ışıkta gözlerini açamıyordu ve ellerindeki silahlar birer birer yere düştü. Daha sonra 3 el patlama duyuldu. Ve askerlerin yere serilmiş bedenlerinden ılık ılık akan kanlar sokağın zeminini boyuyordu. Minik kız arkasını döndüğü zaman nur yüzlü, bembeyaz uzun saçı, sakalı olan bir ihtiyar gördü. Bu delikanlı ihtiyar elini kızın başına koydu ve onu alnından öptü. O ân diğer sokaklardan da silah sesleri geliyordu. Minik kız tebessüm etti ve yaşlı adama bakarak onun elinden tuttu. El ele sokakta yürümeye başladılar. Ve evlerin arasından silâhlı, yüzleri maskeli 10 kadar yiğit çıktı sokağa. Ve hepsi birer birer yüzlerini açtılar. Minik kıza ve yaşlı adama baktılar. Aralarından biri yaşlı adama bakarak, “Kumandanım, bütün düşmanlar infaz edildi.” dedi. Ve oradan minik kızı da alarak uzaklaştılar.

*

Konser alanındaki eğlence hızla ve sapkınca devam etmekteydi. Kendinden geçmiş gençler, şeytana benzeyen platform önünde zıplıyorlardı. Bu sırada müzik bir anda kesildi. Sahne önündeki binlerce insan bir anda durdu ve sessizlik oldu. Sonra her yer karardı, bütün ışıklar söndü. Ve karanlığın içinde kulakları sağır eden, insanları yere fırlatan şiddetli bir patlama sesi ardından bir ışık huzmesi, ateş topu misali gökyüzüne doğru yükselirken sahne alevler arasında yıkılmakta idi. İnsanlar ne yapacağını bilemez hâlde sağa sola kaçışırken, güvenlik için orada bulunan askerler el tetikte etrafa bakınıyorlardı. Bu sırada yanan alevlerin gölgesinde kalan karanlıklar içinden ardı ardına ateş sesleri duyuluyor ve her seste bir asker yere düşüyordu. Biraz önce sapkınlık, eğlence, kahkahalar ile dolu olan alanda sadece ölüm ve korku hâkimdi. İnsanlar karmaşa içerisinde kaçışırken bütün askerler öldürüldü. Alevler içerisinde olan alan direniş güçleri tarafından tamamen ele geçirilmişti. İçlerinden birisi alevler içindeki alanın ortasındaki büyük bayrak direğine tırmandı, göndere çekili olan Amerika bayrağını yere attı, ardından kendi cebinden çıkardığı gök mavi zemin üzerinde üç hilâl bir yıldızlı bayrağı astı. Bu genç delikanlının ismi Bilgehan’dı. Temiz bir yüzü vardı. Sakalsız beyaz tenliydi. Karşısındaki insana korkudan çok güven veriyordu. Ama kendini bildiği günden beri bu davaya hizmet ediyordu. Alan temizlendikten sonra Bilgehan ve arkadaşları geri çekildi.

*

Gün ağarmak üzereyken dağların arasında gizli kalmış bir mağarada bir hareketlilik yaşanmakta. Burası, direnişçilerin –şimdilik– karargâh olarak kullandıkları mekân ve onlarca silâhlı adam, karşılarında duran Kumandan dedikleri adama bakıyor. Kumandan, minik kızın elinden tutmuş, konuşmaya başladı:

“Kendisinden başka hiç bir tarafa gönül ve nisbeti kabul etmediğimiz bu yol, Peygamberler Peygamberinin kum tepelerine çizip yanlarına çapraz hatlar çektiği düz yolun ta kendisidir. Ve adı “gerçek İslâmiyet”tir.  Hangi birlik ve topluluktan olduğumuzu göstermenin arefe günündeyiz. Bugün burada haklı davamız uğruna güzel neticeler kazandık ama unutmayın ki bizim davamız sadece ülkemizi bu işgâlden kurtarmak değil, bütün dünyaya nizâm götürmektir. Son sözüm: Müslümanlar dik durun! Karşınızda leşler var! Allah yâr ve yardımcımız olsun!”

Direnişçiler, ellerindeki silâhları havaya kaldırarak getirdikleri tekbirlerle bu zafer konuşmasını kutladılar.

*

Ünsal, gözünü gün doğumu ile birlikte açtığında derin bir nefes aldı ve bir sigara yakarak gökyüzüne baktı. Doğmakta olan güneşin saçtığı kızıl ışıkların bulutlar ile muhteşem dansını izlerken abisi geldi. Avladığı bir kekliği ateşte pişirip yediler. Ve yola koyuldular. Yolun sonunda ne olduğunu biliyorlardı ama yolda nelerle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Her şeye hazır ve inançlı adımlar ile ağaçların arasından yürürken gözden kayboldular.

Devamı Gelecek…

 

Ebubekir İKİZ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: