İRFÂN VE İNCELİK PİRİ, KLASIK EDEBİYATIN SON KANDİLİ; ŞEYH GALİP VE POETİKASI

İRFÂN VE İNCELİK PİRİ, KLASIK EDEBİYATIN SON KANDİLİ; ŞEYH GALİP VE POETİKASI

Şeyh Galip 1758 yılında İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Mehmet’tir. İlk eğitimini terbiyesini aldığı babasından almıştır. Daha 24 yaşında iken hacimli bir divanda ilk şiirlerini toplamıştır. 26 yaşında Konya’ya gidip Mevlana dergâhında çileye girmiştir. Ancak ailesinin ısrarı üzerine İstanbul’a dönerek çilesini Yenikapı Mevlevihanesi’nde tamamlamıştır. Bu konuyla alâkalı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu Büyük Muzdaripler adlı eserinin 4. Cildinde Şeyh Galip için şunları ifâde ediyor. Nakledeyim:

Devrin şairlerinden ve değerli bestekârlarından olan Padişah üçüncü Selim ile Valide Sultan Mihrişah’ın, padişahın kız kardeşleri Beyhan ve Hatice sultanların takdir ve sevgilerini kazanan Şeyh Galip 1787 yılında Galata Mevlevihanesi’nin 22. şeyhi ve dedesi olmuştur.

Kumandan’ın Şeyh Galip hususunda ufuk açan edebî fikirlerine yazımın ilerleyen bölümlerinde yer vereceğim.

Üstad Şeyh Galip, Divan şiirinin son deminde “üstad” olarak anılabilmiş, Sebk-i Hindi tarzının verdiği ilhamla şiirde yeni mazmunlar, semboller, hayâller ve söyleyişler ortaya koymayı başarmış nadide şahsiyetlerimizdendir. Divan şiirinin son demlerinde “üstad” olarak anılabilmiş yani kendi döneminde takdir görmüş gelecek nesil şairlerini de etkilemiştir. Üstad olmanın şartını ifâ etmiştir. Gelelim şiirde Sebk-i Hindi tarzına. Sebk-i Hindi akımını Kumandan söz konusu eserinde şöyle açıklıyor:

“Sebk: Bir şeyi eritme, gizleme, kalıba dökme. İran’dan bize geçen bu akımın en başarılı şairlerindendir Şeyh Galib. Bu akım Batı’da ki sembolizm akımından farklıdır. Çünkü Şeyh Galib’in dilinin ağır ve söz sanatlarının yoğun olmadığı şiirleri de vardır.”

Sebk-i Hindi akımı İran’da doğmuş, Hindistan’da gelişmiş ve bu topraklarda da bizim şairlerimiz tarafından irfân kuşağı beline bağlanmış bir şiir tarzı…

İran’da Safevi devri ağır taasup havasından bunalan ve serbestçe yazabilmek için Hindistan’a giden şairler tarafından bu akım geliştirilmiştir. Bu şairler Türk hakanları tarafından himaye edilmiştir. Ekber Şah zamanında Hint sarayındaki İran şairlerinin sayısı 170’i bulmuştur. Saib-i Tebrizi ve Şevket-i Buhari akımın baş temsilcileridir. Bizde ki temsilcileri ise Nâbi, Nef’î, Sabit ve Şeyh Galib demek mümkündür.

Galib’in bizler için önemi Hüsn-ü Aşk adlı meşhur mesnevisidir. Mesnevinin muhtevası mühimdir. Şeyh Galib şair ve şiir nasıl olmalıdır sorusunun cevabını teferruatlı olarak işlemiştir. Mesnevinin yazılma nedenlerinden birisi de şairin poetikasını belirtme arzusudur. Fuzulî’nin de vardır poetikası, lâkin teferruatlı olarak ilk kaleme alan Şeyh Galib’tir diyebiliriz. Poetika: Şair iseniz şiir anlayışınızın veya ressam iseniz sanat anlayışınızın belirtildiği metinlerdir.

Hüsn-ü Aşk mesnevisinde Şeyh Galib en büyük eleştirilerini “yeni mazmun, yeni hayâl kalmadı, tükendi” diyenlere yapar. Devrinin kimi şairleri daha evvel şairleri kastederek “Bâki, Fuzulî ve Nef-i tüm mazmunları tüm edebî sanatları kullandı, artık bize bir söz kalmadı” derler. Şeyh Galib de böyle diyenlere şu manidar cevabı verir eserinde: “İlk olarak ilk inen âyet oku emrini ve âyetin devamında zikredilen kalem bahsi”ni teferruatlı anlatır ve şöyle devam eder, “söz söylemek için bir söyleten gerekir. Sözü feyzlendiren ve bereketlendiren yüce Allah’tır. Allah sıfatlarının sonu olmadığına göre, sözün bolluk ve bereketinin de sınırı yoktur. Kur’ân cahiliye devri şiirlerini ve şairlerini dehşete düşürdü. “Allah öyle kudretli ve kuvvetli sözler söyledi ki, aciz kaldık.” Bu üstünlük halâ devam etmektedir. Bu iş için çaba gösterip yeni mazmunlar ve edebi söyleyişler bulmalı kendimizi geliştirmeliyiz.”

Bu cevap anlayana o kadar etkileyici ki… İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun Şeyh Galib’e “irfân ve incelik piri” demesinin sırrını biraz olsun bu cevaptan anlamak mümkündür. Mesnevinin fahriyye (övgü) ve hicviyye (yergi) bölümlerinde şair poetikasını okuyucuya aktarır. Fahriyye kısmı kendi şiirini ve muhtelif şairleri övdüğü beyitlerdir. Hicvettiklerine gelirsek, şiire ve şaire eleştirel bakış, şiir sanatının ne olması ve ne olmaması gerektiğine dair görüşlerini kapsayan bölümlerdir.

Mesnevi’de Nâbi üzerinden sanat eleştirileri yapılır. Kişisel bir tenkit değildir bu. Sanat adınadır. Nâbi hikemî bir şairdir. Ve yalındır şiirleri… Sanat gücü Galip kadar kuvvetli değildir. Şeyh Galib, Nâbi’yi ve onun gibi yazan devrinin şairlerini şöyle eleştirir:

“Adam ona denir ki, sanat ve edebiyattan anlayanlara yepyeni ufuklar açsın. Sözü aklına geldiği gibi değil de, onu nice tecrübelerle olgunlaştırdıktan sonra söylesin. Keşke ben de o kadar basit ve yalın söylemeyi becerebilseydim. Şiirden anlayan birinin takdir ettiği güzel ve renkli bir beyit bin dünyaya bedeldir.”

Galib kendi şiirini Hint kumaşına, Nâbi’nin ve onun izindeki şairleri ise Halep bezine benzetir. Tabi Üstad’ın Nâbi hakkında ki görüşleri onun yüksekliğine nisbetle ele alınmalı, yoksa bu eleştiriler Nâbi’yi okuyan ve araştıran birçoğumuza giran gelebilir…

Nâbi, Sebk-i Hindi’nin Hindistan’a giden temsilcisi Saib-i Tebrizi’yi örnek alır. Mânâ Nâbi için amaçtır, söz sanatları sadece araçtır. Galib ise Şevket-i Buhari’den etkilenmiş, hem mânayı hem söz sanatlarını amaç olarak görmüştür. Aralarındaki sanat farkı temelde budur diyebiliriz. Yoksa devrimize göre Nabi, halep bezi değildir… Nâbi’nin hac yolunda Peygamberimize yazdığı ve Gaye İnsan – Ufuk Peygamber’in Medine müezzinin rüyâsına girip bu kasideyi okumasını emrettiği, o muazzam kaside ve sahibinin de Şeyh Galib kadar büyük bir şair olduğu gerçeği unutulmamalıdır… Bu hâdise Osmanlı coğrafyasında yaygın olarak anlatılmıştır. Nâbi ve Osmanlı hac kafilesi Medine-i Münevver’e yaklaşırken Paşanın birisi, Efendimizin medfûn bulunduğu Ravzay-ı Mutahhara’ya doğru ayaklarını uzatmış yatıyor… Nâbi bunu fark eder ve Paşa’yı yazdığı kasidede geçen beytiyle uyarır:

“Sakın terk-i edebden kûy-i Mahbûb-i Huda’dır bu,
Nazar-gâh-ı ilâhîdir Makâm-ı Mustafa’dır bu.”

Paşa’da hak verir utanır ve ayaklarını toplar. Bu edepsizliğim aramızda kalsın der. Kafile sabah ezanından evvel Medine’ye girerken Paşa bir bakar ki, Medine müezzini Nâbi’nin şiirini okumakta. Paşa’da utanarak “hani aramızda kalacaktı şair, bu ne iştir?!” der. Nâbi de “paşam yanınızdaydım yol boyu, bu mümkün mü hemen birine yetiştireyim? Ayrıca ben Medine müezzinini tanımam ki.” Paşa müezzini çağırır. Ve sorar bu mevzuyu. Müezzin “ben de bilmezdim bu şiiri, bu naatı. Peygamberimiz rüyâma girdi ilk defa ve dedi ki; “Ümmetimden birisi ziyaretime geliyor. İsmi Nâbi. Onun şu şiirini ezberle ve onu bu şiiriyle karşıla” dedi. Bende uyumadım ve şiiri ezberledim. Kafilenin gireceği vakitte de okudum” deyince Nâbi’nin, Paşa’nın ve kâfilenin gözlerinden yaşlar boşalır.

Peygamber aşığı Nâbi işte böylesi bir şekilde sanatı da şahsı kadar muazzez bir dev… Şeyh Galib’in onun hakkındaki tenkidi üzerinden Nabi’yi küçük görme cinayetine girilmesi tehlikesine binâen meşhur naat şiirini ve hikâyesini anlattım…

Şeyh Galib’ten devam edelim:

Şeyh Galib poetikasında şairi ve şiiri şöyle tanımlar:

-Gönül ehli, iyi huylu, yumuşak tabiat sahibi ve gönül vahyine aşinalık.

-Görüntü güzelliğini değil, ruh güzelliğini terennüm.

-Hayâllerin zenginleşmesi, boş sözler söylemekten kaçınma.

-Bilgi ve marifetten haberdar olma.

-Düşünceyi, fikri, şiire temel yapı olarak kullanma.

-Ağızdan ağıza sakız gibi çiğnenmiş edâlara ve söylenmiş sözlere tenezzül etmeme, yeni tarzlar ve yeni söyleyişler yakalama…

Üstad Şeyh Galib’in poetikasını bu maddeler etrafında özetleyebiliriz: Şair ve şiir nasıl olmalı, işte cevap.

Divan Edebiyatı’nın son kandili, son gülü idi Şeyh Galib… Bütün fanîler gibi dünya bahçesinde onun için de bir hazan vakti vardı. Üstad Şeyh Galib 1799 yılında vefat etmiştir. Ardında miras olarak binlerce güzel beyit bırakmıştır ki; Mutlak Fikir’e bağlı söz söyleme ve “sanatı üzerine düşünme” haysiyetinin en büyük yıldızlarından biri olarak şiirde en parlak yıldızlarımızdandır…

Sanatına kulak, mirasına omuz verenlerin zümresine ilhâk olmak duâsıyla…

Ruhu şâd, mekânı cennet!

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: