GERÇEK BİR İBDA ERİ: ÜNSAL ZOR… Ve “Gündem” Etrafında Notlar

GERÇEK BİR İBDA ERİ: ÜNSAL ZOR… Ve “Gündem” Etrafında Notlar

Her ne kadar anma gününde kürsüye çıkıp hakkında konuşmamış olsam da, onu tanıyan ve hakkında söz söyleyebilme hakkına ve şansına sahip olduğuma inanıyorum..

Tanışıklığımız; Kumandan’ın özgürleştirilme talepleriyle başlattığımız sürece denk gelir…

Bolu Seferleri’nin vaz geçmez ve geçirtilemez baş aktörlerindendi…

Kendisini daha önce hiç tanımayan birisi için bile (benim gibi) farkı farkedilen militan tavırlı, aksiyon yüklü gerçek bir İBDA Eri…

Hatırlayanlar vardır; karayoluna kadar çıkarılmış olan polis bariyerlerini o ve ona benzeyen gönüldaşlarla yıka yıka cezaevi önüne kadar gelmeyi başarmıştık ve sonrası malum tahliye kararı!

Yani öyle hiç bir şey “armut düş, sapın yukarı olsun” tembelliğiyle, emeksiz, mücadelesiz olmadı, olmuyor!

O gerçek bir dava adamı, çok iyi bir dost, mükemmel bir savaşçıydı; aslında kendisi için söylenecek olan Kumandan tarafından söylenmiş ve o sözler kıyamete kadar bâki olup sonsuz âlem içinde umudumuz, mutluluğumuz ve inşallah güvencemiz olmuştur.

Bu vesileyle başta Kumandanımız olmak üzere; Ün salan şehidimiz Ünsal Zor ve tüm şehitlerimizi Rahmet ve Şükran’la anıyorum. Allah’tan sonsuz Rahmetler diliyorum… Şefaatlerine nail olmak arzusuyla.

 

“AİLE”Yİ GEÇİM DERDİYLE DAĞITMAK

Bu ilçeye (Sakarya / Kocaali) gerekli olan üçyüz beşyüz gencimizi istihdam edecek bir iş sahasıdır; bu çok önemli hayati bir ihtiyaçtır, şu âna kadar yapılmamış olması ciddi bir eksiktir, etkili ve yetkili kişi ve kurumların bu işin üzerine gitmemiş olması büyük bir kusurdur…

“Göç veriyormuşuk” yani çok afedersiniz de ne vermemizi bekliyorlar ki?

Bir tek fındık ürünüyle ayakta kalmaya çalışan insanımız, bahçeler miras yoluyla bölünerek küçüldükçe ve de iktidar sahiplerinin ürünümüzü beş para etmez bir hâle düşürmesiyle ciddi mânâda geçim derdinin içine düşmüş ve çareyi şehre taşınmakta, düşük ücretlerde olsa çalışma imkanları içinde debelenmekte bulmuştur..

Bizim, insanların çalışmasına karşı tavrımız olmadığı gibi, bilakis çocuklarımızın kendi memleketimizde gözümüzün önünde olmasını, akşam evinde yatmasını ve bir lokma ekmeğini de ailesiyle beraber yemesini isteriz…

Kim ne anlatıyor ne vaad ediyor; ne bir haberim var nede zerrece ilgim.

Ama bu memleket bizim!

Ben çocuklarımızın boğazı tokluğuna evlerini terkedip gurbetlerde yaşamasını istemiyorum!

Kocaali’nin ve aynı çaresizliğe mahkûm edilen bütün Anadolu’nun en önemli meselesi budur. Bu meseleyi kendi öz meselesi gibi görecek olan kim varsa, iyi adamdır.

 

BELEDİYE SEÇİMLERİ VE OY ÇALMA

Akp “oylarımız çalındı” diyor, beni alıyor bi gülmek…

Yahu birde şöyle düşünün; Ekrem İmamoğlu sayımların adeta dondurulduğu esnada televizyona çıkıp, açıklama yaparak “seçimi önde götürdüğünü, bu durumun YSK ve Anadolu ajansı tarafından manipüle edildiğini” söylemeseydi, yani işinin ısrarlı takipçisi olmamış olsaydı, “oyların çalınması”na müdahale etmeseydi çoktan kaybetmişti!

Ama o, gece yarılarında hatta sabaha karşı çıktı ve uyardı “Hak yemem hakkımı da yedirmem; tebrik etmesini bilirim, tebrik edilmeyi de beklerim” sözleriyle tarihe geçecek bir atılganlık, daha net bir ifadeyle Adamlık göstermiştir kendi seçmeni adına.

 

YALANCIYA ŞAHİDLER ARANIYOR

Ne olur ne olmaz, “denenmişin denemesi olmaz” deyip, bir yıl daha kalsınlar denmiş!!!

“TBMM Genel Kurulunda, Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi kabul edildi. YSK Başkanı da dahil olmak üzere toplam 6 üyenin Ocak 2019’da görev süresi doluyordu. AKP’nin mini torba yasa teklifiyle bu üyelerin görev süreleri 1 yıl uzatıldı.”

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı ve üyelerinin görev süreleri 2020 yılına kadar uzatıldı. YSK üyelerinden 2019 yılında görevi sona ereceklerin yerine Ocak 2020’de, 2022’de görevi sona ereceklerin yerine ise Ocak 2023’te yenileme seçimi yapılacak. Seçim dediysek, “demokrasi” denen bozanın şahidi şıracıların “tayin”i…

 

PEKİ YA MİLLETİN İTİRAZ ETME HAKKI?!

Siyasi partilerin seçim sonucuna itiraz etme hakları oluyor da, bu yaygaranın içinde elektriğe yüzde 37 zamma, yedi lira olan benzine, yoksulluk sınırının üç kat altında olan asgari ücret emekli v.s maaşlarına itiraz hakkı olamaz mı?

Oylarınla başına getirdiğin adam soyup soğana çeviriyor seni, sözde sen “asıl”sın o “vekil”, oysa bu sadece bir yalan! Gerçek olan o efendi, sen köle!..

Diyemiyorsun bir türlü, bu nasıl iştir böyle? “Aynı ülkede aynı güneşteyiz de, ona neden 20 bin, 76 bin!, bize nede iki üç bin?!” diye…

Birde elin ayağına dolaşıyor; gördüğün yerde el pençe duruyorsun karşısında, hani sen “asıl”dın o “vekil”di?! Hani sana hizmet etmek için oy istemişti senden?! Durum hiçte öyle görünmüyor; o ağa, olmuş sen maraba!

“Demokrasi”ymiş, dünyanın en süslü ve en akçak yalanı!

İnanmıyorum hiç bir “izm”e! İnanmıyorum Allah’ın ve Resul’ünün getirdiğinden başkasına ve inanmıyorum Pazarlıksız Allah ve Resul inancının dışında kalan hiç bir şeye, hiç bir kimseye!

 

BİR YANDA DAĞITANLAR, BİR YANDA TOPARLAYANLAR

Birde kıblesi belirsizler var; akşam başka sabah başka, şimdi başka az sonra başka. Yani her ân başka başka; ne kelamında lezzet, ne kendinde izzet! Ama gelin görün ki her dalda marifet; ha uçtu ha uçacak…

Nasıl da kanına giriyorlar tüm güzelliklerin; nasılda pis ağızlarında kirletiyorlar en iyi, en güzel ve en doğru olanı!

Sonra uğraşıyor gerçek insan soyu; bu soysuz ve cibilliyetsiz, riyâkar münasebetsizlerin kırıp döktüklerini, yıkıp harab ettiklerini toparlamak için.

Ve onların toplamının bir “hiç”e denk geldiğini bildiğimiz halde, yaşıyoruz yinede; bazen yakında, bazen uzakta ve maalesef birlikte.

 

“ERKEK OLUN!”

Bir takım yavşak ve yalaka takımının, gerçeklerle bizim aramıza set çekme gayreti beyhude bir çabadır; zira biz ne kendimizi, ne düşüncelerimizi ve elbette ki davamızı bizden olmayan yalancı istismarcı iftiracılara asla yedekleme gayreti içinde olmadık, olmayacağız da…

Saddam’ın idam sehpasına çıkarken İşgalci Amerika’nın işbirlikçisi cellatlarına söylediği şu kısa cümle ile hitap etmek isterim mamacı tayfaya; “ERKEK OLUN!”

Biliyorum, ne Saddam’ın seslendiği ihanet çetesi, ne “benimkiler” hiç bir zaman erkekçe davranmayacaklar. Çünkü kendilerini yamadıkları zihniyet insan soyunun en adi zümresinden olup; meselâ bir Ankara seçimini kaybetme korkusuyla, çocuk istismarcısı ve/de yüzde seksen şizofreni teşhisi konulmuş bir sapıktan bile medet umar hâle gelmiş bayağı bir zümre… Ve bunlar koltuklarında bir gün fazla kalabilmek için; Ezanı, Dini, Allah’ı ve Peygamberini istismar etmekten hiç bir zaman kaçınmadılar, kaçınmazlar da… Feministlerden, eş cinsellerden, homoseksüellerden bile medet umar bu alçaklar… Umuyorlar da!

Yıllar önce oy istemek için girdiği genelevde söz veren “sizi bu hayattan kurtaracam!” diyen bu yalancı istismarcı kafa, iş başına geldiğinden bu yana, türlü sebeplerle (kendi sorumlulukları ve teşvik edici ekonomi politikalarıyla!) kötü yola düşmüş kadınların ve kızların “rekor” sayıda olmasının günahı vebali bu kutsal istismarcılarının üzerine olsun. Olacak da!

 

NE DOST, NE DÜŞMAN; ŞEY….

Aslında bozuk fıtrat, doğru fıtrat konusuna dikkat çekmiştim. Yani fıtrat bozuksa, en güzeli, en doğruyu ve dahi en iyi olanı anlamaz, anlatsan da fayda etmez…

Aynı olayı farklı algılayış ve anlayış içinde olmamızın yegâne saiki; fıtrat farklılığımızdır.

“Ruhlar gurup guruptur; her ruh kendinden olanı bulur” buyrulmuştur.

Bir de şu var; şu yada bu safta “karakter-şahsiyet” belirtmeyen “insan tipi”… Yani fıtraten en iğrenç mahlûk!.. Demem o ki;

Ne iyi bir dost oldunuz, ne erkek bir düşman!

 

“ŞİİR GİBİ”

Bi küfür edesim var ki anlatamam! Döneğine, yavşağına, yalakasına, kahpesine, yalancısına, arsızına, hırsızına, soysuzuna, uğursuzuna, namussuzuna, alayına diyorum; o kadar…

Ediyor muyum? Tabiiki de ediyorum ama, burada nasıl ettiğimi, nerelerine ettiğimi yazamam; fakat ben bu sövme işinde iyiyimdir! Kimdi o, adını unuttum; “küfür yerinde edildiğinde şiir gibidir” demiş ya, işte öyle “şiir gibi” söverim ben.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: