NOTRE DAME KATEDRALİ

NOTRE DAME KATEDRALİ

91’deki Körfez Savaşı’nı canlı izlemiştik. Sonra 11 Eylül’de İkiz Kuleler’in yıkılışını. Dün Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan 900 yıllık Notre Dam kilisesinin yanışını ve çöküşünü izledik canlı yayınlarla. Sevinenler oldu, üzülenler oldu, sevinenleri aşağılayanlar, insanlıktan nasibini almamış diyenler de oldu.

Belki kızanlar olacak, yine de söyleyeyim; tarihî bir yapının yok oluşu yüreği burkuyor olsa da ne yalan söyleyeyim, İkiz Kuleler’in yanışı ve çöküşünü izler gibi izledim. Görsel bir şölenden duyulan hazla… 

Yangın… Doğal bir hadise… Doğal bir hadisenin siyasî bir hadiseye dönüşmesini sağlayan şey, hadiseye yanaşan insanın şuurudur. İnsanın o olaya atfettiği anlamdır.

Hadisenin sembolik bir tarafı var. Yangını ve Fransız yetkililerin söndürme çalışmalarını bütün dünyada canlı yayınlarla izlerken, aslında kilisenin yanışını değil de, Amerika ve Avrupa’ya atfedilen “Tanrısal Güç”ün yanışını ve çöküşünü izliyorduk aslında. Öyle bir güç ki, istediğinde bütün dünyayı ateşe verebilen, devletler yıkan, devletlerin reislerini değiştiren, kendisi asla yenilmez olduğuna inanılan bir gücün, bir kilise yangınını söndürmedeki acizliğini seyrettik. Daha geçen hafta 9,5 trilyon km uzaklıktaki kara deliği tespit edip fotoğraflayan (!) ve bunu bütün dünyaya “biz bunu yaptık, buna kadiriz” diye servis ederek şova dönüştürdüler ve bizdeki aydın (!) kesimi de bu şovdan büyülenip şapşallaştılar. Büyülenmeyenleri de “Tanrılarına” imân tazelemeleri için davette bulundular.

Yananın bir “dünya mirası” olduğunu, bu nedenle yanışına sevinilmemesi gerektiğini,  sevinenlerin insanlıkla alâkası olmadığı da vurgulandı sosyal medya da kimi yazar-çizer ve sanatçılar tarafından. İnsan üzülür de sevinebilir de; üzülenin ya da sevinenin de kendine göre gerekçeleri vardır elbet. Hani fikirlerin ifadeye gelişini baskılıyorsunuz, duygularını da mı baskılayacaksınız? 

Salih Mirzabeyoğlu’nun “insana dair olan hiç bir şey bana yabancı değil ve ondan zahir olan ne varsa, iyi kötü yargılaması yapılmadan önce bütün detayları ile tahlil ve tetkik edilmesi gerekir” mealindeki sözü hangi kitabında geçiyor hatırlayamadım şimdi ama insanın anlaşılması ve özellikle hümanistlerin kendine şiar edinmesi gerekli bir ilkedir. “Kâbe’m insandır!” deyip de bir olay karşısında duygularını ifâde edenleri aşağılamak, kendilerini, kendi ilkeleri ile çelişkiye düşürür. 

“Onlar insan bile değil” demeden önce “niye seviniyorlar” diye düşünmeye ve araştırmaya başlasa, bu güne dair siyasî, sosyolojik ve psikolojik birçok problemin tespiti ve çözümüne dair önemli bir adım atılmış olacak hâlbuki… İnsan bile değil derken, insanın ne olduğunu anlamayı prensip olarak baştan reddetmekle, insanın ne olduğuna dair yapılacak psikolojik ve sosyolojik çalışmaların da önü kesilmiş oluyor. Aynı zamanda bütün dünyayı etkileyen siyasî bir krizin de perdelenmesine, üstünün örtülmesine yol açıyor.

Av. Mehmet TIĞLI



Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: