TİLKİ GÜNLÜĞÜ’NÜN İZİNDE 16 TEMMUZ: “CEZAEVİNDE İSYAN”
Bu seneki 15 Temmuz, “1440 Gergini”nin 15 Temmuz’u… 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de patlayan isyan hadisesi üzerine Kumandan Mirzabeyoğlu iki farklı açıdan değerlendirmelerde bulunmuştu.
Bu değerlendirmelerden birisi, müslümanların bu hadise ile bir gecede 10 sene yol aldıkları ve gerektiğinde nasıl çelikleşebilineceğinin ispat edilmiş olunduğu idi.
Diğer değerlendirme ise, “yoğurttan darbeye mukavvadan hançer” ifadesiyle oldu.
Her iki değerlendirmenin üzerine tartışmanın yeri burası olmadığından sadece belirterek geçiyoruz.
Biz, bundan çeyrek asır önce yaşanan başka bir isyan hadisesine dönelim…
Ve, Kumandan’ın satırlarına kulak verelim:
“Metris Cezaevi’nde kalan uyuşturucu kaçakçılığından tutuklu Aydın Çetinkaya ile Nejad Daş’ın adamları arasında “ağalık” yüzünden çıkan kavga, kısa sürede isyana dönüştü. Asker ve polisin güçlükle bastırdığı isyanda çok sayıda mahkûm yaralandı.”
“Bir gün önce başlayan gerginlik, tarafların sopa ve şişlerle birbirlerine girmeleriyle kısa sürede bütün cezaevine yayılarak isyana dönüştü. Cezaevindeki mahkûmlar kapıları ve duvarları delmeye başladı.”
“Cezaevindeki jandarma ve gardiyanlar olayları bastırmakta yetersiz kalınca, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yardım istendi. Çevik Kuvvet şube Müdürlüğü’nden 9 otobüs çevik kuvvet polisi ve bir özel tim cezaevine geldi. Saat 19’da gözyaşartıcı bomba atarak 1. Blok’a giren çevik kuvvet polisi, barikatları aşarak isyanı bastırdı. Bu arada yaralanan Hasan Aydın, Musa Büyükgüneş, Şevket Uğurtaş, Tamer Kaya, Tekin Yıldız, Mustafa Çağbaş, Gürdal Karakaya, Zafer Çoban, Çapa ve Haseki Hastahânesi’nde tedaviye alındı.”
“15 Temmuz… Ziyaret günü… Akşam saatlerinde ziyaretçisiyle görüşmekten dönen bir İBDA-C eri, matlada 8-10 kişilik bir grupla tahliye olan 4-5 kişilik bir grubun birbirine girdiğini görüyor… Kavga esnasında Allah’a – Kitab’a küfür edilince, bizim gönüldaş da “gerekeni gerektiği yerde yapma” ilkesi uyarınca duruma müdahale ediyor… Bu arada matlada olaylar çıktığını öğrenen diğer esir gönüldaşlarımız bir ânda maltaya fırlıyorlar ve küfür edenleri tepeleyip, sloganlar atarak camları indiriyorlar… Yani en tesirli biçimde “tebliğ” ve “telkin”… Olaylar sırasında bir kısım adlî mahkûmlar da, bizim yiğitlere destek niyetine kendi koğuş camlarını indiriyorlar… İBDA-C esirleri koğuşlarına döndükten bir müddet sonra ise, matlada birbirine giren önceki grup taraftarları birbirlerine ulaşabilmek için ara kapıların kilitlerini patlatmaya başlıyorlar… Ve cezaevinde umumî isyan manzarası!..”
“Gece, gönüldaşlarımız bir bildiri yayınlayarak, iki grubun kendi aralarındaki muhtemel bir hesaplaşmada, siyasî tutukluların hiçbir surette taraf olmadığını, ancak bundan önce oluğu gibi, bundan sonra da, İslâmî değerlere hakaretamiz bir yaklaşım vuku bulduğunda, buna gereken cevabın verileceğini bildirdiler… Yayınlanan bildiri üzerine, matlada çıkan olaylara sebebiyet veren kişiler, İbdacılardan özür dilediler.”
“Ve bugün… Asker aramasının bittiği öğle saatlerinde cezaevi tekrar patladı… Karşılıklı olarak birbirine girmek isteyen iki grup, maltaya çıkamayınca bloklarda çoğaldı… Sayıları 250’şer kişiye kadar ulaşan taraflar, askerin cezaevine girmesi ve maltayı tutmasına rağmen, saatlerce bloklarda kapı patlatmaya ve genişlemeye devam etti.”
“Alaydan gelen asker takviyesi ve 600 kişilik çevik kuvvet ekibi… İBDA-C esirlerinin olayların dışında kalması için özel gayret ve görüşmeler… Kan gölüne dönen cezaevi… Gece geç saatlerde askerin çekilmesinden sonra, gardiyanlarla mahkûmlar arasında devam eden tartışma ve çatışmalar.”
Hadisenin neden çıktığını, doğrudan doğruya Cezaevi Müdürü Nedim Danış’ın ağzından bir aracıyla öğrendim:
-“İsyanı İBDA-C militanları çıkardı, sonra da kenara çekilip seyrettiler!”
Kumandan’ın aktardıkları bu kadar…
Anlattıkları içinde bir tablo: “Kan gölüne dönen cezaevi…” (T.G., C: 6 / s. 326, 327, 328)
Bu kuru anlatımın ötesinde, isyana şahitlik eden gönüldaşların aktardığı bazı detaylar:
Asker, isyanı bastırmak için ele geçirdiği isyancı tutukluları, cezaevinin girişine yakın dövüyor. Çoğu uyuşturucu almış tutuklular, başlarda yedikleri dayağı hissetmez ve asker vurdukça, “vurun lan, vurun!” diye meydan okumaya devam ederken, o kadar çok dayak yiyorlar ki, sonradan cılız sesle, “vurmayın!” demeye başlıyorlar. Tabi bu arada malta çoktan kan gölüne dönmüş durumda; o kadar ki, İBDA-C Koğuşu’nun malta kapısı eşiğinin üzerinden taşarak içeri sızmaya başlayacak kadar.
(O zamanki Metris’i bilenler için, gönüldaşların sayılarının artması ile yer sıkıntısı da baş gösterince, yapılan açlık grevleri neticesi B-1 ve B-2 koğuşlarının kapıları açılmış, koğuşları ana maltaya (cezaevinin koridoru) bağlayan ve bu ana maltayı dik keserken birleşim yerinde de bir kapısı olan ara malta da koğuşa dâhil edilmiş ve böylece ortaya B-1, B-2 koğuşları ve bu koğuşları ana maltaya bağlayan ara maltanın da dâhil olduğu tek bir koğuş çıkmıştır. İlerleyen yıllarda sayının daha da artmış olması ile ara maltadan C Blok tarafındaki tiyatro salonuna açılan kapılar açılarak bu salon da koğuşa dâhil edilmiştir. Şöyle tasvir edebiliriz: Dikdörtgen bir yekpâre salon; tiyatro salonu. Bu dikdörtgenin iki kısa kenarından biri cezaevinin ana maltası diğeri de cezaevinin duvarı ile sınırlı. Salonun uzun kenarlarından C Blok tarafında olanı daha sonra İslâmî Hareket Koğuşu olacak C-1, C-2, C-3, C-4, C-5 ve C-6 koğuşlarının çıktığı havalandırmaya bakıyor. Bu dikdörtgenin diğer uzun kenarı boyunca uzanan B-1 ve B-2 koğuşlarına geçişi sağlayan ara malta-koridora açılan iki kapı. Bu ara maltaya ana maltadan girdikten sonra soldaki iki kapı bu salona açılırken, sağdaki iki kapı da B-1 ve B-2 koğuşlarına açılıyor. B-1 ve B-2 koğuşlarının her birinde iki küçük oda ve iki musluklu birer lavabo ile birer de tuvalet. Lavabolar, cami abdest alma yerleri gibi betondan. Banyo ihtiyacı da bu lavabolarda gideriliyor.)
Faik IŞIK