MEHMET ALİ ÖZTÜRK’E İŞKENCE
Mehmet Ali Öztürk, geçtiğimiz sene Gıda Fuarına katılmak zere gittiği BAE’de kaldığı otelde 20 Şubat günü eşiyle birlikte kahvaltı yapmaktayken gözaltına alınmıştı. Eşinin serbest bırakılıp Türkiye’ye dönmesine izin verildikten sonra kendisinden doğru düzgün haber alınamamıştı. Öztürk’e, gözaltına alınıp kaçırılarak gizli bir yerde tutulup mahkemeye çıkarılarak ceza verildiği sürede geçen 11 aylık zaman boyunca sadece birkaç defa ailesiyle telefonda görüşmense izin verilmişti. Bu sürede Öztürk’le Türk diplomatlar da ulaşamamış, BAE yetkilileri ne konsolosluk görevlilerinin görüşmesine izin vermişler ne de bir avukat tutulmasına müsaade etmişlerdi. Bu 11 ay içerisinde Öztürk’ kapatıldığı CIA üssünde işkence yapıldığı ortaya çıktı.
Öztürk, 25 Aralık’taki duruşmasında müebbet hapis cezasına çarptırıldıktan sonra BAE’de bir cezaevine konuluyor. Cezaevinde konulduğu koğuşta dünyanın dört bir tarafından Müslümanlarla tanışıyor ki bunların tamamının ortak noktası, kendisi gibi Suriye meselesiyle ilgileniyor, en azından sosyal medya hesaplarından attıkları bir mesajla bu ilgiyi ifşa etmiş olmaları.
Yolları bir şekilde BAE’ye düştüğünde ise gözaltına alınıp, teröre destek verdikleri gerekçesiyle tutuklanıyor ve çıkarıldıkları mahkemede cezaya çarptırılıyorlar.
Öztürk’e de aynı gerekçeyle ceza veriliyor.
Öztürk’ün arkadaşı Oğuz Tunç, 14 Temmuz’da attığı tivitlerde, Öztürk’le ilgili şu bilgileri paylaştı:
“Yarım saat önce bir daha aradı Mehmet Ali Öztürk. Koğuşunu değiştirmişler. İnsani şartları çok kötü bir koğuşa koymuşlar. Gardaş nedir durum bizimkiler ne diyor,bu işin siyasi olduğu belli, neden üst düzey bir girişim yok hala diye sordu. Burda beni unuttular mı dedi.
Konuşurken yenge ile beraberdik. Yenge 15 temmuz gündeminden dolayı yoğun yetkililer ulaşamıyoruz dedi. ” Devletin gündemi mi biter, seçim biter, 15 temmuz başlar o biter başkası başlar” dedi.
Ne olacak bu durum?
Niye kimse birşey yapmıyor?
Artık tüketecek sabr da kalmadı?
Mehmet Ali de, ailesi de perişan vaziyette. O bir şekilde halledilerde, Devletin perişanlığını, Mehmet Ali nin siyasi bürokrat “dostlarının” suskunluğunu, bu işi riskli bir iş zanneden asalakları nasıl halledeceğiz?
Lafa gelince koca devlet, yersen…” https://twitter.com/OguzTuncYM/status/1150372371729195008
Oğuz Tunç, Öztürk kaçırıldıktan sonra bürokrasi ve siyasetçilerin kapılarını aşındırdıklarını belirtiyor. Bürokrasi, “siyaset söylesin yapalım” diyor. Tunç ve Öztürk’ün ailesi bu defa siyasetçilerin kapısını çaldıklarında ise, onlar da, “bu bürokratın işi, Dışişlerinin gerekli makamlarına başvurun!” diyorlar.
Siyaset topu bürokrasiye, bürokrasi de siyasete atıyor.
Erdoğan aileyle birkaç defa telefonla görüşmüş olmasına rağmen, bürokrasi yine de işi sallamayı tercih ediyor.
Bürokrasi işi sallarken, Fetullahçı hesaplardan Öztürk’ün IŞİD bağlantılı olduğu için gözaltına alındığı haberleri yayılıyor. Hem de gözaltına alındığının hemen ertesi gününden başlayarak ve daha kimsenin bu gözaltıdan haberi yokken.
Dışişlerine, en son, Öztürk’e verilen cezanın karar metni ile gidildiğinde, kararda ÖSO ve El Ensar adlarının geçip IŞİD lafzının geçmediğini gören Dışişleri bürokratları, IŞİD bağlantısı olmadığını görünce rahatlayıp, IŞİD bağlantısı zannından dolayı ilgilenmediklerini itiraf ediyorlar. Türk diplomatları, bürokratları, Amerikancılıktan değil de IŞİD’le yaftalanmaktan o kadar korkuyorlar yani.
Ama artık mahkeme safahatında yapılabilecekleri yapmak mümkün değil.
Geriye ne kalıyor?
Oğuz Tunç, Öztrk’ün kaçırılması sürecinde yaptığı araştırmalar sırasında şahit olduğu bir vakayı aktarıyor:
BAE yetkilileri, İngiliz istihbaratına çalıştığını söyledikleri birini tutukluyorlar. Hemen mahkemeye çıkarılıyor, müebbet ceza veriliyor ve bu cezanın hemen akabinde de İngiltere’ye iade ediliyor.
Devletin devletliği böylesi durumlarda ortaya çıkar. İş, bürokratların işi savsaklamasının mazeretine sığınılarak geçiştirilemez. Bilal oğlanın böyle bir gözaltı ile muhatap olduğunu düşünelim mesela…
Ahmet ÖLÇÜLÜ