ADIMLAR EKONOMİ RAPORU: Bugünkü Problemin Temelleri – I

ADIMLAR EKONOMİ RAPORU: Bugünkü Problemin Temelleri – I



ADIMLAR EKONOMİ RAPORU
Bugünkü Problemin Temelleri – I

Şevket KORAY

Selam size!..

Adımlar TV, olarak ADIMLAR EKONOMİ RAPORU programıyla karşınızdayız… Bu ilk programda, Türkiye’nin içine sürüklendiği iktisadi süreci, bugünden geçmişe giderek tartışacağız. Bildiğiniz gibi, Savaş sonrası kurulan dünya düzeninde Türkiye kendisini Amerikan hegemonyası altında buldu. Önceleri, nisbeten daha ılımlı geçen bu süreç, zamanla sertleşti ve bugünkü düzeyine ulaştı.

Amerikan hegemonyasının tartışılmaya başlandığı ve Bretton Woods sisteminin çöktüğü 1970’lerle ve özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Amerikan saldırganlığı gün yüzüne çıktı. 1990’ların “Yeni Dünya Düzeni”ni ve Körfez Savaşı ile başlayan süreci ve en nihayetinde 2007’deki büyük ekonomik kriz ile “tek kutupluluk” safsatasının çöküşünü hatırlıyoruz.

Öte yandan mevcut dünya düzeni ve Birleşmiş Milletler sistemi kriz içerisindeyken, Türkiye uzun yıllar boyunca izlenen neoliberal politikalar nedeniyle giderek kırılganlaşmış, muazzam miktarlarda cari açık vermiş ve borç batağına saplanmıştır.

Kontrolden çıkma emareleri gösteren enflasyon, önceki senelere göre değerini hızlı bir biçimde yitiren Türk Lirası, dizginlenemeyen ve giderek kötüye giden bütçe açığı, artan işsizlik, daralan büyüme, ivmelenen dış borç,  gibi semptomlarla gözlemlediğimiz kötü gidişatın temellerine ineceğiz. Böylece kurtarıcı reçetenin de izini sürmüş olacağız.

12 Eylül 1980 darbesi ile “Jimmy Carter’ın çocukları”, Türkiye’de iktidarı ele geçirdiler ve Türk-Amerikan ilişkilerinin –hegemonya ilişkilerinin-  yakın dönemdeki hali inşa edilmeye başlandı. Dönemin işkence ve infazlarının yanı sıra gerçekleştirilen sosyal-siyasi-iktisadi operasyonlarla Türk toplumu büyük yaralar aldı.  Neoliberal model, Türkiye ekonomisinin dışa bağımlılığını korkunç seviyelere ulaştırdı.

(Yeri gelmişken belirtelim. Korumacılığın ve ekonomik milliyetçiliğin tersi olarak düşünülebilecek liberal anlayışın, ülkeleri bağımlı yapması bir tesadüf değildir. Aksine ülkelerin birbirine karşılıklı olarak bağımlı olması liberalizmin bir idealidir. Ancak eşitsiz dünya içerisinde, yani bugünkü pratikte, sömürülen ülkelerle, neo-kolonyalist ülkeler arasında bir karşılıklı bağımlılıktan söz edilemez, bu bağımlılık ilişkisi tek taraflıdır. Emperyalist güçler, sömürge/yarı sömürge ya da; çevre/yarı-çevre ülkeleri tek taraflı olarak kendilerine bağımlı kılar. Özetle, karşılıklı bağımlılık yoktur. Tek taraflı bir bağımlılık söz konusudur. Son olarak, 21. Yüzyıldaki bağımsızlık mücadelelerinin bu tek taraflı iktisadi bağımsızlığı yok etmeyi hedeflemesi gerektiğini belirterek parantezi kapatalım.)

Neoliberal modelin Türkiye’nin dışa bağımlılığını şiddetli bir biçimde arttırdığını söylemiştik.

Şimdi bazı göstergelere bakalım:

1979 yılında, 2.8 Milyar dolar olan dış ticaret açığı, 1990 yılında 9.4 Milyar dolara, 2000’de 26.7 Milyar dolara ve 2010 yılında 71 Milyar dolara fırlamıştır. Sonraki senelerde de bu astronomik rakamlar sürmüştür.

1979 yılında, ortalama 1 ABD doları, 35.7 TL’den satılırken, 1990 yılında 2927.13 TL’den, 2000’de 671.765 TL’den, 2010 yılında (eski parayla)1.550.000 TL’den satılmaya başlanmıştır. Bugün bu rakamın neredeyse dört katını görmüş bulunuyoruz.

Türkiye’nin dış borç stoku, 1990 yılında 35.1 Milyar Dolar, 2000 yılında 78.4 Milyar Dolar, 2010 172.8 Milyar Dolar, 2019 yılında 277.2 Milyar Dolar’dır…

Bu örnekler çoğaltılabilir… Ancak Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısındaki değeri, Dış Ticaret açığı ve dış borç stoku verilerini boşu boşuna seçmedik… Bu verilerin, ülkelerin bağımsızlık düzeyleri için çok önemli olduğu kanaatindeyiz. Örneğin, sürekli, dış  ticaret açığı/ cari açık veren bir ülke, güçlü bir ekonomiye sahip olmadığı gibi borçlanmaya mahkumdur ve bu dış açıklar uzun vadede siyasi tavizlere dönüşme tehlikesini beraberinde getirir. Parasının değerini muhafaza edemeyen bir ülkenin toplumunda istikrar olmaz. O ülke ihracat konusunda avantajlar yakalasa bile, düşük milli para değeri, siyasi zayıflıklara işaret eder. Ayrıca, milli paranın değerini yitirmesi, dış borçların ödenmesini zorlaştırır; halkın yoksullaşmasına neden olur.

Özetle, neoliberal reçetelerin, memleketimizi içine soktuğu vaziyet ortadadır. Henüz işsizlik, servet ve gelir dağılımı ve diğer göstergelerden bahsetmedik bile…

Düzen yanlısı insan burada, diğer bazı “olumlu” göstergelerden söz etmemekle suçlayabilir bizi … Ekonomiyi anlaşılmaz bir bilim haline getiren, halkın yoksulluğunu ve ekonominin kalkınamayışını perdelemeye hizmet eden analizleri burada paylaşmıyoruz… Özetle, Türkiye ekonomisine akıtılan yüz milyarlarca dolarlık dış borç/kaynak, iddia edildiği gibi, Türkiye’yi kalkındırmamış ve Türkiye’de ara malı ithaline dayalı bir sanayi, düşük katma değerli ürünler üreten bir sanayiden başka bir şey bırakmamıştır. O halde, şimdi yeni bir problemle karşı karşıyayız… Yalan vaatlerle ve Amerikancı darbe ile dışa açılan ekonomi neticesinde kontrolden çıkan bu borcun ödemesi nasıl gerçekleşecektir. Mevcut düzen partileri, bu borcun ödenmesini değil sürdürülmesi öngörmektedir… Problemi büyüterek erteleyici, bu sahte çözümlere göre, Türkiye, kan emici finans çetelerine düzenli olarak devasa miktarda faiz ödemek zorunda kalacaktır. Bu ise ülke kaynaklarının, ülke menfaatleri için kullanılmasının önünde daimi bir engel teşkil edecektir. Tam bağımsızlık olmadan, gerçek bir kalkınma ve sosyal adalet gerçekleşemez. Özellikle 1980’den beri yaşanan tecrübe bunu bir kez daha göstermiştir.

Bir sonraki bölümde 1980’e giden sürecin dinamikleri üzerinde duracağız…

ADIMLAR TV / Şevket Koray

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: