RENKLER, SESLER VE DESENLER – 6

RENKLER, SESLER VE DESENLER – 6

HİKMETİN EN BÜYÜĞÜ ALLAH’TAN KORKMAKTIR

Cennetin içine cehennem havuzları, cehennem içine cennet bahçeleri var eden Rabbim, senden sana sığınıyor, senden sana kaçıyorum. Miraca yükselttiğin ol Resûlün yüzü suyu hürmetine, kalbimize nisbet, zekâmıza derinlik, aklımıza genişlik, duygularımıza ahenk nasip eyle. Arşı yıldızlar, arzı mahlûkat ile bezeyen Rabbim, Miraca yükselttiğin ol Resûlün yüzü suyu hürmetine Türkistan damgası vurduğun bizlere, imânın hayretini, hayretin idrakini, idrakin irfanını, irfanın izanını, izanın bilgisini, bilginin hikmetini, hikmetin aksiyonlarını nasip eyle. İnsanın içine kâinatı sığdıran, kâinatı insan ile kıymetlendiren Rabbim, kahrından lütfuna, celalinden cemaline sığınıyorum. Rabbim, hikmetin en büyüğü Allah’tan korkmaktır buyuran ol Resûlün yüzü suyu hürmetine; mavi bayrağımızı harf harf papirüslere, ilmek ilmek eşyaya, nakış nakış zihinlere ve beste beste kalplere nakşetmeyi nasip eyle. 

TESPİT VE TEŞHİS

Ferdî ve içtimaî hastalıklardan kurtulmamız için önce teşhis, sonra tedavi yoluna gidebiliriz. Tedavisi olmayan teşhisin herhangi bir kıymeti harbiyesi olmadığı gibi teşhisi konulmayan hastalığın da şifası bulunmaz. Fertler gibi cemiyet ve toplumların da biyolojik ve psikolojik olarak iki veçhesi vardır. Fertlerin ve toplumların dış yüzündeki eksiklerini gidermek, noksanlıklarını tamamlamak ve yaşadıkları çağın şartlarına göre hazırlamak kolay; ferdî ve içtimaî bünyenin içini görebilmek ve tanıyabilmek ise çok zor bir iştir. Çıban ve sivilcelere sebep olan bünyedir. Dağlamak ve merhem sürmek gibi palyatif çözümler, kendi kendimizi aldatmaktan öteye geçmez. Bugün, ahalimizin diline, dinine ve damarına su katılmış, insanlarımızın çürüğe çıkmasına sebep olan zararlı anlayış ve alışkanlıkları neticesinde Türkçemiz, imânımız, irfanımız, ahlâkımız, diyalektiğimiz, estetiğimiz ile İlhanlı geleneklerimiz ve Selçuklu ananelerimiz zedeleniyor ve pörsüyor.

Kanunî ile başlayan çürüme ve yozlaşma, Sultan Abdulhamit Han’ımızın tahtından düşürülmesini takip eden ilk saliseden itibaren kökten sapma ve çöküş haline döndü. Haçlı Seferleri, görünüşte bitmişse de hakikatte hâlen devam etmektedir. Millî vakarımızın yerini alan yabancı ideolojilerin zehirli sarmaşıkları, koloni şuuru ile hareket eden delalet ehli aydınların faaliyetleri ile teolog yobazlar tarafından hovardaca dağıtılıyor. Her biri ayrı bir tahrip bakterisi olan yalan, hile, fırıldaklık, polüm, entrika, madrabazlık, çıkarcılık ve günah propagandasının mağduru olan ahalimiz, psikolojik zafiyetlerinin de etkisiyle bulaşıcı hastalıkların tacizine uğruyor. Batı ve Ortadoğu menşeli zehirli gıdalar ile bünyemiz fesada uğruyor ve tarihimizin öğretilmediği masum çocuklarımızın millî heyecana uzak ve boş olan saf yürekleri de düşmanlarımızın karargâhı hâline geliyor; eyvah!

NAR AĞACI VE GÜL AĞACI

Az çok dertlerimizi teşhis ettiğimize göre, şifa bulmamız da kolaydır. Her şeyden evvel gerçekleri göstermeyen cehalet sisini dağıtalım ve taassup-yobazlık putunu yıkalım. Düşünce ve duyguların kabuk tutup katılaşması olan taassup, yobazlık davranışı olarak kendini sergiler ki yobazlığın esaretine düşen insanımızı, kendi içine hapseden taassup gardiyanının elinden kurtararak ufku olan müşterek bir fikre yöneltmemiz gerekiyor.

Sevabı çok olan bu amel, kurtuluşumuzun da vesilesidir. Sonuçta tahrip edilen, yıkılan ve harabeye çevrilen bu değerlerimizi mikroskop altında seyretmek ve incelemekten daha da mühimi, kıymete haiz olan değerlerimizi işlemek, yoğurmak, fert ve ahalimize tatbik edilebilecek sistem teklifini dillendirerek günlük hayatta ifadelendirebilmektir. İmanımızı uyandırmak suretiyle ruhumuza, kalbimize, zekâmıza, aklımıza, gönlümüze ve yürek perspektifimize ikram edilen manevî nafakalar ile beslenmemiz ve başkalarına avuç açmaktan kurtulmamız için bizleri sofrasına davet eden çok cömert bir tanıdığımız var. Evet, amel, aksiyon ve eserleriyle gündüz nar ağacının bereketini, gece gül ağacı kokularını kepçe ile değil, kazan ile ikram eden bu tanıdığımızın, ismi Salih, soyadı MİRZABEYOĞLU

FİRKETE

Yoksul bir Türk’üm, vatanım Büyük Doğu, devletim Başyücelik!

Kadim zamanlarda doğdum; kalpleri pas, zihinleri nasır tutmuşlara göre tebessümüm kabahat, merhametim şüpheli ve hüzünlerim suçlu olsa da hakikati, tarihin şefkatli dudağından öğrendim: Yunan safsatası, Avrupa zırıltısı, Uzakdoğu dırıltısının “Teknik küfür” (*) olduğunu… Dedim ya, kadim zamanlardan geliyorum! Aziz Petrus: “Her şey ışığa maruz kaldığında ortaya çıkar ve ışığa maruz kalan her şey ışık haline gelir.” buyurdu. Işık bahsiyle alâkalı olarak Minah adlı eserde de bir pencere açılması dikkate şayandır. Sıbgatullah ARVASÎ Hazretleri, bir gün sofilere, “Eskiden beri türbelerde mum yakılmasının sebebi ne?” diye sorar. Kimse cevap veremeyince kendisi şöyle buyurdu: “Işıkta gelen nisbet, karanlıkta gelenden daha çok, daha açıktır!” (**) dedi. İmdi; Havari Petrus’un tor attığı kayıkta bir miço olamasam da ben de, İslâm’ın bana sunduğu hakikat köşkü Büyük Doğu-İBDA penceresinden, fikrimin asaleti ve azametiyle, Batı menşeli Rönesans, Batı romantizmi ile Fransız İhtilâli’nin karanlığına ışık tutarım. Peşinen söylemeliyim ki bu üç dönem, Batı için iftihar değil utanç, fazilet değil rezalet kaynağıdır. Yarın değil, hemen şimdi prensibimiz ile işin özünü gösteren pankartımı açayım. Batı Rönesans’ı Antik Çağ’ın dirilişi, Batı romantizmi Orta Çağ’ın uyanışı, Fransız İhtilâli ise evrensel özgürlük ve küresel hürriyete açılan kapı değil, aksine şeytanî bir güçle kuşanmış Mısır ve Roma putperestliğinin dirilişidir. Çıplak, çırılçıplak şekilde ifade edecek olursam, Rönesans ve Batı Romantizmi’nin sonucu olan Fransız İhtilâli’nin, parya rejimlerin temelini attığını ve köle olmanın özgürlüğünü getirdiğini unutmayalım.

Şimdi, ilk bakışta paradoks gibi gelse de rönesans, ihtilâl ve romantizm kavramlarının asli manalarının çirkin olmadığı gibi hakikatlerinin de bizim yitik hikmetlerimizden olduğunu bilmeliyiz. Bu kavramları güzel ve çirkin, helâl ve haram, faziletli veya rezalet olmasını tayin edenin, niyet, muhteva ve maksadına istinaden varış çizgilerinin cennet veya cehennem ile sonuçlanmasına göre değişmektedir. Kötü olanın, çirkin olanın, çirkef olanın, Batı ovasında cereyan eden Rönesans, Batı romantizmi ve Fransız İhtilâli, cehennem caddesinin sağır taşlarını, bilerek, isteyerek ve şehvetle döşediği için kötüdür. Takdir edersiniz ki Rönesans, imânlı romantizm ve ihtilâl; kutsallarımızın ihyası, ulvi değerlerimizin kudret bulmasına sebep oluyor, cennet caddesinin ilâhî senfonisine ait ulvi, güzel, asil ve kıymetli melodilerini seslendiriyorsa helal, güzel, iyi ve doğrudur.

Bu vesile ile yıllar yılıdır “Rönesans- Rönesans” şamatası yaptıkları halde söyledikleri kavramdan zerre kadar haberdar olmayan tefekkür biçaresi yobazlara ve düşünce fukarası çağdaşlara bir müjde vereyim! Üstadımız, “Mukaddes ölçüleri hayata hâkim kılmanın anlayış mihrakı” (***) olan “Büyük Doğu” fikrini örgüleştirerek Türk Rönesans’ını; Kumandanımız ise putperest rıhtımlarını yakan imânlı romantizmi ile Büyük Doğu fikrinin zamiri olan Başyücelik Devletinin kuruluşu için tezgâhladığı ihtilâl plânlaması ile İlhanlı ananeleri ve İslâm’ın devlet anlayışını diriltti. Çırılçıplak bir şekilde ifade edecek olursam, üstadımız, bu çağdan, Asrısaadete yapılacak rahmani yürüyüşün uyanışını; Kumandanımız Salih MİRZABEYOĞLU ise Hz. Ömer’in (r.a) merhametli adaleti ve şefkatli nizâmı ile küresel hürriyete kapı aralayıp, aziz Türk milletinin ananeleri ile İslam cevherlerini uyandırmakla yetinmeyip, tatbik etme safhasını diriltti.

 

ALFABE BİR MEDENİYETİN ANAHTARIDIR.

Malûmdur ki kimliğimizin tapu kayıtları şahsiyetli mazimiz, karakterimizin ruhî cevherlerinden temeyyüz eden mücerret projeleri de istikbalimizdir. Medeniyetimizin kültür eserleri, mazimizin irfan teknesinde yoğrulmuş ve kıvama gelmiş bir bilincin ürünü olarak, hikmetli şuur mahsulleridir. Aziz milletimizin inşa ettiği medeniyet şaheserlerine göz kırptığımız takdirde bu eserlerin de bizim fotoğrafımızı çektiğini, taşlarının da tevazu ile sohbet ettiklerini işitebiliriz. Taç Mahal aşkın azametini, Süleymaniye ihtişamlı nezaketi, YESEVİ Atamın türbesi ahiret-sonsuzluk duygusunu, Çifte minareli medreseler ilim kudretinin zarafetini, kümbetler ihtişamlı bir saltanatın faniliğini, Göktürk yazıtlarının ise kadim bilgelik ve kültür davamızın serencamını anlatması gibi.

Mekânda pıhtılaşan ve zamanda şeffaflaşan bu medeniyet eserlerimiz gibi Kültür Davamız adındaki eserin de medeniyetimizin ulvi temsilcilerinden biri olduğunu ifşa etmeye mecbur ve mahkûmum. Salih MİRZABEYOĞLU tarafından kaleme alınan Kültür Davamız, nar ile hurma hükmündedir. Bu eser vesilesi ile mazimizde tezahür eden irfan bilgilerinin bu zamana taşındığına şahit olabileceğimiz gibi istikbale ait hikmetlerin de yarının dünyasından bugünün dünyasına getirildiğini görebiliriz. Evet, Kültür Davamız eseri ile mazinin irfan bilgilerinden ibret, istikbâle ait hikmet levhalarından da ilham alabiliriz. Kültür Davamız, maziye ve istikbale ait âlemi temaşa etmenin vesilesi olduğu için kendi varlığımızdan başlayarak, solüsyon halinde bütün yurttaşlarımızın ruhuna, nakış nakış işlememizin şart olduğuna inanıyorum. Lütfen, ceketimizin üç düğmesini ilikleyelim ve iki kulağımızla dinleyelim.

Bizatihi kendi ifadesiyle: “Feyzini bir batın kahramanından alan” (****) Kültür Davamız adlı esere göz kırptığımız takdirde bu kıymetli kitabın muhteva içeriği karşısında şaşırmamak ve hayrete düşmemek elde değil.

“Dil, insana verilmiş bir kâinat planıdır” (*****) şiarına mutabık olarak Kültür Davamız adlı eserine de Dilimiz ile başlangıç yapması, lisanımızın, medeniyet hamlemizin anahtarı olduğuna kâfi olsa gerek.

Eserin devam eden sayfalarını ise “Değer” bir şeye kıymetini veren ve kıymet tayin eden ruha nisbet işidir” (******) ölçüsüyle hikmet, irfan, mantık, duygular, düşünceler, savaş sanatı, psikoloji, sosyoloji, fizik ve metafizik tarihi, mücerret tefekkür, manevi yobazlar, şiir, ışık unsuru, hürriyet, dilin düşüncesi, zaman, zekâ, akıl ve benzeri insani meselelerin tohumunu serptiğine ve dağıttığına şahit olabiliriz. İrfan ile beslenen ve hikmetle yol alan bir tefekkür ve düşünce sistemi sunan bu eser vesilesi ileTürkistan köklerimize kavuşabilir, İman cevherleri ileasil duygularımızıda bu eser vesilesi ile idrak edebiliriz.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu Hikemiyat adlı eserinde, feyzini bir batın kahramanından aldığını ifşa ettiği Kültür Davamız isimli eserin tarihî süreçteki izdüşümü ve korelasyonu ile alâkalı kalem oynatma cüretinde bulunayım.  Bu eserin matrixi, estetiği ve diyalektiği ile edep ve ahlâkî üslûbuna kulak verdiğimizde karşımıza çıkan izdüşümünün, YESEVİ Atamın nurlu mürekkebinden zuhur eden Divan-ı Hikmet isimli eserinin, şahsiyet noktasında ise Atam YESEVİ hazretlerinin olduğuna inanıyorum. Beni hayretlere sevk eden bu eserin, bünye tahlili için mikroskobu ve kâinatı analiz etmek için teleskobu elime tutuşturduğunu da itiraf etmeliyim. Kumandanımızın, İslâma Muhatap Anlayış isimli eserinde dikkat çektiği hususların formülünü ve izâhını da bulabileceğimiz Kültür Davamız isimli eseri, Türk bekasının bekçisi, hayallerimizin sınır muhafızıdır.

Devletlerin şirketi değil, şirketlerin devletleri olduğu bu çağda malûmat yük, malûmat kargo, malûmat hamallık, bilgi ise güçtür. Bilgi ne kadar fazla ise analitik analiz ve tahlillerimiz de o kadar kudretli olur. Malûmdur ki hayatımız bilgi seviyemiz kadar, bilgi seviyemiz rüyalarımız kadar, rüyalarımız ise hayallerimiz kadardır. Ayağa kalkabilmemiz ve Hazar gölüne doğru yürüyebilmemiz için, başkalarına ait tanımlamaların esaretinden kurtulabilmemiz ve Moro dağları, Musul bağları, Kırım ovaları, Eritre sahrasında gezebilmemiz için, hür vatan, asude bir hayatı yaşayabilmemiz için, çolpan yıldızına erişmek için, çağımızın mihrak şahsiyetinin ayak izlerini takip etmemiz ve mahsulleri olan eserlerini idrak  etmemiz gerekir; değil mi!?

Burhan Halit KOŞAN

*-Salih MİRZABEYOĞLU: Kültür Davamız / Sayfa 15

**-Sıbgatullah ARVASİ: Minah / Sayfa:52

***-Salih MİRZABEYOĞLU: Kültür Davamız / Sayfa 39

****-Salih MİRZABEYOĞLU: Hikemiyat / Sayfa: 125

*****- Salih MİRZABEYOĞLU: Dil ve Anlayış / Sayfa 74

******-Salih MİRZABEYOĞLU: Kültür Davamız / Sayfa 15

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: