DUAYEN SOSYOLOG PROF. DR. MÜMTAZ TURHAN
Sosyoloji ilminin duayen hocası Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın ne kadar büyük bir sosyolog olduğu günümüzde daha iyi anlaşılıyor. “Cahile okuma yazma öğretirseniz okuma yazma bilen cahiller artar!” sözü hâlen geçerliliğini koruyor bence… Mümtaz Turhan’ın sosyoloji ve psikoloji dalında meyveleri ise Prof. Dr. Erol Güngör ve Doğan Cüceloğlu gibi değerli isimlerdir. Prof. Dr. İskender Öksüz, Mümtaz Turhan’ın, ömrünü, sebeplerle sonuçların karıştırılmasını önlemeye harcadığını söyler. ‘Garplılaşmanın Neresindeyiz?’ adlı eseri bu yaklaşımın bir sonucudur. Ona göre Batılılaşma, çağdaşlaşma ya da kalkınma meselesi Türkiye’nin hayatî meselesidir. Kalkınmada çemberi kırmanın yolu ise ilmî zihniyeti hâkim kılmaktan geçer.
Ona göre eğitimde Türkiye’nin tuttuğu yol bilimsel değildir. İlmî zihniyete sahip aydın kadro olmadan sorunları çözmek mümkün değildir.
Yaşadığı dönemde Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri okuma-yazma sorunudur. Turhan, halka okuma yazma öğreterek kalkınılamayacağını, kalkındıktan sonra bütün halkın zaten okur-yazar olacağını anlatmaya çalışır. İlköğretime değil, kaliteli yüksek öğretime önem verilmesi gerektiğini söyler. Görüşlerinin veciz ifadesi şu cümlede özetlenmiştir: “Cahile okuma yazma öğretirseniz, okuma-yazma bilen cahiller elde edersiniz!”
Turhan, eğitimde önerdiği yöntemler dolayısıyla ‘eğitim düşmanı’ olarak suçlanır. Popülist söylem, bu görüşü nedeniyle onu ‘halk düşmanı’ ilân eder. Yol dergisini birlikte çıkardığı dostu Tarık Buğra, onun bir kesim tarafından ‘eğitim düşmanı’ ilân edilmesini üzüntüyle anlatır.
Turhan’ın bu demagojik yaklaşıma verdiği cevap bugün de geçerliliğini korumaktadır: “Meselelerini önem sırasına göre ele alamayan ülkeler geri kalmaya mahkûmdur.” Ona göre geri kalmış ülke, kendi problemlerinin neler olduğunu ve bunlara nasıl çare bulunabileceğini bilmeyen ülke demektir.
Turhan, bilimsel yaklaşımlarının ‘halk düşmanlığı’ ile suçlanmasının sebebini de Türk Aydını’nın ideolojik saplantılarında görür.
Turhan’a göre ‘Türkiye’de düşünce değil, inanç grupları vardır.’ Aydınlar düşüncelerini değil, inanç gruplarının baskısı altında şekillenen reflekslerini konuşturmaktadır.
Turhan’ın Türkiye’nin temel sorunları irdelediği ‘Garplılaşmanın Neresindeyiz?’ adlı eseri Dr. Garwood tarafından İngilizce’ye çevrilmiş ve birçok Amerikan üniversitesinde seminer konusu olarak işlenmiştir. Türkiye’de ciddi şekilde üzerinde durulduğu şüphelidir.
Mümtaz Turhan, kalkınmanın tek yolunun bütün topluma yönelik toplumsal sürecin gerçekleşmesi olduğunu işaret eder. Kalkınma sürecinin tek çaresinin Batı’dan bilim ve bilimle birlikte ‘bilime dayanan tekniği almak lakin millî kalmak olduğunu söyler.
Mümtaz Turhan’a göre kalkınma için vasat adam değil, birinci sınıf bilim ve teknik adamı yetiştirmek gerekmektedir. Kalkınmanın atmosferini ise bu bilim adamlarının kendini geliştirebileceği araştırma enstitüleri ve üniversiteler sağlayacaktır.
Kalkınmanın bir toplumun ‘varoluş meselesi’ olduğunu söyleyen Turhan, “Hedefe yetişmedikçe bu yolun herhangi bir merhalesinde bulunmuş olmanın bir kıymeti yoktur” kanaatindedir.
Japonya ve Rusya gibi sonradan Batı Medeniyeti’ne katılan ülkelerin başarılı olmalarının sırrı bu seçkin bilim kadrosunda ve araştırma enstitülerindedir.
Mümtaz Turhan sadece iyi bir hoca değil aynı zamanda iyi bir çalışma arkadaşıdır. Öğrencilerinden Erol Güngör, Turhan’ın üniversitedeki çalışma ortamını uzun öğle kahvaltılarıyla insanîleştirerek, gençlerin kendini göstermelerine imkân sağladığını söyler. Bilimsel düşüncenin bir atmosfer işi olduğu tezini kendi hayat pratiği ile göstermiştir. Bir ışık gördüğü herkese imkân sağlamak için gayret göstermiştir. Hocayı rahmetle anıyorum.
Mehmet Şentürk