ÂŞIK, ŞAİR, SAVAŞÇI – 6 SALİH MİRZABEYOĞLU – I
HAZRETİ İNSAN
Harfleri bal arısı, heceleri ve kelimeleri kelebek olup uçuşan, merhametin mavisi ve şefkatin turuncusu, sükûnetin hâli ve diyalektiğin sülfürü, aşkın azametli tavrı ve imân senfonisinin vücut bulduğu Hazreti İnsan, ruhun şad olsun. Kelâmı rahmet kıvılcımı, terkibi vahitleri çolpan yıldızı ve eserleri ay hâlesinin nurunu taşıyan vaktin mürekkebi ve istikâmet anlayışının şifa neşteri, samimiyetin abidesi ve muhabbetin fedaisi pirim, ruhun şad olsun. Tatlı Türkçesi ile güneşin rahmet şulelerini taşıyan ve mukaddes ışığın üslûbuyla karanlığı aydınlatan Hazreti Halid bin Velid’in rey sahibi torunu ve Atam Saltuk Buğra Han’ın varisi, Anadolu’nun incisi ve Yesevi Atam’ın vekil harcı ağam, ruhun şad olsun. Kırılan fikir tarihimizi kalemi ile perçinleyen ve diyalektiğimizin sökülen tefekkür ilmiğini “Mukaddes ölçülere” lehimleyen, münzevilerin altın sikkesi ve yalnızlığın evliyası mirim, ruhun şad olsun. Kanadı kırık su kuşlarına sığınak ve ebabillere barınak, mor kardelenlere ilkbahar ve hüzünlü karanfillere bahçıvan olan kutlu Kumandanım, ruhun şad olsun; Ol Resulün sağ yanında durasın.
ŞEHADET
4 Mayıs 2018 tarihi, sonbahar sarısı matemi kalbimize ve dikey hüzünleri gözbebeklerimize düşüren bir kavşak oldu. Tarihin bu incitici kavşağında imânlılar tarihinin heybetli figürü ve Türk diyalektiğinin sembol şahsiyeti Salih MİRZABEYOĞLU, 14 gün sonrasında şehit olacağı Telegram suikastı saldırısına maruz kaldı. Ancak taassup ehli mürtecinin, yobazın, gericinin ruhsuz figür ve liderleri hayatta kaldı.
Mirzabeyoğlu’nun şehit edilmesinin akabinde, yobaz düşünce ve mürteci faaliyetler, Anadolu havzası başta olmak üzere kıta bazında ve küresel çapta büyük bir ivme kazandı. Duyguları küt, düşünceleri kıt, taassup ehli ucubelerin mihmandarlığındaki heterojen, sırnaşık, yılışık ve aksiyonun vaktini çalan bu köksüz yapılar, süfli nostalghia ile besleniyorlar, ama biz sorgulamıyoruz. Bu tarihî karamsarlığın zifirî gecesi karşısında gelin bir mum yakalım, karanlıklar aydınlansın.
Salih MİRZABEYOĞLU’nun şahsiyetli karakterine olan husumetleri süfli kıskançlıktan, İBDA fikrine karşı güttükleri kin ve nefretleri imânsızlıktan kaynaklanan delalet ehli aydınların bir tane replikleri vardır. Delalet ehli aydınlar, iblisin suflesine ses verip: “Je ne sais pas, je donne ma langue au chat – Bilmiyorum, dilimi kedi yedi” namussuz repliği ile örgütlü bir suskunluğa büründüklerinin şahitlerisiniz. Şimdi de kendi öz vicdanının sesi ile “Je sais, ma langue n’a pas mange au chat-Biliyorum, dilimi kedi yemedi” diye haykıran ve delalet ehli aydınlara meydan okuyan bu yoksulun şahidi olun.
Evet, biliyorum; cılız ve çelimsizliğimle İBDA fikrini dillendirecek kudretli ifadem, sevimli mimiklerim ve hâlimi arz edecek bir marifetim yok. Evet, biliyorum; rabıtası olmayan bağlaçlarım ve kırpık harflerim ile yüreğimin sezgisini, düşüncelerimi ve kalbî tefekkürümü kâğıda dökme hususunda da bir hünerim yok. Bütün noksanlarıma rağmen, bu satırlar, bir vicdanın sızlaması, bir kekemenin iniltisi ve yaraları pansuman tutmayan yoksul bir Türk’ün acı acı akan gözyaşlarıdır ama daha da acı olanı akmayanlardır.
ÖMER KISAKÜREK VE ÜNSAL ZOR
Salih Mirzabeyoğlu adını ve İBDA fikrini, ilk kez Ömer KISAKÜREK Bey’den işittim. Mirzabeyoğlu ile alâkalı övgü dolu, iltifat edici cümlelerine ve tavsiyelerine ilk aşamada çılgınca ve kuşkuyla yaklaşsam da kendimi tavsiyelerine uygun hareket etmekten alıkoyamadım. Üstad’ın oğlu olan Ömer Bey’in, babaları olsa da kendilerinin anlayamadığı Üstad’ı, en iyi tanıyanın, anlayanın ve tek idrak eden şahsiyetin Salih MİRZABEYOĞLU olduğunu, “Kumandan” diye bilindiğini ve “adeta arşı âlâdan yeryüzüne inen bir insan’’ iltifatları ile tasvirini yapıp, portresini çizdiği bir şahsiyete, hayranlık duymamdan daha doğal ne olabilirdi ki…
Salih Mirzabeyoğlu’nu ilk defa İstanbul-Bakırköy Adliyesi’nde görmek nasip oldu. Bu ilk karşılaşmada nazarına mazhar olup, vurgun yediğim ve yaşadığım ruhî hâli tarif edecek alfabe ile gramere malik olmadığımı itiraf etmeliyim. Ömer Bey vesilesi ile MİRZABEYOĞLU adının belleğime yerleştiğini; Ünsal ZOR Bey’in samimi tarzı, adanmış ruh haletinin azimli tavrı tesiriyle de İBDA fikrine, istikamet üzere bağlandığımı söylemeliyim. Bu bağlamda, Ünsal ZOR, istihbaratçıların konsorsiyumu ile gerçekleştirildiğine inandığım bombalı bir saldırı neticesinde şehit oldu. Doğmak ve ölmek klasik bir fizik kanunu iken, nasıl bir hayat formu olduğunu bilemeyeceğimiz şehadet ve şehit mevhumu ise metafizik bir olgudur.
Bu iki güzide insanın, ol Resûl’ün, “Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” buyruğunun şiarı ile yürüdüklerine şahit oldum. Bütün ulvi duyguların kırmızı bültenle arandığı bu kirli çağı “Mukaddes Ölçüler” kurnasında yıkayan “Mihver Şahsiyet”i işaretleyen Ömer Bey ile iki dünyamızı da kazandıracak define madeni olan İBDA fikriyatının mânâ ve muhteva kısmına yönlenmemde belirleyici rol oynayan Şehit Ünsal ZOR’a rahmet, bana da ibret ve miraslarına sahip çıkmak yakışır değil mi?
Devam edecek…
Burhan Halit KOŞAN