DUYGULARIN TEFEKKÜRÜ VE MURAKABE – 3
“MÜLKULLAH İÇİNİZDEDİR!”
Esas realitemiz olan iç dünyamızın ahengini,nizâmını ve kıvamını, duygu notalarımız ile bulduğumuz malûm. İç dünyamızınsultanı olan kalbimizi “Mukaddes Ölçüler” ile ulvî senfoninin kıymetlinotalarına uyumlu hale getirmeliyiz. Aksi takdirde süflî kakofoninin sefilnotalarını benimseyerek, melanetin sefil kusmuğunda boğulmamız kaçınılmazdır. “Mülkullah(Allah’ın saltanatı) içinizdedir!” buyuran Hazreti İsa Efendimiz’in bu hikmetindenmülhem, iç dünyamızı, kalbimizi, yoluna ve yordama koyabildiğimiz takdirde, dışdünyamızı da nizâma, intizama sokabiliriz. Bildiğiniz üzere, arz ile arşarasındaki organik ve inorganik varlıklar içinde zaman ve mekân denenpandomimanın dışına çıkabilen sadece ve sadece insandır. Zaman denen şeffaf tülperdeyi geçmek ve mekân denen fani fanusu aşmaktaki biricik maksadımız, AllahResûlü’nün hizmetkârı olabilme aşkıdır. Evet, her şeyin cevheri olan Allah Resûlü’nevarabilmemizin yollarından biri de esas realitemiz olan iç dünyamızayapacağımız seyahatimizin istikamet üzerine olması gereken tekâmüldür.
Allah Resûlü ve dört halifeden sonra Kahireile Tahran’ın, laubali ve kasıtlı olarak mukaddes ayetler ile ayetlerin birebirgenetik kopyası olan Allah Resûlü’nü, kendi vahşi bedevi idraklerineindirgeyerek, mukaddes İslâm dinimizin içine tefrika üstüne tefrika ekledikleritarihî bir realitedir. Ayetlerin esas mânâları üstünde gelişigüzel oynayan buvahşi bedevilerin fitne fesadına karşı harekete geçen İmamı Azam Ebu Hanifebaşta olmak üzere İmam Şafi ile çağımızın fakihi Salih MİRZABEYOĞLU gibi İslâm/EhliSünnet ulema ise “Mukaddes Ölçüler” ve beşerî hikmetlere musallat olanparazitleri defetmek yoluna gitmişlerdir.
İmdi, Batı’nın uzantısı haydut misyonerler ilebirlikte büyük tehlike arz eden Arap emperyalizminin uzantısı olan çapulcumevali çeteleri, dün olduğu gibi bugün de insanımızın imân cevherini veistikamet kimyasını tahrif etmek, beşeri hikmetler ile aziz Türk fıtratınındoğal duygularını zehirlemekle meşguller. Bu fasit çemberleri kırmak, arzınsütunları olan aziz atalarımıza layık olabilmek için şuur merdivenimizin belkide ilk basamaklarından bir basamak olan tekâmülü idrak etmekle mükellefiz. Aksitakdirde döl veren hataları, inkâr ve isyana rahim olan yanlışlara kapıaralaması ile hayatı hüsranla neticelenen zavallı Nietzche gibi kör vesağır kuyulara düşer, mücrim sokaklarda kayboluruz. İlâhî bir pınardan mahrumolan zavallı Nietzche, çok akıllı ve felsefi bir ekolün zirvesinde olmasınarağmen, feryadını duyacak birini bulamadığı gibi battığı çukura elini uzatacakbir dost eli de bulamadı. Kendi ifadesi ile “Tek başıma, vahşi bir ormanıniçinde kaybolmuş gibiyim. Yardıma muhtacım. Üstada muhtacım ve itaat etmenin nekadar güzel bir şey olduğunu hissediyorum.” derken, bir bakıma, kavuşmak içinaramasına rağmen bulamadığı İlâhî pınarın doktrin ve merhamet kurallarına olanhasretini anlatıyordu diye düşünüyorum.
Takdir edersiniz ki katı prensipler olmadan 63kilogram çelik bile dökülemezken, İslâm/Ehli Sünnet’in doktrin prensipleri ileTürk diyalektiğine ait ön kabulleri olmayan insanlarımızın da şahsiyetli birkarakteri olamaz. Kudretli olabilmenin yolu kuvvetli kalmaktan ziyade tekâmülgereği fikirde derinleşmek ve girişimci gelişim ile mümkündür. Bu sebeple,gelin, hep birlikte esas realitemiz olan iç dünyamıza, yani kalbimizeyapacağımız seyahatimizi, tekâmülün muafiyet aşısı ile muhafazaya almaya gayretedelim ve kurtulanlardan olmaya çabalayalım.
TEKÂMÜL
Tekâmül, ferdîinkişafımıza engel teşkil eden süfli ölçüler ile sefih tortularını kazıyarakatmak, yerlerine ise şahsiyetimizi yüceltecek melekelerin faaliyet sahası vekarakterimizin alameti olan düşünce, tefekkür ve murakabemizi “MukaddesÖlçüler”e mutabık kılmanın adıdır. Nasıl? Ne gibi? Bet-çirkin olan şerdüşüncelerin yerine asil ve güzel olan helâl düşünceleri, ayarı bozukhislerimizin parametrelerini de ahirete ayarlı ulvî olanlara endekslemek gibi.
Bu hususta duygu parametrelerimiz ile düşünceparadigmalarımızın dikey ve birlikte seyahat etmeleri için kuyumcu titizliğiile kündekâri sanatının sabır ve zarafetiyle hareket etmeye mecburuz vemahkûmuz. Duygu parametrelerimiz ile düşünce paradigmalarımızı, dikey şekildebirlikte seyahat etmelerini sağlamadığımız takdirde kaygılanmamız,endişelenmemiz, sağımızı, solumuzukolaçan etmemiz ve kendimizi çimdiklemeye gayri gerek yok! Ufku ve devamı olantekâmül anlayışı ile hareket etmediğimizden dolayı “Kaba softa, ham yobaz”gardiyanının esiri olarak, çarpışma rotasına doğru ilerliyor, okunan salâmızıişitiyor ve cenaze namazımızın kılınacağı mübayenet musallasınasürükleniyoruz demektir.
PARADİGMA VE MÜBAYENET
Bütün dünyada kelime mânâları üzerinde genelbir ittifak olsa da kavramların mânâsı ve muhteva içerikleri hakkında genel birittifak olmadığını söyleyebilirim. Kavramlar ile alâkalı dünya üzerinde genelittifak bir yana, herhangi bir ülkede yaşayan insanlar arasında dahikavramların mânâ, muhteva içeriği, algılama farklıları çeşitlilik arz etse de,gelin bizler, kelimeler sarrafı, kavramların muhafızına kulak kabartalım,hakikati öğrenelim. İmânlılar tarihinin heybetli figürü ve Türk diyalektiğininsembol şahsiyeti olan MİRZABEYOĞLU: “Aydın şuur’un nadide soyundanharikaları ve dehâları bir yana, ortalama “entellektüel-aydın”, mücerretlerianlama istidadında olandır.” (*) ifşasındaki “ortalama “entellektüel-aydın”,mücerretleri anlama istidadında olandır” çınarının altında gölgelenenlerdenolurum inşallah.
Paradigma kavramı hakkında birçok tarifyapılsa da dondurmanın beyazı kadar sade, yağmur kristallerinin saf damlacığıkadar berrak ve insan belleğini yormayıp, işin özünü işaretleyen bir cümle ileizaha yelteneyim. Paradigma, duygu ve düşüncelerimizi yönlendiren haritamız,olguları idrak etmemizi sağlayan ve algıları yönlendirmemizin davranışkalıplarını belirleyen pusulamız… Bu mücerret tasvirde harita yerine “Kitab,sünnet, sahabe sözleri, kıyas, istihsan, icma ve örf” (**) ölçülerini,pusula yerine ise “Mukaddes ölçüleri” hayata hâkim kılmanın anlayış mihrakı”(***) olan B.D-İBDA fikrini müşahhas olarak işaretleyebiliriz.
Mübayenet ise dikey şekilde ve birlikteseyahat etmeleri gereken duygu parametrelerimiz ile düşünce paradigmalarımızdanbirisinin diğerinden geri kalması durumunda, duygularımız ile düşüncelerimizarasındaki çatışma hali veyahut birinin diğerini iptal, imha ve tesirsiz kılmakiçin açtığı acımasız savaş halidir. Mübayenetin psikiyatri ilmindekikarşılığını “kişilik parçalanması” olarak işaretlesek yanlış olmaz. Parçacıklıkişiliğin hastalıklı yansıması veya düğmenin iliğe geçirilememesidiyebileceğimiz mübayenet hali, insanın iç dünyası olan duyguları ile dışdünyasının temsilcisi olan düşünceler arasında bitmeyen bir kargaşayı tetikler.Duyguları ile düşünceleri arasında başlayan tezat ise insana ket vurduğundandolayı tefekkür ve murakabe seçkinleri arasına girmesine mani olur.
BESTEKÂR
Vakti zamanında meşhur bir bestekârın evine,kendisi gibi sanatkâr olan bir dostu misafir gelmiş. Ev sahibi, misafirbestekâra yeni hazırlamış olduğu bir kompozisyonu-besteyi dinletmek istediğiiçin piyanosunun başına geçerek, yeni bestesini çalar. Parça bittiği zamanmisafir bestekârdan müsbet veya menfi bir tenkit beklerken, misafir olarakbulunan bestekâr: “Be azizim, senin piyanonun akordu bozuk” der… Bu cevapkarşısında şaşıran bestekârımız, hemencecik bir tamirci çağırarak, piyanosununakort ayarlarını yaptırır. Piyanosunun başına tekrardan oturan kompozitörümüz,kendine ait eserini çalıp da bitirdiği anda, misafirine dönerek: “Keşke piyanomutamir ettirmeseydim. Kulağım, akordu bozuk seslere o kadar alışmış ki akortlusesler şimdi bana çok fena geldi.” der.
ÇİRKİNLER AYNA SEVMEZ
Kıssamızdan alınması gereken hisseninanlaşıldığına eminim. Buna rağmen müsaade ederseniz, musikî kıssası ileduygularımızın rabıtası hakkında iki kelâm edeyim. Evet, ister ferdî, isterahalimizin yekûnu noktasında olsun, akordu bozuk notalar ve akordu bozukduygularına alıştığı için, artık akordu bozuk olan sesli düşünceleri ve akorduolmayan duygu reflekslerini müdafaa eder duruma geldi. Hakikati, doğruyu,güzeli, iyi olanı ve helâl olanları gösterdiğimiz vakit de tedirgin oluyor,şüpheci yaklaşıyor ve hatta isyan ile inkâr ediyor.
Bu ve benzeri sebeplerdir ki, Asr-ı Saadet’edoğru yapılan rahmanî yürüyüşün uyanışını sağlayarak Türk Rönesans’ınıgerçekleştirenin Üstad ile İlhanlı gelenekleri ve Selçuklu ananelerini diriltenimân romantizmi ile Hz. Ömer (r.a) adaletinin yazılı metni diye bakabileceğimiz“Başyücelik” teklifini yapan MİRZABEYOĞLU’nun dile getirdiği hakikatlerin,duygu ve düşünce akordu bozuk, sosyal illüzyon pazarlayan rejim ve haingüruhlar üzerinde şok etkisi yaptığını söyleyebilirim. Bu hale bir nevi, Allah’ın kalbini alıp dilini bırakma musibetiverdiği ahmakların, Allah’ın dilini alıp kalbini bağışlama lütfunda bulunduğuSalih MİRZABEYOĞLU aynasından, inkârdan gelen isyanlarının tescili diye debakabiliriz.
Çocuk edebiyatında çok önemli bir yer tutan “çirkinlerayna sevmez” konusu, aynı zamanda psikanaliz alanında da özenle işlenenmevzulardan biridir. Hani demem o ki, Salih MİRZABEYOĞLU aynasında gördüklerikendi çirkinlikleri karşısında insan midesini bulandıran bet çığlıkların, hoyratbağırışlarının, cehennemin “nerede kaldın lanetli?” çağrısının yankısı olduğunubilmeliyiz. İmdi, mecaz değil bir hakikati, teşbih değil bir realiteyi ifşaeden bu fotoğraf karesinden sonra yürümeye devam edelim.
Ahalimizin negatif duygu ve bulanık düşünceomurgasına rağmen bize düşen vazife, bir cerrahın hassasiyeti ile hayatıkuşatan her alanda hiç kimsenin homurdanmasına, sızlanmasına ve mırıldanmasınabakmadan düzeltmek ve doğruya yönlendirmektir. Allah’ın yeryüzündekivekillerinden bir vekil olan ve “hür bir ruhun ifâdelerine tercüman olanşefkat, merhamet, ümit, amel, ülkü, inanç, imân, aşk, rüyâ, hülyâ gibiiradeler” imiz (****) ile utiliter-yararcı olmalıyız. Mukaddes dinimiz ileTürk örfümüzün sekretaryası hükmündeki İBDA diyalektiğinin şiarı da böylehareket etmemizi tavsiye edip, bu telkini yapmıyor mu?
Devam edecek…
Burhan Halit KOŞAN
(*) Salih MİRZABEYOĞLU, Büyük Muzdaribler IICilt – Sayfa: 162
(**) Salih MİRZABEYOĞLU, Büyük Muzdaribler IICilt – Sayfa: 96
(***) Salih MİRZABEYOĞLU, Kültür Davamız – Sayfa:39
(****) Salih MİRZABEYOĞLU, Büyük Muzdaribler ICilt – Sayfa: 364