SEYYİD AHMED ARVASİ’YE DAİR

SEYYİD AHMED ARVASİ’YE DAİR

Hakan Yaman’a ait aşağıdaki yazı, sitemiz tarafından ilk olarak 2014 yılında, merhum Ahmed Arvasî hocanın 27. vefat yılı münasebetiyle yayınlanmıştır. Vefatının 31. yılında Arvasî’ye Allah’tan rahmet dileriz. 

Türk aydınının genel temayülü, toplamak yerine dağıtmak; nizam vermek yerine karmaşık hâle getirmek; bir sistem bütünlüğü içinde birbirini tamamlayan parçaları mıknatıs değmişçesine aynı muhitte yoğunlaştırmak yerine, en basit ifade birlikteliklerinin dahi mutabık yanlarını rafa kaldırmaktır.

Şübhesiz, düşünce faaliyetinin bahis mevzuu olduğu yerde, dağılmanın da, parçalanmanın da, kaosun da mühim bir yeri ve değeri vardır. Ama aslolan, toplamak için dağılmak, bütünlemek için parçalanmaktır. Düşünce tarihi, dağıldığı yerden doğrulamayan nice kavruk kafayla doludur. Ama geri gelebilenler, “yüzyılına hâkim adam” hakkıyla yaşadığı çağın vicdanı olur, dünya görüşünü örgüleştirir. Bunlar kâinat çapında soluğu olan büyük mütefekkirlerdir ve karanlık göğümüze seyrek zamanlarda uğrayan kuyruklu yıldızlar gibi, çok nadir görülürler. İşte Büyük Doğu Mimarı Necib Fazıl ve işte İBDA Dünya Görüşünün örgüleştiricisi Salih Mirzabeyoğlu!..

Onlar, bütün insanlığa şâmil bir yol haritası çıkarır; hem Doğu, hem Batı’ya dair insanlık çapında bir kurtuluş reçetesi… Böyle bir misyonu ifa edebilmek için kimsenin cesaret edemeyeceği kadar parçalanmak ve kimsenin altından kalkamayacağı kadar bütünlemek lazımdır. Onlar, “toz kanatlı bir kelebek olup, minicik gövdesine Kafdağı’nı yüklenen”, “akrebin nokta nokta ruhunu soktuğu, mevsimden mevsime girenlerdir” ve içlerinde, “tabiatta olmadığı kadar iniş ve çıkış” vardır. Bunların yeri her daim ayrıdır. Cemil Meriç -mealen- diyor ya; “Her devirde gerçek mânâsıyla sadece birkaç kişi düşünür; diğer insanlar da onların düşündüklerini düşünür.” Biraz önce “yüzyılına hâkim adam” mı demiştik? KİM’lerdi onlar?

Bu “üst-aydın”ların yanında bir de onların çeşitli mahallî zümre ve düşüncelere akseden, onlarla belli zümreler arasında “köprü” görevi gören ve bunu yerine getirebildiğince eli öpülecek, ESER SAHİBİ bir başka aydın sınıfı vardır. Bunlar belli meseleler üzerinde tefekkür ehlidir, âlimdirler, uzmanı oldukları mevzular vardır, ama basit bir allameliğin ötesinde çalışır çırpınırlar ve üstün fikirle seslendikleri zümre arasında sistemli bir anlayış, kavrayış tesis etmeye çalışırlar. Onlar asla marazî çapta bir metafizik yangının içinde tutuşmamışlardır ama metafizik hassasiyetleri, mücerrede iştiyakları vardır. İçinde yaşadıkları memleketin düşünce hayatında mühim bir yer işgal eder, bulundukları yere ve ilgilendikleri mevzuya bir değer katarlar.

Bütün bu genel tasvirden sonra, Seyyid Ahmed Arvasî hocadan bahsedebiliriz. O, kendi köşesinde sessizce işini yapan, derleyen, toplayan, bütünlemeye çalışan, belli noktalarda yoğunlaşmış, belli kavramlar etrafında hemen her mevzudan pay almaya bakan, kendi içinde tutarlı olma çabasında, ayakları yere basan, kaliteli, haysiyetli Müslüman bir Türk aydınıdır. Evet, büyük dahilerin yaşadığı cinsten infilak edercesine parçalanışlar, dünyada ne var ne yoksa süzen dalgalanışlar, büyük med-cezir’ler yaşadığını iddia edemeyiz. O, en mücerred meselelere ve metafizik problemlere dahi belli bir iç huzuru ve selim akıl planında kalarak, kavramları her ihtimal dairesinde en uç noktalara kadar kopartırcasına germeden sükûnetle yaklaşmış, daima belli hadler içinde konuşmuştur. Ucunda toparlayamamak varsa, dağılmamak en iyisi… Kaldırabileceğin kadarını yüklenmek…

Ahmed Arvasî hocayı, tesir ve eseri bakımından iki ayrı kategoride değerlendirmekte fayda var:

1- Genel Türk düşüncesi içindeki yeri ve değeri…

2- Türk Milliyetçiliği ekolü içinde ifade ettiği mânâ ve değer…

İlk pencereden baktığımız zaman öncelikle hatırlanması gereken, “Kendini Arayan İnsan” [1] adlı eseridir. Bu eser, Türk aydınında pek görmeye alışık olmadığımız bir muhteva etrafında şekillenmiş, elle tutulmaz, gözle görülmez kavramlar üzerine kurulmuştur. Metafizik mektebine bir önsöz gibidir. Bu yönüyle değerlidir.

Bizim eğitim sistemimiz mücerredden kaçınır. Belli bir tahsil görmüş, mühim ve itibarlı bir mesleğe sahib olmuş insanlar, onca mürekkep yalamalarına rağmen hayat nedir, bilgi nedir, ilim nedir, akıl nedir, zeka nedir, sezgi nedir; bunlar arasındaki yakınlıklar, zıtlıklar, birbirini tamamlayan yönler, birbirine zıt ve aykırı olan hususlar nelerdir gibi, düşünceye dair en temel kavramlar etrafında en ufak bir ilgi, bilgi ve tepkisi olmayan kimselerdir. Vasat bu olunca, ülkenin siyasetinde, medyasında söz sahibi olanların da bu kitle içinden sivrilen ve sıyrılanlar olduğu düşünülürse, kimden ne beklenir? Oysa bize Büyük Doğu-İBDA’nın öğrettiği çok mühim bir hakikat vardır ki, bir ölçü âleti gibi elimizden düşürmememiz gerekir: “Aydının öncelikli vasfı mücerrede olan ilgisidir.” Kaynak mı? Baştan sona ve neredeyse 2000 sayfalık hacmiyle BÜYÜK MUZTARİBLER

İşte Seyyid Ahmed Arvasî hocanın Türk düşünce hayatına armağan ettiği en mühim eserlerin başında, mücerrede olan ilgi ve alâka temelinde biçimlenmiş Kendini Arayan İnsan gelir. Öyle ki, bu eser bizzat İBDA Mimarı tarafından –eserin kendi derecesinde- kabul ve tasdik görmüştür. Rahmetli Cevad Ülger Karamehmetler’in yazılarından derlenerek hazırlanan Ritmin Gücü ve Ritme Davet isimli kitaba yazdığı önsözde, “kıytırık soyu muharrir ve soytarılar panayırından” bahseden Mütefekkir, özellikle bir kişi ve eseri bunların dışında tutar: “Seyit Ahmet Arvasî Bey’in Kendini Arayan İnsan isimli eseri hariç…” [2] Tabiî aynı yazıda, bu eserin film değil de fotoğraf, dinamik değil de statik ve tek renkli vasfını da belirtir. Zaten diğer türlü olması için kavramları her ihtimal dairesinde en uç noktalara kadar kopartırcasına germek lazımdır ki, ancak İmam-ı Gazalî, Pascal, Bergson, Necib Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu’nda görülen bir tecrid ufkunda mümkündür.

İBDA Mimarı zaman zaman Kendini Arayan İnsan’dan belli bölümleri kullanmış ve İBDA Külliyatı içine dahil etmiştir. Hattâ 2000’li yılların başında Kartal Cezaevinde bulunan bir dostumuz [3] anlatmış ve çok hoşuma gitmişti. Kumandan, cezaevinde arkadaşlara haber gönderiyor ve Seyyid Ahmet Arvasî’nin Kendini Arayan İnsan kitabını istiyor. Maalesef o ân için kimsenin elinde mevcut değildir. Şu harikulâde latifeyle mühürlüyor meseleyi: “Galiba burada benden başka kendini arayan kimse yok.” Buradan bize düşen pay, Ahmed Arvasî hocanın bahsi geçen eserini İBDA Külliyatı’na giriş bâbında okumamız, haberdar olmamız tavsiyesidir. Külliyatta çok sık karşılaştığımız bazı kavram ve kelimeler için sözlük vazifesi görecektir. Bu eserin devamı mahiyetinde bir de İnsan ve İnsan Ötesi [4] vardır. Benzer bir kurgu üzerinde inşa edilmiş, benzer bir muhtevaya dayanır. Ancak belirtmeliyiz ki, bu ikinci eserde ilk eserdeki soru ve arayışlar, cevabı baştan belli bir propaganda diliyle yeni baştan ele alınmış, bir çeşit mücerredin tebliği gibi olmuştur. Bu sebeble, bizim şahsî kanaatimiz, okunup istifade edilmesi gereken ama Kendini Arayan İnsan cazibesinde olmayan, daha ziyade imanlı genç nesillere yol gösterme kaygısıyla yazılmış bir kitabtır.

Ahmed Arvasî hoca bu iki eseriyle kesinlikle Türk Düşünce Tarihi içinde belli bir yeri ve saygıyı hak etmektedir. Felsefî kavramları idealist bir zemine oturtmuş, o idealist zemini de İslâmî bir bakış açısının hassasiyetiyle işlemiştir. Bilindiği gibi felsefede her idealist, her ruhçu Allahçı değildir. Kendini Arayan İnsan, idealizmi Ruhçu, Allahçı, Müslüman bir zaviyede verimlendirmiştir. Sadece bu çaba bile takdire şâyandır.

Bunun dışında, Türk Milliyetçiliği açısından ifade ettiği rol ve mânâ apayrıdır ve başlı başına bir tez mevzuudur. Yarın yeni bir Türk Tefekkür Tarihi yazılacak olursa, Gökalp’lerin, Peyami Safa’ların, Cemil Meriç’lerin, Hilmi Ziya Ülken’lerin, Mustafa Şekib Tunç’ların, İdris Küçükömer’lerin, Kemal Tahir’lerin arasında kendisine nasıl bir yer bulabilir, ona ne kadar yer ayrılır emin değilim ve bilakis mütevazi de olsa ayrılması gerektiğine inanıyorum. Ama bunun dışında Türk Milliyetçiliği Tarihi diye bir başka eser yazılacak olursa, kesinlikle en mühim tesiri yapan isimlerden birisi olarak tartışmasız en tepelerde yer alacaktır. Benim için Türk Milliyetçiliği tarihinde “tesir” bakımından kırılma noktası ve eşik taşı olan dört isim vardır.

1- Ziya GökalpMarks nasıl kendisinden önceki başı bozuk ve dağınık yüzlerce sosyalist frekansı kuvvetli ve sistemli bir dalgada sentezlediyse, Gökalp de aynı şekilde Türk Milliyetçiliği’ni belli bir plan dairesinde sistemleştiren ilk fikir adamıdır. Kemalizme temel olmuş, İslamî devlet anlayışının yerine “üniter-ulus devlet” modelinin benimsenmesinde teori anlamında başrol oynamıştır.

2- Nihal AtsızGökalp’in modern-üniter-pozitivist devlet modelinin aksine bizzat Irkçı-Turancı-Romantik bir Türkçü modelin kavgasını vermiş, yeni rejimi benimsememiş, Türk Milliyetçiliği fikri üzerinde çok derin etkileri olmuştur.

3- Alparslan Türkeş: Onsuz Türk Milliyetçiliği tarihi düşünülemez. Türk Milliyetçiliğini ilk defa toplu bir siyasî aksiyona çeviren liderdir. Şartlara göre bazen Gökalp’in, bazen Atsız’ın, hattâ bazen Ahmed Arvasî’nin diliyle konuştuğu olur. Pragmatisttir. Ama Türk Milliyetçiliğini siyasî arenada aksiyona geçiren ve büyük çaplı bir teşkilat etrafında örgütleyen odur.

4- Seyyid Ahmed Arvasî: Bizce Türk Milliyetçiliği açısından en mühim eşik taşlarındandır. Türk Milliyetçiliği için kıvrılma ve İslamî bir hayat görüşüne, Gökalp’in temellerini yıktığı İslâmî devlet nizamına geri dönüştür.

Seyyid Ahmed Arvasî hoca âdeta Büyük Doğu Mimarı’nın Ülkücü Hareket içindeki sesi ve gölgesi gibidir. BÜYÜK DOĞU’nun Milliyet ve Milliyetçilik fikrini muhteva olarak alır ve hitab ettiği kitlenin âşina olduğu kavram ve kelimelerle yeni baştan yazıp, şuurlara zerkeder. Türk-İslâm Ülküsü’nde [5] âdeta bir devlet modeli yazılıdır. İdeolocya Örgüsü’nün bütün kâinat çapına seslenen ve İslama muhatab devlet prensibleri olan Başyücelik Modeli’nin Türkiye özelinde ve Türk’ün sosyolojik ve mahallî şartları içinde yeni baştan görünüşüdür. Başarmış, başarmamış; şu veya bu cümle bu tesbiti tekzib eder, şurada veya burada aykırı bir yazı vardır. Bunlarda değilim… Eserin genel görünüşünden ve yapılmak istenen, varılmak istenen hedeften bahsediyorum. Özellikle ikinci cilt, Türk’ün idaresindeki İslâm devletinin mükellefiyetleri, idarî ve iktisadî yapısı üzerinedir. Ülkücü Hareket Seyyid Ahmed Arvasî’nin eserlerinden sonradır ki, İslâmî mücadelenin bir parçası, bir yanı, Türkiye şartlarındaki bir görünüşü olmuş, Kemalist-Pozitivist temellerin yerini Allah ve Resûlü’nün nizâmı için “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” diyen, bütün samimiyetiyle “Çağrımız İslâmda Dirilişedir” davetini yapan bir gençlik almıştır. Üstad Necib Fazıl’dan aldığı ilham ve ışıkla Seyyid Ahmed Arvasî bu işte başroldedir.

Biz, daha ziyade, içinde bulunduğu siyasî atmosferin dışında genel olarak Türk tefekkürü için ifade ettiği değeri belirtmeye çalıştık. Çünkü onu anlatırken genellikle hep Türk-İslâm Ülküsü ve etrafında yazdıkları konuşulur, yazılır ve Kendini Arayan İnsan hep karanlıkta bir yerdedir. Sadece eser listesinde bir madde olarak geçiştirilir, üzerinde durulmaz. Sanırım bu ülkede Salih Mirzabeyoğlu dışında gerçekten Kendini Arayan İnsan kalmamış.

Vefat yıldönümünde değerli hocamıza yeniden rahmet dileriz. Hasretini çektiği gençlik, BÜYÜK DOĞU-İBDA saflarında her geçen gün biraz daha halkalanmakta, biraz daha aslî mekânıyla bütünleşmektedir. Rahmetli Arvasî hocanın son yazdığı şiirin son dörtlüğü ile bitiriyoruz yazımızı:

Boşaldı zemberekler, yoruldu yelkovanlar
Hâlâ soracak mıyız: “Kurtarıcımız nerde?”
Ölümün ötesinde gerçek hayat umanlar,
Yaramıza son merhem, şimdi, Son Peygamber’de. (6)


Hakan YAMAN

DİPNOTLAR:

1— Kendini Arayan İnsanSeyyid Ahmed Arvasî, Burak Yayınevi, İstanbul.

2— Ritmin Gücü ve Ritme DavetCevad Ülger, İBDA Yayınları, İstanbul 1985, s. 6.

3— Hayreddin Soykan’dan naklen.

4— İnsan ve İnsan ÖtesiSeyyid Ahmed Arvasî, Burak Yayınevi, İstanbul.

5— Türk-İslâm Ülküsü, (üç cilt), Seyyid Ahmed Arvasî, Burak Yayınevi, İstanbul.

6— ŞiirlerimSeyyid Ahmed Arvasî, Berekât Yayınevi, 1.Baskı, 1989, s.96

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d