İRAN’DAN “BEKLENEN” MİSİLLEME GELDİ
İran, gece yarısından sonra Irak’taki Ayn el Esad Hava Üssü ileErbil’deki Amerikan üssüne saldırı düzenledi… İşin “haber” kısmı hakkında bütünmedya teyakkuzda olduğu için “şu oldu, bu oldu” diye haber sıralayacak değiliz…
Geçtiğimiz günlerde Kasım Süleymanî’nin öldürülmesi üzerineyaptığımız değerlendirmeden devam ederek, gelişmeleri ele alalım…
“İran’ın Bölgedeki Baltası Kırıldı” başlıklı yazımızın son cümleleri şu şekildeydi:
Bundan sonra Süleymanî’nin öldürülmesinden İsrail ve Amerika’yı sorumlu tutan Şiî şövenistlerin etkili misillemede bulunmalarını “sabırsızlıkla” bekliyoruz.
.
İRAN: “BİZ SAVAŞİSTEMİYORUZ”… TRUMP: “HERŞEY YOLUNDA”
İran’ın düzenlediği “misilleme” saldırılarının ardındantakındığı tutum ve yapılan açıklamalar, verdiği karşılığın “yeterli” olduğu yönünde…
Bu çerçevede; İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif “BirleşmişMilletler Sözleşmesi’nin 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa yaptıklarını”ifâde ederken, “Vatandaşlarımız veüst düzey yetkililerimize yönelik korkakça saldırının düzenlendiği üs hedefalınarak orantılı bir yanıt verildi ve tamamlandı” açıklamasında bulundu. Zarif,“Çatışmaların tırmanması ya da savaşpeşinde değiliz” dedi.
İran’ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK)ve BMGenel Sekreteri Antonio Guterres’e gönderdiği mektupta da benzer ifâdeler yeralırken, “İran’ın savaş peşindeolmadığı” vurgulanarak, “Bizekarşı yapılacak her türlü askeri maceracılığa karşı uyarıda bulunuyoruz.”ifâdelerine yer verildi.
İran tarafının yaptığı açıklamaların ortak noktası, Amerika’nınbu “misilleme” saldırısına karşılık vermemesini diledikleri yönünde…
İran yönetiminden bu açıklamalar gelirken, “misilleme”saldırısı üzerine ABD Başkanı DonaldTrump Twitter’da şunları yazmıştı:
“Her şey yolunda! İran’dan Irak’taki ikiüsse füze atıldı. Can kaybı ve zarar tespit çalışmaları sürüyor. Şu ana kadarher şey iyi. Dünyanın, açık ara en güçlü ve en donanımlı ordusuna sahibiz.Yarın sabah açıklama yapacağım.”
İran’ın bunca tehdidi sonrasından gelen “misilleme” saldırısıve sonrasında yapılan açıklamalar, belli ki Trump’ın beklentilerini aşan çaptadeğilmiş…
İran’lı yetkililerin ortak bir şekilde dillendirdikleri “bizsavaş istemiyoruz” sözleri, “uluslararası haklılık” palavralar bir yana, İran’dancevabını bekleyen bir problemi açığa çıkarıyor:
İran, baş düşmansöyleminde bulunduğu “Büyük Şeytan”ıonurlu bir savaşla bölgemizden kovma fırsatını niye tepiyor?
Elçilik baskınına karşı yaptığı “misilleme”sinin “misilleme”sinemuhatap olan Amerika’da, Trump’ın İran politikasına karşı dünyada en etkilimücadeleyi –belki İran’ın “misilleme”sinden de etkili olacak şekilde- Amerika’dakiBOP siyasetinin temsilcisi Demokrat senatörler vermekte.
Gelinen nokta itibariyle İran ile Amerika arasında bir “savaş”ınhalâ söz konusu olmadığını, İran’ınverdiği karşılıktan memnun olduğu ve böylece kendi iç kamuoyunu tatmin ettiğinidüşündüğü görülmekte…
Trump’ın “her şey yolunda!” ifâdesi de, Amerika açısından şaşırtan, korkutan, şok ve dehşet içinde bırakan bir gelişmenin yaşanmadığı yönünde…
.
KASIM SÜLEYMANÎ’NİNİNTİKAMI ALINDI MI?
Uluslararası siyaset ve ilişkiler açısındansa, İran’ıngerçekleştirdiği “misilleme” saldırısı, MÜTEKABİLİYETesasına uygun düşmemekte.
Uluslararası ilişkilerden iki insanın kendi arasındakiilişkilere kadar; “karşılıklılık-mütekabiliyet”ve “misilleme” kavramları,hukukta ADALET’in tesisi için “mukabele-i bilmisil” tabirine denk düşerşekilde “en azından eşit derecede karşılık vermek” mânâlarınakullanılmaktadır. Bu karşılıklılık, devletlerarası dostça ve düşmanca, müsbetve menfî bütün ilişki biçimlerinde kendisini gösterir.
İran’ın bugün itibariyle Kasım Süleymanî’nin öldürülmesineverdiği karşılık, yine kendi iddiaları açısından kesinlikle yeterli değil!
İran açısından bu böyle! Zira, Kasım Süleymanî’ye biz “değer” atfetmiyoruz, kendisine büyük bir “değer”atfeden bizzat İran Yönetimi… Hattaöyle bir “değer” atfedilip idealize ediliyor ki, Humeynî’nin cenazesinde görülmeyen sayıda kalabalık, izdiham ve ölümlerlebu ismin, İran (Fars) Şiîleri için ifâde ettiği değerin üstünde (“Sembolşahsiyet”leri milletlerin böyle görmesi tabiîdir) bir değer yok!
Kasım Süleymanî gibi, İranDevleti’nin iç ve dış politikada –özellikle güçlenme çabası içinde olduğu dışpolitikada- “1 numara”lı baltasınınöldürülmesi, Amerika’nın KasımSüleymanîsinin veya Süleymanîlerinden birinin öldürülmesiyle mümkünolabilir ki, bu ABD Savunma Bakanı, CIA Direktörü, Pentagon Kurmay Başkanı’dır Amerika açısından…
Hâliyle son derece OBJEKTİF bu değerlendirmelerden deanlaşılabileceği gibi, ortada denklik ifâde eden bir misilleme söz konusu değil…
Dolayısıyla İran’ın Irak’taki bir takım Amerikan üslerine füze atması ve güya “80 Amerikan askeri öldü” tesellisiyle MÜTEKABİL Misilleme Saldırısı’nı tamamladığını ifâde etmesi, İran’ın kendi iddiasının karşılığını veremediğini göstermekte …
.
MİSİLLEME NASILYAPILIR?
“Mütekabiliyet veyamisilleme nedir ve nasıl olmalıdır?” sorusunun cevabını;
Irak’ta Amerikanaskerlerinin merkez üssü “Yeşil Bölge”yi adetâ “eğitim kampı”na çevirerek binlerceAmerikan askerini öldüren; Irak ve Suriye Coğrafyası’nda yakaladıkları herfırsatta Amerikan askerlerini tabutla ülkelerine geri gönderen Sünnî Arap Direnişi’nin eylemlerinde;
Afganistan’dakiconilerin “Kabil-Bagram NATO Üssü”nden burunlarını dahi çıkaramaz hâle getiren Taliban Akıncılarının ve meselâ CIA üstdüzey görevlilerini cezalandıran şehid HalilEbu Mulal El-Belavi’nin eylemlerinde;
Muhammed Attâ komutasındaki 18 Mücahidin Amerika’nınaskerî (Pentagon), Ekonomik (Dünya Ticaret Merkezi / İkiz Kuleler)egerçekleştirdikleri Şanlı 11 Eylül eyleminde;
Allah Resûlü’ne ve dine hakaret içeren karikatür saldırısınahak ettiği “mütekabil” karşılığı Paris’teveren Kuaşi Kardeşler’in eyleminde;
Nihâyet Irak başta olmak üzere bütün dünyada düzenledikleri saldırılarla 2003 İşgâli sonrası Amerika’yı ilk 4 yılda 6 trilyon dolar zarara sokup 2007 kriziyle baş başa bırakan; dünyayı “tek kutuplu” bir güç merkezi olarak “küresel çiftlik” hâlinde gütmek/sömürmek isteyen “MÜESSES NİZÂM”ın merkezi olan Amerika’yı bugün ortadan ikiye bölmüş hâle getiren Ehl-i Sünnet Temelli Mücâhidlerin bütün “misilleme” saldırılarında bulabilirsiniz.
.
TARİHÎ BİR EŞİKAŞILIR MI?
Tarihten gelen FARS-Şiî Şövenizmi tavrıyla –amiyâne tabirle “kolpacılık”la-“tehdit”ler savurarak söylem siyasetini sürdürmekte olan İran, artık bu söylemlerin pratik karşılığını vermekdurumuna geldi bir kere. İddiasını ispatla kendisini bağlamış durumda.
Tabiî ki bu, baştaİran olmak üzere bütün bölge için OLUMLU bir gelişme! İran’ın söz konusumisilleme saldırısı, psikolojik eşiğin aşılması açısından önemli ve güzel birgelişmedir…
30 yıldan beri burnunundibinde olan Haçlı-Yahudi işgalcilere dokunmayan İran, 30 yıl önce yapmasıgerekeni bugün bir nebze de olsa da yaptı…
Bu İran-Fars Şiîleri ve İran kamuoyu açısından tarihî bir fırsat, imkân, nasip…
Yoksa, Şiî siyasetgeleneğini temsil eden İran-FarsŞiîleri ile -meselâ- Arap Şiîleri’nibir genelleme içinde birbirleriyle karıştırmamak gerekir;
Ehl-i Sünnettoplulukların İran merkezli temel eleştirileri de bu noktadan gelmiştir… Zira,meselâ 1. Cihan Harbi sıralarında Kut’ulAmâre’deki zaferimizde Irak’ın Arap Şiîlerinin büyük desteği; Irak’ın 2003yılında işgal edildiği ilk günlerde Umm-ülKasır ve Basra’daki Arap Şiîler’indirenişi (Umm-ül Kasır’da özellikle Şiî Arap kadınların destanını dünyaya “Umm-ülKasr’ın kızlarına selâm olsun!” diyerek duyuran şehid Saddam Hüseyin’in sözleri hatırda!); Filistin mücadelesinde direnen yineArap Şiî örgüt ve mücahidleri; ve 2006’da İsrail’le fiîli olarak savaşan ArapŞiî’lerin (“Lübnan Hizbullahı” denmesi bundandır) örgütü Hizbullah’ın İslâm düşmanı işgalcilerle savaşması asla “Şiâ”genellemesine kurban edilemez!
Hâliyle bizim ısrarla“Fars Şövenizmi” vurgusuyla dile getirdiğimiz İran Şiâsı için bir eşikaşılmakta ve elbette iyi olmaktadır.
İran açısından bütün bu sorunların aşılması ve İran’ın İslâm Milleti içerisinde “onurlu” biryer alabilmesi için, tâbir yerindeyse “gusl abdesti” alır gibi, Amerika veya diğer Batılı güçlerle savaşagirme ihtiyacı var…
İran’ın, Fars yobazlığından çıkıp İslam milletinin onurlu vetemel bir unsuru olabilmesi için, Batı saldırganlığının karşınsında duran Ehli Sünnet Direnişiyle birlikte hareketetmesi gerektiği bir bedahettir. İran, bunu yapabilmesi için, Batısaldırganlığına karşı kesintisiz bir mücadelenin içinde olmalı. Böyle birmücadelenin Ehl-i Sünnet değerleresaldıran Şiî itikadıyla tesisedilemeyeceği de tarihî bir hakikat… Bunu böylece tesbit etmek de, bazılarınınyavuz-hırsız bir tavırla yaftalama kolaycılığına kaçtığı şekilde bir “mezhepçilik” değildir!
Gece yaşanan “misilleme” saldırısı gibi “arındırıcı” eylemler sistemli olarak devam eder ve iş savaş hâlini alırsa bu, elbette İran’ın Batı açısından bölgede icrâ edegeldiği fonksiyonundan siyaseten “tövbe”si olarak karşılanacaktır. Ve Adımlar başta olmak üzere, Ehl-i Sünnet temelli Batı Saldırganlığına karşı mücadele yürüten hiçbir yapı, İran’ın, özellikle bu son 30 yıllık geçmişini kendisine dönüp hatırlatma küçüklüğüne girmeyecek, hatırlatana da karşı çıkacaktır.
Ehl-i Sünnet dünyanın İran’a karşı bu ihtiyatlı bakışını anlamadan sözde “Batı karşıtlığı” yapanların samimiyetleri bizim nazarımızda tartışmalıdır
Aydın KALKAN / ADIMLAR