İMAM MATURUDİ VE RASYONALİZM
İmam Maturidi’nin düşünce sistemi üzerinde iyibir çalışma yapılmamış olduğunu görüyoruz. Bugün İmam Maturidi’yi dinerasyonalist bir kafayla bakmak isteyen ilâhiyatçılar önemsiyor, onlar da işinegeldiği kadar. Hâlbuki İmam Maturidi’deki akıl davası, rasyonalizmin semtineayak basmaz. İzâh edeyim.
İmam Maturidi’nin eşya ve hadiseye bakışbiçimi, hayretengiz şekilde Sokrat’ın düşüncesini andırır. Hayretengiz, çünküİmam Maturidi’nin Sokrat’ı okumuş olduğuna dair bir işaret yoktur. Fakat tıpkıonun gibi, iyi ve kötünün varlığın mahiyetinde mündemiç olduğunu, bu mündemiç(“gömülü”) hakikatin de akıl yoluyla bulunup çıkarılabileceğinidüşünüyordu. (İmam Eşari ise bilindiği gibi zatıyla iyi ve kötü olmadığını, Peygamberlerinbildirmesiyle bilindiğini savunur.)
İmam Maturidi’nin bu yaklaşımı, aklıntabiatını ve kabiliyetini ortaya koymak bakımından değerlidir ve hemen hemenSokrat’ın diyalektik adını verdiği ilimle aynı şeydir. Hâlbuki bu yaklaşım,bugünkü İlahiyatçıların anladığı gibi “rasyonalizm”e varmaz ve hattaonun taban tabana zıttıdır. Çünkü İmamMaturidi, mücerret fikir yönünden akla ne kadar büyük bir rol vermiş olsa daİlâhî marifet karşısında tam aksine bir tutumu benimseyerek, aklı geri çeker veonun yetersiz ve kabiliyetsiz olduğunu savunur.
Onun bu yaklaşımının en açık görüldüğü yer,Kur’ân’ın tefsiri olamayacağını, ancak tevili olabileceğini savunduğu yeni birmetodu getirmesidir. İmam Maturidi, Kur’ân’ın tefsirini ancak Allah Resûlü veSahabilerin yapabileceğini, ondan sonraki nesillerin tefsir iddiasının“cüret” olduğunu düşünür. Zira tefsir, ayetlerin manasınısınırlandırarak sınırlı bir esasa bağlar; ayetlerin sonsuza açık maneviliği isekendi üzerinde böyle bir sınırlandırmayı kabul etmez. Ancak ayetlerin,tefsirinden, yani açıklanmasından değil, “çeşitli mânâ ihtimallerininortaya konulması” şeklinde tevilinden söz edilebilir.
İmam Maturidi’nin Husserl’den bin yıl önce,onun “epoche” adını verdiği kesin hükümden kaçınmak (dır ve tır’dansakınmak) anlayışını ortaya koyması bakımından, rasyonalizmi tamamen dışarıdabıraktığı gibi, İmam Maturidi’yi “fenomenolojinin asıl babası” bizegösterir.
Biraz karmaşık mı anlattım? Aslında başlangıçta bu kadar derinleşeceğimizi ben de düşünmemiştim. Fakat İmam Maturidi’nin, bizim gerzek ilâhiyatçıların sandığı gibi rasyonalizmle bir ilgisi bulunmadığını, bilakis “fenomenolojinin asıl öncüsü” olduğunu anlatabilmek işi böyle bir kaç zincir halkasına sığdırılabilecek bir şey değil!
Selim GÜRSELGİL