NE DERSİNİZ? – Atilla ÖZDÜR

NE DERSİNİZ? – Atilla ÖZDÜR

İlk sokak yasağında karar gece yarısına yakın açıklanınca, tıbbi, siyasi ve hukuki gerekçelerle ev hapsinde tutulanlar da ok misali sokağa fırladı. Bunu, kalemine dolayanlar karargahında hatırı sayılır pozisyon sahibi bir hanımefendi, “Ekmek bulamayanlara pasta tavsiyesini” algılatırcasına, çirkin bir üslupla değerlendi..

Doğru söze bir şey diyemezsiniz amma, şurası da bir gerçek. Hemen herkesin bir arabası varsa da, hepsi Mercedes değildi..

Aç kalma korku ve endişesine karşı fıtrat gereği, hayvanlar da bu konuda insana benziyorlar. Bir tek horoz hariç galiba. Yerde yutulabilir bir nesne gördüğünde, bir yandan öterek sorumluluğu altındaki aile çevresini haberdar ederken, diğer yandan gagasıyla yerdeki sofrayı karıştırarak dostlarını ziyafete çağırır…

Beşeri fıtratın, dini, milli ve cinsi gerekçelerle hiç kimseye ayrıcalığı yoktur. İlk kapışmada dindaş, ırkdaş ve candaşlarına öncelik tanır, hem de fiziki güç kullanarak. Dağıtım, uzun süreli ve düzenli bir disipline alındığında, sosyal asabiyet, fıtratın dizginlerini kendi eline geçirir. Üretimin sanayi ham maddelerinden tutunuz, mutfak ihtiyaçlarına kadar tüketim maddelerinin dağıtımı, dizginleri elinde tutanın çevresinden başlar..

Ahlaki midir bu tarz? Değildir amma, korku ve endişe, insiyakı, ahlakın önüne geçiriyor maalesef..

Korona savaşının başlangıcında beşeri ihtiyaçlar için önceden hazırlanmış bir sıra çizelgesi düzenlenmediğinden, kapışılan fırıncının ekmeği ile bakkalın tuvalet kâğıtları kapanın elinde kalmıştı..

Ertesi günlerde bir liralık somun ekmeğin beş liraya satılmasından, fert başına beşer adet maske dağıtımına kadar tüketim işleri bir düzene alınmışsa da, savaş ilanında hemen uygulamaya geçilemediğinden, psikolojik fıtrat ile fizikolojik pazu gücü arasındaki gece savaşı kaçınılamaz olup çıktı..

*

Tasavvuf ehli dervişler, insanları birbirlerinin kardeşi sayarmışlar. İki büyük mutasavvıf, kendi aralarında “hayatta yaşamaktan ne anladıklarını” konuşurken, İbrahim Ethem, “Bulunca şükrederiz, bulamayınca sabrederiz” der..

Diğeri de hemen yapıştırır..

“Onu bizim Horasan’ın köpekleri de yapar. Bulamayınca şükretmeli, bulunca da paylaşmalı”..

Ne yazık ki, aynı mezarlığı paylaşan Müslümanlar da, kardeşlikten bugün ne anladıklarını, çarşı-pazar yağmasında gösteriyor..

*

Semtimizde iki fırın bulunuyor. Kamu işletmesi olmadıklarından ticari amaçlı çalışıyorlar. Dolayısıyla günü geçmiş satılamayan ekmeği peksimete çeviriyorlar. Doğru da yapıyorlar. Lakin, evvelce bir poşet peksimet ekmek üç liraya satarken, yağmanın ardından yedi liraya yükselttiler..

İnönü zamanının tek partili sistemini çok partili demokratsız demokrasiye dönüştüren ekonomik gücün temelinde de, ikinci harp günlerindeki tüccar ve esnafın yüksek kazanç hırsı yer alır. O günlerin darlık rantında karaborsadan iyi para kazananlar da, hiç bakmamışlardı, paraları helal mi haram mı?.

Tanrı uludur’lu günlerde böyle idi, Allah-ü Ekber’li günümüzde de böyle..

Demek ki, işin doğrusu, bulamayınca şükretmek..

Anlaşılan ezanın dili, tek başına halledemiyor varsıldaki tesettür çirkinliğini..!

Acaba yanılıyor muyum, ne dersiniz?

Atilla Özdür – 21 Mayıs 2020

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/atilla-ozdur/ne-dersiniz-32308.html

Not: Bu iktibastaki fikirler yazara ait olup, Adımlar’ın ideolojik ve siyasi anlayışına zıt görüşler sitemizi bağlamaz.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: