“YÜRÜYEN BÜYÜK DOĞU: İBDA” OLMADAN BÜYÜK DOĞU KURULAMAZ!

“YÜRÜYEN BÜYÜK DOĞU: İBDA” OLMADAN BÜYÜK DOĞU KURULAMAZ!

Bugün Üstad Necip Fazıl’ın vefat yıldönümü. Biz O’nu anmıyor, yaşamaya çalışıyoruz. Anmak, öldüğü kabul edilen bir şeyi bir vesileyle hatırlamak… Oysa bizler, her dem Büyük Doğu ile yaşama ve yaşatma çabasında olarak, “hatırımızdan çıkmamıştı ki anmak mevzu bahis olsun!” diyenleriz.

İBDA; Büyük Doğu’nun yürüyen hâlidir. O’nunla yürüyen ve O’nu yürütendir. Büyük Doğu’nun ölü kalıplar içinde dondurulmak istenmesine mukabil, İBDA ile Büyük Doğu yeniden hayat bulmuş, dal ve filiz salmıştır.

Kumandan Mirzabeyoğlu’nun çıkışının ardından güya Büyük Doğucular, Kumandan’ı, “ölüyü diriltmek”le suçlamışlardır. Yani kendilerince Necip Fazıl’ı, yani Büyük Doğu’yu öldürmüşlerken, “Doğsun Büyük Doğu; benden doğarak!” diye çıkışını yapan Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Doğu’nun hayatiyetini ortaya koymuş, Necip Fazıl’ı olanca haşmeti ve hakikatiyle meydan yerine yeniden dikmiştir.

“76 milyon (o zaman Türkiye nüfusu bu kadardı) hep birlikte Büyük Doğu’yu inşa edeceğiz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle söylemekteydi.

Peki nasıl yapacağımızı söyledi mi?

Hayır!

İnşa edeceğiz ama nasıl inşa edeceğimiz meçhul.

“Olsun, ortada yine de sahih bir niyet var!” diyebilir miyiz?

Böyle “sahih” bir niyetten bahsedebilmek için, bu niyetin varlığını destekleyecek maddi adımların atılıyor olması, bu niyetin olgularla ortaya konması gerekemez mi? Niyet beyanı sahih değilse, bu düpedüz bir istismar ve istismar ettiği şeye karşı bir ihanet mânâsına gelmez mi?

Yani, lâf değil, icraat. Lâfla peynir gemisi yürümüyor zira.

Bu çerçevede atılması gereken zaruri adımların en başında, Büyük Doğu’yu kurması kendisine ısmarlanan Salih Mirzabeyoğlu’nun üzerine titrenmesi, onun canının kendi canlarımızdan aziz bilinmesi gelmez miydi?

“REMZ ŞAHSİYET” davası bunu gerektirmez miydi?

Büyük Doğu’yu kurma davasında samimiyetin ifadesi, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun üzerine titrenmesini, bırakın onun canına, kılına bile zarar gelmemesi için bütün imkânların seferber edilmesini gerektirmez miydi?

Büyük Doğu’nun kuruluşu davasının REMZ ŞAHSİYET meselesinden geçtiği, REMZ ŞAHSİYET meselesi idrak edilmeden de Büyük Doğu’nun kuruluşundan bahsetmenin “İBDA’sız Büyük Doğuculuk”tan öteye gitmeyeceğini bilmiyor muyuz?

İBDASIZ BÜYÜK DOĞUCULUK

Büyük Doğu’nun yürüyen hâlini, muradını temsil eden İBDA’ya nazaran, Büyük Doğu’yu kuracağız beyanatı etrafında Büyük Doğu’nun düşük çocukları ve İBDA’nın defettiği İbişleri el ele halkalanmış olarak enseliyoruz. Büyük Doğu’nun kurulması için gerekli olan Yürüyen Büyük Doğu şuuru, yani Büyük Doğu’ya Muhatap Anlayışın temsilcisi İBDA iken, Büyük Doğu kaçakları, Büyük Doğu’nun düşük çocukları ve İBDA’nın defettiği, ibişlerle mi Büyük Doğu kurulacak?

Dünden bugüne Büyük Doğu’nun önündeki, en büyük engel neydi diye sorulacak olursa, “İbdasız Büyük Doğuculuk!” demek durumundayız.

Ve bakıyoruz, yine aynı teraneler. Bu defa en üst perdeden:

“Büyük Doğu’yu kuracağız!”

Nasıl?

İBDA’sız mümkün değil.

“Bu proje Büyük Doğu’yu kurmanın yolunu açma yerine yolunu tıkamaya yol verir!” diye en başından tesbitimizi yapmıştık.

Ve nitekim REMZ ŞAHSİYET işkence çekerken ve katledilirken, dolayısıyla Büyük Doğu’nun inşasının yolu tıkanmak istenirken, Büyük Doğu’yu kuracağız diyenler kendi mesuliyetleri olmasına mukabil kılları kıpırdatmayarak cinayetin işlenmesine göz yummakla bu tesbitimizde bizleri yanıltmamış oldular.

Bir kötülük yapılıyor, yıllar boyu işkencelerin en adisi tatbik ediliyor ses etmiyorlar; bir cinayet işleniyor ve bu cinayeti engelleyebilecek olanlar görmezden geliyor ve sonra da karşımıza çıkıp, “Büyük Doğu’yu kuracağız!” diyebiliyorlar.

Remz şahsiyet ne midir?

“Sûretler olmadan mânâlar ebediyyen tecellîye gelmez!” hükmünün mevzuunda görünüşüdür.

Yani, bir fikir, ancak ve ancak o fikri gerçekleştirebilecek şahsın zatında tecelli eder. Fikre taraftar olan, o fikri ortaya koyana karşı olamaz.

Hem Hanefîyim deyip hem de İmam-ı Azam’a karşı olunamayacağı gibi.

Dolayısıyla, fikre güya taraftar gözüken ama aslında gizliden fikre düşmanlık güdenler, doğrudan doğruya fikri karşılarına alamadıkları yerde, derece derece, fikri şahıslarında tecelli ettiren fertlere tavır alır, onları yok etmeye, onlara karşı gelmeye çalışırlar. Fikrin sureti demek olan bu şahısları yok etmeye teşebbüs etmekle fikri de yok etmeye teşebbüs etmiş olursun. Bu şahıslara işkence edersen, fikre de işkence etmiş olursun. Sûretler, mânâların tecelligâhlarıdır…

Necip Fazıl’ı karşılarına alamayanlar, Salih Mirzabeyoğlu’nu karşılarına almaya kalkar… Salih Mirzabeyoğlu’nu karşılarına alamayıp, ona karşı açıkça düşmanlık edemeyenler TELEGRAM’la saldırılar, Büyük Doğu mevzuunda O’nun adını ağızlarına almazlar. Ne kadar Büyük Doğu kaçkını varsa, İBDA’nın defettiği İbiş varsa etraflarına toplayıp Büyük Doğu’yu kurmaktan bahseder. Bu da olmadı, Adımlar çizgisine hırlarlar… Hatırlanacağı üzere Kumandan Mirzabeyoğlu, başta Ünsal Zor olmak üzere tüm şehidlerimizin intikamını almak üzere küfrü ezip tebeşir tozu gibi savurmayı -Adımlar’ın şahsında- bu davaya sahip çıkacak tüm gönüldaşlara ısmarlamadı mı?

A. Bâki AYTEMİZ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: