PİŞKİNLİK, UMURSAMAZLIK, İNSAN YERİNE KOYMAMAZLIK FATURASI: 7 CİNAYETE 3 DE ŞEHİD EKLENDİ
Sakarya’da, patlama yaşanan fabrikadan artakalan havai fişeklerin imha edilmek üzere taşınması esnasında, patlayıcıları taşıyan kamyonda patlama meydana geldi.
Sakarya Valisi Çetin Oktay Kaldırım, ‘Patlayıcıların intikalleri esnasında patlama meydana geldi. Patlamada 3 şehidimiz, 6 yaralımız var’ dedi.
Sakarya’nın Hendek ilçesinde havai fişek fabrikasında patlamayan havai fişek ve diğer patlayıcılar, imha edilmesi amacıyla Adapazarı Taşkısığı mevkiinde bulunan taşocağına getirildi. Kamyonla taş ocağındaki alana getirilen patlayıcıların boşaltılmak istendiği sırada patlama meydana geldi.
Patlama sesi kentin birçok yerinden duyulurken, dumanlar gökyüzüne yükseldi. Bölgeye, çok sayıda sağlık ekini ve ambulans yönlendirildi. Yaralılar, çevredeki hastanelere sevk edilmeye başlandı.
İÇİŞLERİ’NDEN SON DAKİKA AÇIKLAMASI
İçişleri Bakanlığı patlamaya ilişkin son dakika açıklaması yaptı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, ‘Sakarya-Hendek ilçesi Taşkısığı Mahallesinde faaliyet gösteren Taş Ocağında, Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı gereği Havai Fişek Fabrikasına ait patlayıcıların kontrollü şekilde patlatılması maksadıyla taşıyan kamyondan indirildiği esnada, patlama meydana gelmiştir. Meydana gelen patlamada; 2’si patlayıcı madde imha timinden olmak üzere 3 jandarma personelimiz şehit olmuş, 6 personelimiz yaralanmıştır’ denildi.
YÜZSÜZ PATRON ÇALIŞANLARI SUÇLAMIŞTI
Havai fişek fabrikasındaki patlamanın ardından gözaltına alınan fabrikanın ortaklarından Ali Rıza Ergenç Coşkun adli kontrol şartıyla salıverilirken, oğlu Yaşar Coşkun tutuklandı. Baba ve oğul, savcılıkta verdikleri ifadelerde patlamanın sorumluluğunu fabrika yöneticilerine ve işçilere yıkmaya çalıştı.
Yaşar Coşkun, ifadesinde, işçilerinin güvenliği yerine başka işlerle meşgul olduğunu, utanmadan, mazeretmiş gibi, MÜSİAD Sakarya Şube Başkanı olduğu için çok yoğun olup ve fabrika ile ilgilenemediğini söyleyerek kendisini savunmaya çalıştı.
Fabrikanın ortaklarından Yaşar Coşkun, “Cenazeyi almadan tazminat peşine düştüler” diyerek ölen işçilerin yakınlarını suçladı.
‘DEVLETİN MİLLETİN YANINDA OLMAK İÇİN ZOR ŞARTLARDA ÜRETİM YAPTIK’ DİYORLARDI:
3’Ü ŞEHİD 10 ÖLÜ VE YÜZDEN FAZLA YARALI
Korona virüsü sürecinde faaliyete devam ettiklerini belirten Coşkun, “Üretim durmadı ancak düştü. Devletimizin, milletimizin yanında olmak için zor şartlar içerisinde üretime devam ettik. Ürünler depolara konuldu. Bu süreçte üretilen malzemenin hangi depoya konulduğunu depocular bilir. Hangi depoda ne kadar iyi mal, malzeme vardı, bunu ben bilmiyorum. Ne kadar ürün stoklandığını da bilmiyorum. Ancak çok aşırı bir yığılma olmamıştır” diye konuştu.
‘MÜSİAD BAŞKANIYIM, ÇOK YOĞUNDUM’
İş güvenliği uzmanları ve sorumlu müdürün bu durumu deftere yazsalar da kendisine iletmediklerini söyleyen Yaşar Coşkun, “Gelseydi zaten imzam olurdu. Yapılan iş güvenliği toplantısına en son 4-5 sene kadar önce katılmıştım. Bundan sonra toplantılara katılmadım çünkü fabrikanın işveren vekili Asiye Hanım’dır. İmza yetkisi ondadır. MÜSİAD Başkanı olduğum için çok yoğunum. Yaklaşık 3-4 yıldır fabrikaya nadiren gelirim. İş güvenliği uzmanı Aslı Bozkurt’un tespitleri varsa çalışmaya neden devam etti ya da neden durumu deftere yazmadı. Çalıştığı sürece de bana herhangi bir eksiklik bildirmemiştir. Ayrıca fabrikada yılda 3-4 denetim yapılırdı. Kesinlikle bize denetimden önce haber gelmezdi.”
‘ÖNCEDEN BİR İKİ GÜN KAPATILDIĞIMIZ OLDU’
Ali Rıza Ergenç Coşkun da işçilere daha fazla malzeme üretmeleri için baskı yapılmadığını ve kendi bilgisi olmadan ve talimatı olmadan da baskı yapılmasının söz konusu olamayacağını söyledi. Coşkun, “Ben asla böyle bir talimat vermedim. Bugüne kadar işçilerin yanlarında bulundurdukları malzeme nedeniyle sıkıntı yaşamadım. Toplantılara iş güvenliği uzmanları katılır. Evrakı ise Yaşar Coşkun’a imzalatırlar. Denetimleri önceden haber almamız söz konusu değildir. Denetimlerde eksiklerle ilgili para cezası kesildiğini kesinlikle hatırlamıyorum. Birkaç kez meydana gelen iş kazalarından dolayı bir iki gün işyerinin kapatıldığı olmuştur” dedi.
İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI ASLI B.: UYARDIM, ‘BİR ŞEY OLMAZ’ DENİLDİ
Patlama sonrası tutuklanan iş güvenliği uzmanı Aslı B. ise fabrikada gördüklerine ilişkin ifadesinde fabrikada aşırı üretim talimatının Yaşar Coşkun tarafından verildiğini söylemişti. Fabrikada 3 tane patlama çukurunun bulunduğu yerin, çalışanlar tarafından “Çin mahallesi” olarak adlandırıldığını anlatan Aslı B., “Çin mahallesi denilmesinin nedeni Çin’den getirilen malzemelerin bulunması ve işlenip üretime verilmesidir” şeklinde konuşmuştu.
İfadesinde bu bölümde ve diğer bölümlerde aksaklıklar gördüğünü anlatan iş güvenliği uzmanı Aslı B., en önemli eksikliğin ‘üretim alanında işçilerin yanlarına yönetmelik kapsamında bulunması gerekenden fazla malzeme almasıdır’ dedi.
Bu konuda işçilere ve sorumlulara genel uyarılarda bulunduğunu ancak herhangi bir tespit tutanağı tutmadığını belirten Aslı B., işçilerin daha fazla üretim yapmaları için fabrika müdürü Hasan Ali V., ile ustabaşı Erşan Ö.’nün baskı yaptığını iddia etti. İşçileri her uyardığında, ‘Biz ne yapalım, bizden sayı istiyorlar, biz sayıyı yetiştirmek zorundayız’ dediklerini söyleyen Aslı B., her işçinin mevzuat gereği yanına alması gereken malzeme miktarının en fazla 1 kg. olduğunu ancak yanlarında bundan daha fazla miktarda patlayıcı bulundurduklarını söyledi.
Patlamada hayatını kaybeden işçilerden Havva Çelik’in çalıştığı laboratuvarda günlük 40-50 tabak üretilmesi gerekirken 3 katına çıkılarak 120-150 tabak üretildiğini anlatan Aslı B., “İşçiler bu talimatı iş yeri sahibi Yaşar Coşkun’un emirleri üzerine fabrika müdürü Hasan Ali V.’den alıyordu” dedi.
Aslı B., bu konuda neden tutanak tutmamış olması konusunda ise şunları söylemişti: “Bu yapmış olduğum incelemeler sonucunda her şeyi İSG kurul toplantı tutanaklarına yazmama izin verilmiyordu. Çünkü benim çalıştığım işletme de özel işletme ve bu şirketle çalışmaya devam ediyordu. Benim gücüm de bir yere kadardı. Bu işletmeyi inceleme ve denetlemeye geldiğimde hem fabrika müdürü hem de diğerleri üzerinde yaptırım gücüm yoktu.”
Aslı B., ifadesinde fabrikadaki ihmalleri şöyle sıralamıştı:
6-7 ay önce torpil makinesi üzerinde yangın çıktı. Elleri yananlar oldu ancak olay SGK veya adliyeye bildirilmedi.
Normalde aynı alanda ve aynı oda içerisinde bulunmaması gereken ilaç ve kimyasal maddeler aynı oda içerisine koyulabiliyordu.
Koronadan dolayı düğünler olmaması nedeniyle depolarda fazla mal birikmesine neden oldu.
Ana barut deposunun (yeşil renkli depo) depo olduğunu dahi bilmiyordum. Kimse bana buranın depo olduğunu söylemedi.
İşçiler kişisel koruyucu donanım kullanmıyorlardı. Hiçbir şekilde özel ayakkabı antistatik kıyafet ve diğer başlıca donanım üzerlerinde görmedim. Torpil bölümünde terlikle çalışan işçiler görüyordum.
BU CESARETİ KİMDEN ALIYORLAR?
İşte zurnanın zırt dediği yere geldik…
Ülkede her gün bir iş cinayeti işlenmesi normal olarak görülüyor.
Yani, engellenebilecek bir ölüm engellenmiyorsa, buna kaza değil, cinayet demek gerekir elbette ve bu cinayetler işleniyor.
Niye?
Çünkü biliyorlar ki işçinin canı ucuz, işçi ölse de olur; yeter ki kendi kârları en azami seviyede gerçekleşsin.
İktidarlar da bu cinayetlere yapması gerektiği hâlde yapmadıklarıyla çanak tutuyor.
Sözde tedbir alıyor, kanun çıkartıyor, denetleme yapıyorlar ama netice değişmiyor.
Netice değişmediğine göre?
Adam utanmadan, sıkılmadan, “MÜSİAD Yöneticisiyim, işim-gücüm var, ilgilenemiyorum!” diyebiliyor.
İnsanların hayatı, MÜSİAD yöneticiliğinden daha az önemli çünkü.
Daha önce kaç defa fabrika patlatmışlar, bir şey olmamış. Bir daha patlasa ne olur ki?
Bizim inancımızda işçi ne mi?
Üstad Necip Fazıl, İdeolocya Örgüsü’nde şöyle der:
“Mü’min sermayenin işçisi mazlum ve haksızlığa mahkûm olamaz.”
Dikkat: MÜMİN SERMAYE!
MÜSİAD üyesiyim diyen, ama işçiyi sömürmek ve ezmekte kapitalistlere taş çıkartan, onlarla yarışan sözde müminlerden bahsetmiyoruz.
Demek ki, sermayenin dini-imânı olduğu gibi, bu dinin, imânın ölçüsü de işçiyi ezmemek, haksızlık etmemekmiş.
İşçiyi asgarî ücret adı altında yarı aç, yarı tok yaşamaya, patronun kârına kâr katmak üzere kölece çalışmaya mahkûm eden iktidarlar da mümin iktidar vasfına lâyık değil.