HİLÂFET TARTIŞMALARI

HİLÂFET TARTIŞMALARI

Bazı ruh hastaları diyor ki: “Hilâfet getirilmedi!” Öbür bazı akıl hastaları da diyor ki: “Hilâfet kaldırılmadı.”

Salih Mirzabeyoğlu Haliç Konferansında diyor ya: “Bak ayıp denen bir şey var.” Gerçekten. İnsan utanır böylesi laflar ederken, edep yerleri açıkta kalanlar gibi az ezilir büzülür edepsizliğinden. Nerde?

İkisi birbirini yalanlıyor ama ikisinin de amacı aynı: rejimi koruma ve -yalan da olsa- bir şeye dayayarak ayakta tutma gayreti. Biri laik cepheden, öteki muhafazakâr cepheden; aynı bataklıkta buluşan iki pis su akıntısı.

Bir kere Hilâfet getirilmedi demek ne demek? Bunu söyleyen, isterse bütün çağların, bütün ülkelerin en büyük tarihçisi olsun; ruh hastası değil de nedir? Getirilmedi de nereye gitti Hilâfet? Öyle ya!

Şimdi ben Aydın’ı arıyorum, diyorum ki Yavuz geldi mi, arabayı getirdi mi?

Aydın diyor, geldi ama arabayı getirmedi. Ben de doğal olarak diyorum ki: O getirmediyse araba nereye gitti? Öyle değil mi? Bir şey ya getirilmiştir, ya getirilmemiştir. Diyelim ki Yavuz Mercidabık’tan sonra Hilâfeti Osmanlı’ya getirmedi? İyi ama o Hilâfet nereye gitti?

Yer yarıldı da içine mi girdi? III. Mütevekkil Yavuz’a esir düştükten sonra Hilâfete ne oldu?

Tarrihçiliğinizi sevsinler sizin. Sevsinler diyorum dikkat edin, kötü bir laf etmiyorum. Tarihçiliğinize itirazım yok, bu ruh hastalığınızı ne yapacağız? Neden bu toplumu, insanları kandırıyorsunuz? Yalancılıkla ilim adamlığı yanyana olur mu?

Aynı kelimeleri Hilâfet kaldırılmadı diyen akıl hastaları için de kullanacağım, kusura bakmayın. Onlar da muhafazakâr, bizim kesimden çıkmışlar. Diyorlar ki, “yoo öyle bir şey olmadı, 3 Mart 1924’te Hilâfet ilga edilmedi. Son halife Abdülmecid de kovulmadı. Hep yalan hep iftira!

Şimdi tam olarak böyle demediklerini biliyorsunuz. Ama söylediklerinden çıkan mânâ bu. Hiç kıvırmaya gerek yok. Hilâfet falan kurumların şahs-ı manevisinde mündemiçtir demek, bir şey demek değildir. Ne o gün ne de sonradan o şahs-ı manevide böyle bir şey vârid olmamıştır. O işin cacığı olarak, kıvırma payı olarak, retoriği olarak kalmıştır.

Buz gibi gerçek şudur: Hilâfet I. Selim tarafından getirildi, Atatürk tarafından kaldırıldı. Yok getirilmedi, yok kaldırılmadı, yaptım ama sorun niye yaptım?

Şimdi adamı öldürdün, ama diyorsun ki onun varlığı benim şahs-ı maneviyemde mündemiç!

Bakın; Hilâfet getirildi, Hilâfet kaldırıldı. Bu apaçık, üzerinde tartışması abes, 2×2=4 gibi bir vakıa! Önce vakıayı tesbit haysiyetini gösterin, ne konuşacaksak ondan sonra konuşalım, ne tartışacaksak?

Yanlış mıyım? Kıvırmayın. Dürüst olun. Fikirde dürüstlük bir usûl değil esastır. Dürüst olmayanın fikrine bakılmaz.

Biz her şeyi konuşuruz… Ama bir şartı var: Söze “yuvarlak kare” diye başlayanla değil. Ne olduğunu tesbit et öyle gel!

Yanlış anlaşılmasın: Bizim Hilâfeti getirmek veya getirilsin tartışmalarına katılmak gibi bir davamız yok.

Bizim davamız İslâm inkılâbı. Tüm yeryüzünde!

Selim Gürselgil

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: