HİLÂFET İSLÂM DEVLETİNE BAĞLIDIR

HİLÂFET İSLÂM DEVLETİNE BAĞLIDIR

Bir de Hilâfet işinin başına bakalım: Allah’ın Elçisi sonsuzluk âlemine göç ettikleri zaman, İslâm’ın devamiyeti gereği, Hilâfet dâvâsı doğdu. O’nun yerine Müslümanların başına kimin geçeceği… Sahabe bu işi öyle ciddiye aldı ki, daha O Büyük Elçi’nin cenazesi yapılmadan, aralarından en lâyık olanı Halife nasbettiler.

Sahabe arasında, Halife seçiminde acele etmek hususu önce bazı inkisarlara yol açmışsa da bunda ne kadar isabet edildiği kısa zamanda ortaya çıkacaktır. İslâm devleti, kısa süre için de olsa başsız kalmamalı, eser korunmalıdır.

İşin bir yönü budur. Diğeri de topluluğun içinden en lâyık olanın seçilmesidir. Sahabe; a) Kâinatın Efendisi’nin eserine sahip çıkmak hususunda acele ettiler, b) Acele ettikleri hâlde, O’nun işaretlerinden ayrılmayıp, aralarından en lâyık olanı seçtiler.  

Bir başka nokta da bu işte bir güç mücadelesinin, bir kavganın doğmamasıdır. Nefsinde dava olanların da kaderin bu hükmüne razı olması, nefsanî bir davranışa yeltenmemesidir. Hazret-i Ali, seçimin Ehl-i Beytten habersiz yapılmasından kırgındı. Ebu Süfyan haber gönderdi, “sen iste, Medine’ye adam yığayım, seni seçtireyim.” Hazret-i Ali onu tersledi: “Sen işine bak, haddini aşma!” Hazret-i Ali’nin büyüklüğü bu tavrından da bellidir. O, fitneye asla müsamaha etmemiş, İslâm’ın devamiyeti için, fedakarlıksa, onun en büyüğünü yapmıştır.

Dolayısiyle Hilâfetin tesisi, her bakımdan ümmete örnek olacak bir hamle olmuştur. Seçimde acele edilmiş, en lâyık olan başa geçirilmiş, diğerleri de bu seçime rıza göstermiştir.

Bundan sonra Hilâfetin bu mükemmel örneği ancak 3 defa tekrarlanmış, sonrasında “acele” şartı yerine gelmiş olsa bile “liyakat ve rıza” şartları mânâsını kaybetmiş, “kılıç” belirleyici olmuştur. Ancak sırf bu “acele” şartının yerine getirilmiş olmasından dolayı 1300 yıl boyunca Hilâfet müessesesi ayakta kalmıştır. Müslümanlar başsız bırakılmamış, bunun en büyük fitne olduğu düşünülmüştür.

Burada “kılıç”ı reddediyoruz anlamı çıkmasın. Kılıç da bir liyakat ölçüsüdür. Liyakatin hakkaniyetle tayin edilemediği yerde kılıçla tayini gerekir. Nitekim Hilâfetten önce “kılıç” düşmüştür. 1 Kasım 1922’de Saltanatın kaldırılmasıyla, tarihte ilk defa olarak “kılıçsız hilâfet” tecrübe edilmiş, onun ömrü de tabii olarak pek kısa olmuştur.

Başlangıçta kılıç, liyakatin emrindeydi. Sonra liyakat kılıçla tayin edilir oldu. Her ikisi de caiz olan bu iki usûlden elbette birincisi hayırlıdır. Ama bu hayrın gözetilemediği yerde elbette kılıç sözünü söyler.

Önce İslâm devleti vardı, Hilâfet ondan zuhur etti; onun devamiyeti için gerekti. İslâm devleti ortadan kalkınca Hilâfet de kendi kendine ortadan kalkmış oldu. Böylece sağlanması gereken ilk şartın İslâm devleti (nizâm) olduğu, Hilâfetin ancak onun bir gereği olduğu açık.

Selim Gürselgil

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: