SOKRATA NİSBETLE EFLATUN
Aklıma geldikçe burada birtakım formülasyonlardan söz ediyorum. Oturup yazmaya, bunları değerlendirmeye imkânım olmadığı için, bunları ortaya atıyorum ki, yarın öbür gün düşünen, araştıran, neyin ne olduğunu anlamak isteyen arkadaşlar, ister istemez bunlarla birer problem olarak karşılaştıklarında apışıp kalmasınlar. Bunlardan söz ediyor olmam, bana, bunları değerlendirecek olanlar karşısında üstünlük kazandırmaz. Çünkü fazilet daima “yapmak”tadır; bizim gibi yapamıyorum edemiyorum diye sızlananlarda fazilet yoktur.
Şimdi bana bizzat Mirzabeyoğlu’nun söylediği bir sözden çıkardığım mânâya göre, İbda Külliyatı’nda Sokrat ve Eflatun’dan bahis, Sokrat ve Eflatun’un kendisinden ziyade Necip Fazıl ve Mirzabeyoğlu nisbetine dair bir remz olarak anlaşılmalıdır. Bir düşünce sisteminin çığır başı, metodu ve ardından idealizmi olarak…
Veya şöyle formüle edelim:
“Büyük Doğu-İbda’da geçen Sokrat ve Eflatun bahsi, Sokrat ve Eflatun’dan kalanların İslâm tefekkürü ölçüleri ile bağdaştırılamadığı (tevil edilemediği) her yerde bizzat Necip Fazıl ve Mirzabeyoğlu nisbetine dair birer remz diye anlaşılmalıdır.”
Zira Sokrat ve Eflatun’dan kalanlar, yahut Sokrat ve Eflatun’un binbir elden süzülerek bugüne ulaşan mirası arasında öyle şeyler vardır ki, onların İslâm tefekkürü ile bağdaştırılması mümkün değildir. İşin aslını tahkik imkânı da bulunmadığına göre, Sokrat ve Eflatun’a bakış şöyle billurlaştırılabilir:
Sokrat ve Eflatun, beşer zekâsının çok üstünde birtakım fikirlere dokunmuş ve bunlardan söz etmiş kimseler olmalarına rağmen, onlardan bize kalanlar arasında hakikatle bağdaştırılmaz ve İslâm tefekkürü ölçüsüne sığmaz bir çok noktalar olduğundan, bu noktalarda ve onlara genel bakışta nihai hüküm vermekten kaçınarak, onlardan hikmet görülen yerlerin altını çizmekte ve kullanmakta bir beis yoktur.
İslâmî ölçüler ile İslâmî ölçülerden süzülen tevil ve tabir usûlleri bilindikten sonra geri kalanı “işe yaramaz” addedilebilir.
Şimdi burada Sokrat ve Eflatun diye anlattığımız şey, bütün felsefe tarihi için de böyledir. Ortada bir köpek leşi gören kimse, herkes gibi rahatsız olmayıp İsa Peygamber gibi “dişleri çok güzel” diyorsa, bu leşin leş olarak güzelliği değil, bizzat İsa Peygamber’in güzelliğidir.
Selim Gürselgil