KADİR ŞEKER OLAYI VE ŞİDDET ÜZERİNE DOĞRU TAVIR – Ali ÖZSOY

KADİR ŞEKER OLAYI VE ŞİDDET ÜZERİNE DOĞRU TAVIR – Ali ÖZSOY

Daha önce Kadir Şeker olayı ile ilgili fikirlerimi yazmıştım. Bu olayın kadına şiddet ile ilgili olmaktan çok gayrimeşru dünyaya ait bir şiddet olayı olduğunu düşündüğümü belirtmiştim.

Kadir Şeker’in öldürdüğü adamın “dostu” olan kadın yeni “dostu”yla arabada 900 gram eroin ile yakalanmış. Bunun üzerine herkes “ah Kadir’e vah Kadir’e bu kadın için mi hapse girdin” yorumları yaptı.

Dediğim gibi bu olay bence torbacılar ve kadın satıcıları arasında vuku buluyor. Yani elbette ki bu ortamlardaki bir kadının veya erkeğin de şiddet görmesi kötü bir şey ama feministler de feminist karşıtları da iki yüzlü bir şekilde “şiddet” üzerine ahkam kestikleri için benim de bir şeyler yazmam gerekiyor.

Birincisi “bak gördünüz mü kadın ne biçimmiş, keşke Kadir kendini ateşe atmasıymış”cıların tavrı. Demek ki aslında bazı kadınlara şiddet gösterilebilir bu kafalara göre.

Diğer yanda da feministler var. Kadını şöyle savunuyorlar “o kadın yaşam tarzından dolayı mahkum ediliyor ve şiddet görmesi meşrulaştırılıyor.” Bunlar da Kadir’in kadını dövdüğü idda edilen eski “dost”unu öldürmesini savunuyor. Kadir’e verilen 12 yıl hapis cezasını fazla buluyor. Yani “erkek şiddeti” herhangi bir kadını koruduğu sürece sorun yok.

Ben bu tür akıl yürütmeleri yapan insanların gerçek sokak hayatı, gece hayatı, varoşlar veya genel olarak şiddetin doğası üzerine hiçbir şey bilmediklerine adım gibi eminim. Bu yüzden bol keseden sallıyorlar. Hem hepsi şiddete karşı hem de hepsi kimi kişinin şiddetini kutsayıp, kimininkini kınıyorlar. Aynı zamanda her iki taraf birbirini ikiyüzlü olmakla suçluyor. Çünkü iki taraf da diğer tarafa baktığında aynaya bakmış gibi çok tanıdık bir yüz görüyor ve teşhisi hemen yapıştırıyor: “ikiyüzlü.”

Oturdukları yerden başkaları kendileri için şiddet uygulasın istiyorlar. Böyle bir güçleri ve kimseyi şiddete şevk edecek açık cesaretleri olmadığı için de uygulayanlardan kendilerine yakın olanı seçip tezahhürat yapıyorlar.

Ceza avukatları çok uyanıktır. Kadir’in avukatının da çok akıllı biri olduğunu düşünüyorum. Yineliyorum. İyi bir iş yaptı, gürültüyü değerlendirdi ve olayı 12 yılla kapattı. Bu olay nedir ne değildir tam bilemiyorum. Bu yüzden işin magazin boyutunu abartmamak için daha teorik bir soruya geri döneceğim.

Şiddete karşı çıkmak doğru mudur?

Bakın kadın, erkek, hayvan, doğa v.s. hiçbir kategoriye göre ele almıyorum. Şiddete neden karşısınız? Buna doğru düzgün bir yanıt verebiliyor musunuz?

Bence “şiddete karşıyım” demek bir doğa olayına karşı olmak gibi. Mesela “depreme karşıyım”, “yağmura karşıyım”, “güneşe karşıyım”, “rüzgara karşıyım”, “hücre bölünmesine karşıyım”, “kimyasal reaksiyonlara karşıyım”demek gibi. Saçma oldu değil mi? Bunlar olgu. Karşı olmak veya desteklemekle ilgili olgular da değil. Oluyor işte. Karşı olsan da olmasan da.

Doğada ve toplumda şiddet, kuvvet ve enerji var. Örneğin yağmur sele dönüşür ve bazen yıkıp geçer ama kontrol altına alınırsa ve bir yöne akıtılırsa şiddetin daha doğrusu erk vektörünün yönü değişmiş olur.

Toplumsal yaşamda şiddet elbette ki doğal dünyadaki kuvvetten farklı. Bir irade ve sorumluluk boyutu var. Ama acaba gerçekten de öyle mi?

İnsanların uyguladığı şiddet bence şu üç alanda ortaya çıkabilir:

Politik alan, ekonomik alan, cinsel alan. Kabalaştırıyorum elbette. Bunların kesişim kümeleri de var ama açıklayacağım.

Politik alan: Askeri çatışmalar, ideolojik çatışmalar, dinsel çatışmalar ve devletin kullandığı her türlü şiddet tekeli. Örnek; vatan için savaşmak da, siyasi görüşün için kavga etmek de, polisin haksız bir şikayet üzerine birini zorla gözaltına alması da politik şiddet alanındadır.

Ekonomik alan: Her türlü mülkiyet, arazi, arsa, para, birikim, miras v.s. nedeniyle ortaya çıkan şiddet. Örnek; Konya’da bir parkta torbacı kavgası varsa; bu kavgada bir kadın tokat yiyip, başka bir adam bıçaklanıyorsa bu ekonomik şiddet alanına girer.

Cinsel alan: Erkek, kadın, çiftleşme, kıskançlık, velayet, aile şerefi ve hatta kişisel şeref konusunda çıkan çatışmaların yol açtığı şiddet. Örnek; kışkanç psikopat bir sevgilinin fiziken güçsüz bir kıza uyguladığı şiddet de, bir baba veya annenin çocuklarını korumak için eve giren bir sapığı öldürmesi de bu alana girer.

Şimdi örneklerimi verdiğime göre tekrar özetleyebilirim düşüncemi. Şiddet kendini esas olarak politika, para veya cinsellik alanlarında gösteriyor.

Evet bunlardan sorumluyuz. İnsan iradesine bağlı gibi. Bu yüzden kınanabilir veya övülebilir eylemlerimiz. Ama aynı zamanda doğal güçlerin devreye girdiği, ister evrimsel psikoloji ister fıtrat ile açıklayın insanın ilkel yaşam enerjilerin toplumsal bağlamda alana çıktığı enerji patlamaları bunlar.

Bu yüzden saf şiddet karşıtlığı, her alanı kapsayan gerçek bir pasifizm eğer samimi ise çok gerici ve insan düşmanı bir ideolojidir. Bu tür akımlar genelde en totaliter hiyerarşilere yol açmış. Yok eğer şiddet karşıtları samimi ve toptancı değilse gündelik hayatta gördüğümüz onlarca sahtekar ve şarlatan siyasi ve ideolojik tavırdan birini almış olurlar.

Şiddet daha da doğrusu erk olmasıydı insanlık olamazdı. Sadece “medeniyet savaşlarla ilerledi” gibi afaki bir teze sığınmıyorum bu görüşü savunurken. Bence insanın çevresinde yaptığı ilerici veya gerici, olumlu veya olumsuz her türlü değişiklik bir erk eylemidir.

Kocaman dağları parçalayıp, taşlarını yontup, büyük köprüler inşa edip, o taşları üstünde taşıyıp Selimiye Camii gibi kocaman bir mimari eser çıkarmak da bir erk eylemidir. Bomboş bir tuvale fırçalarınla yeni bir gerçeklik yansıtmak ve Mona Lisa gibi bir eseri ortaya çıkarmak da…

Her politik ve ekonomik talebimiz aslında bir erk iradesi hatta şiddete çağrıdır. En olumlusu ve barışçıl olanı dahil.

Örneğin “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır”… Veya “İstanbul Sözleşmesini Uygula”… Tam olarak bu çağrı “patriyarki” ve “militarizmin” en üst aşaması olan devletin silahlı kolluk güçlerine yönelik bir çağrıdır.

(Ben bir devrimci olarak elbette “ataerkillik” ve “militarizm” olarak liberalizm ve burjuva feminizmi tarafından karikatürize edilen siyasi erk ve özgürlük araçlarını zaten reddetmiyorum. Ama evet devlet tam olarak budur. Örgütlü ve hukuklu şiddettir. Gerçek bir devrimci devletin veya kendi devletinin neye hizmet edeceğine kafaya takar. Deprem vardır. Depreme karşı çıkmazsın. Tabii lafazan değilsen.)

Kısacası işe aileyi ve devleti reddetmek noktasında yola çıkan liberal feminizmin en yeni ve en radikal talebi “Devlet aileye müdahil olsun. Aile içi ilişkilerde taraf olsun ve kadını korusun”dur. Bu legalizm, hukuk ve devlet fetişizminde uç bir nokta. Erk ve devlet karşıtı olma iddiasındakiler için ironik bir talep.

Şunu da belirteyim ben bu çağrıya yanlış da demiyorum. Devletin tarihi budur zaten. Bireye ve aileye müdahale etmek. Ancak şunu da unutmayalım. Feminizmin bu haklı talebi yani ceza kanunlarının aile içi meselelere daha çok müdahil olması şeklindeki ısrarı önce ailenin sonra da kadının erk alanını devlet lehine çok daha fazla sınırlayacaktır.

Böylelikle feminizimin bir tercih yapması gerekiyor: bireysel şiddet ve özgürlüğü azaltmak için devlet şiddeti ve erki arttırılmalı mı? Veya Kadir Şeker gibi kahramanlara (!) veya onun kadın versiyonlarına mı bıraksak meseleyi? Yeni dizilerde var ya… Sürekli karate yapan süper kadınlar.

Kısacası bence olayın odağında şiddet var. Şiddetin tekeli erkekteydi eskiden. Şiddet tekeli olumlu da olumsuz da olabilir. Bu yüzden sanat, hukuk, felsefe, bilim, matematik hep erkeklerin elinde şekillendi. Harikalar da yaratıldı rezaletler de…

Ama artık kapitalist üretim ilişkileri siyasal ve ekonomik şiddet araçlarını öylesine üst aşamaya çıkardı ki cinsiyet önemli değilmiş gibi gözüküyor. Oysa cinsiyet hâlâ önemli. Bu yüzden sanki sorunu devlet çözebilirmiş gibi yanılsama devreye giriyor. Talep şu: “Bireysel düzlemde kadınlar lehine erkekler aleyhine şiddet ve erk devlet tarafından frenlensin.”

Oysa ben diyorum ki; bunların hepsi büyük bir kafa karışıklığı.

Erkeklerin üstünlüğünü şiddet tekelini ellerinde tutmalarında görüp, şiddetsiz bir toplum yaratalım diye devlete sığınmak…

Biraz mantıksız değil epey mantıksız gözükmedi mi sizce de bu denklem?

Kimisi “eğitim” diyor. “Eğitim ile çözelim.”

Eğitim bizzat bir erk, devlet şiddeti fonksiyonudur. Siyasi erkin ve devlet tekelinin en büyük ödülüdür eğitim.

Kısacası olayı bir kadın ve erkek çatışması zemininde alacaksak bile feminizm erkeklerin erkini kısıtlama adına devlet erkini arttırmaya değil; alternatif bir “kadın dünyası” için siyasi erk yani silahlı devrim peşinde koşmalı. Ama öyle olunca da erkek ve kadın fark etmez; insanlar hemen şu soruyu sorar “tamam anladık kadın dünyası kuracaksınız ama bu nasıl bir dünya olacak; insanlığa ne vaat ediyorsunuz?”

Sosyalist, feminist, İslamcı, faşist, Kemalist, liberal fark etmez. Herkesin yan çizdiği nokta tam da bu. Ne vaat ediyorsun arkadaş? Açık konuş. Nasıl bir insanlık nasıl bir dünya?

Şiddetsiz bir dünya demeyin lütfen. Bazı tür şiddetleri engellemek için başka tür şiddetler hep olacaktır. İlerici ve olumlu şiddet veya tersi. Şiddeti engelleyen tek bir unsur vardır o da karşı şiddettir. Vektörel kuvvetler gibi. Örneğin kadına şiddeti de ya o kadının kendi karşı şiddeti, ya bir yakınının karşı şiddeti, ya tanınmadık birinin yardıma koşan şiddeti ya da devletin şiddeti engeller. Polisiyle, mahkemesiyle, ceza kanunuyla, İstanbul Sözleşmesiyle v.s.

Eğitim şiddeti engeller diyorsanız bile devletin arkanıza almış olursunuz. Örgütlü, hesaplı, faydalı, hukuklu şiddet arayışını yani insanlığın politik tarihini şiddetsizlik arayışıyı olarak kimse yansıtmaya çalışmasın.

Kısacası erkek, kadın veya her ne isek… Kategorik olarak şiddete karşı çıkmak insanlık düşmanı bir gericiliktir. Erk bir araçtır niyahetinde asla amaç değil. Erk düşmanlığı insanın dünyayı değiştirme ve özgürleşme hakkına düşmanlıktır.

Nasıl bir aile istiyorsun? Veya istemiyor musun? Aile kurumu artık dağılsın mı istiyorsun?

Anaerkillik daha iyi ona dönelim mi diyorsun? Yoksa ataerkil de anaerkil de olmasın mı diyorsun?

Nasıl bir birey istiyorsun ya da istemiyor musun? Herşey bilimin emrettiği şekilde mi olsun?

Nasıl bir toplum, nasıl bir eğitim, nasıl bir ekonomik düzen istiyorsun?

Önce bunlara bir yanıt vereceksin. Sonra da erki kullanacaksın yanıt için. Erkek de olsan kadın da olsan. Erk. Erkin olmadığı yerde insan yok.

Bunlara yanıt vermeden dandun topa dalan yeni burjuva demagojileri çok sıkmaya başladı. Önce ne istiyorsun, neyi değiştirmek istiyorsun açıkça karar ver. Sonra elbette her aşamada erki ve şiddeti seferber edeceksin yine. Önce iktidara gelmek sonra da istediğin, kafanda beliren ideali toplumsal gerçekliğe dönüştürmek için.

Moda akımlar. Bir uçta burjuva feminizmi öbür uçta burjuva maskülizmi duruyor. (Emin olun yakında Türkiye’de bu da çok moda olacak. Batı’da çok güçlü bir akım.) Liberalizm ve bireyciliğin son mermisi gibi bu. İnsanın en ilkel yanı cinsellik ise; cinsel kimlik üzerinden yeni tür bir bireycilik kışkırtılabilir mi acaba? Dört elle bu son vakit kaybına sarılmış Batı bireyciliği.

Diğer taraftan da insanlık ilerliyor. Depremin gücü gibi. Erke ihtiyaç duyuyor. Saçma tartışmalar büyük çatışmaların gümbürtüsü içinde kaybolup, yok olup gidiyor.

Erke ve devlete karşı çıkan her akım bence ya gericidir ya da üst düzey bireycidir. Elbette bu yanıyla burjuva feminizmine de maskülizme de liberalizme de libertaryanizme de karşıyız. Karşı olmayan da devrimci olamaz. Erki reddeden insan sadece devrimciliğe değil insanın özüne de düşmandır.

Lütfen boş beleş tartışmaları bırakalım. Nasıl bir dünya istiyoruz? Önce bir buna yanıt verelim.

Sonra sıra demagojiye gelirse, eğlencelidir onu da yaparız.

Ali ÖZSOY

https://www.facebook.com/aliozsoy1919/posts/2886118171633762

Not: Bu iktibastaki fikirler yazara ait olup, Adımlar’ın ideolojik ve siyasi anlayışına zıt görüşler sitemizi bağlamaz.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: