TARİH EDEBİYATI VE TARİHÎ FİLM
Kendi çapında bir entellektüel olarak, içinde yaşadığımız dönemin beni en fazla rahatsız eden özelliklerinden biri de, tarih edebiyatında ve buna bağlı olarak tarihi filmcilikte çöp seviyesine düşülmüş olmasıdır. Tarih edebiyatı ve tarih filmi adına yapılan şeyler, tamamen Kara Murat-Tarkan seviyesine düştü.
Halbuki geçmişte sadece Kara Murat fantezileri yoktu. Tarih edebiyatının çok güzel örnekleri vardı. Sağ kesim, tarihte olduğu gibi tarih edebiyatında da sol kesimi ezmiştir. Buna rağmen sol kesimin de fevkalade örnekleri çıkmıştır.
Bir Kemal Tahir’i düşünün. Ele aldığı dönemin bütün tarih vesikalarının içinden geçmeden tarihi roman yazmazdı. Sağda bir Tarık Buğra’ya, bir Sepetçioğlu’na, Sevin Çokum’a falan bakın. Bugün bunların yerinde yeller esiyor. Tarihî edebiyat, tarihi yok saymanın edebiyatı, yani düpedüz masal hâline getirildi.
Aslında en olmayacak şey oldu. Sağ kesim, en koyu dindarına kadar, Nihal Atsız’ın yörüngesine girdi. Nihal Atsız’da bunlara nazaran yine bir keyfiyet varsa da “tarih adına tarih uydurma” edebiyatının piri odur. Onun etkisi ve giderek artan yozlaşma, sağ kesimi tarih edebiyatından yoksun bıraktı.
Şimdi yapılan İstanbul’un fethi filmlerine bakın. 50 sene öncesinden geri seviyededir. Açıp iki kitap okuma zahmetine katlanmadan, uydur uydur kaydır.
Akşama “Uyanış: Selçuklu” izleyeceksiniz. Selçuklu tarihiyle hiçbir alâkası yoktur. Güncel bir Kara Murat edebiyatından ibarettir. Halbuki Melikşah dönemi, bir Ertuğrul-Osman Gazi dönemi gibi değil; hakkında ciltler dolusu vesika var. Akademisyenlerimiz Selçuklu tarihi üzerine son yıllarda çok ciddi eserler de ortaya koyuyorlar. Ama bunların edebiyatı yapılırken bu eserlere başvurma zahmetine bile katlanılmıyor. Uyduruk bir Sencer, uyduruk bir Hasan Sabbah üzerine masal bile değil, maval anlatılıyor. Bunları üçüncü dünya ülkelerine satıp parayı vuruyorlar. Ama bir tane bile gelişmiş ülke ilgi göstermiyor.
Şimdi, şunu açık yüreklilikle söylemeliyiz. Kültürel sahaya yeni tip muhafazakarların hakim olması, büyük bir kültürel yozlaşmayı beraberinde getirdi. Yozlaşma, Cumhuriyet tarihinin her köşesinde vardı; ama onun yanında iyi örnekler de vardı. Artık yok.
Bu yeni tip muhafazakârların konuştukları lisana bakın. Geçmişte sağ kesim Türkçeyi güzel kullanmakla soldan ayrılırdı. Bugünkü sağcılar ise solculardan daha kötü bir Türkçe konuşuyorlar. Kültür fukarası, dil garibanı, idrak zavallısı bir anlayış ufukları tutuyor. Şu ifadelere bakın: “Diriliş Ertuğrul”, “Payitaht Abdülhamid”, “Fetih 1453″… Bunlar inşaatçı dilidir, müteahhit dilidir. Yeni tip muhafazakarlığa hâkim olan dil (ve kültür) de işte bu. “Ali Ağaoğlu dili ve edebiyatı”. Panorama İstanbul falan…
Bu konuyu bir çok defa yazdım. Bir çok defa da yazacağım.
Son dönemde çok sayıda İngiliz yapımı tarihî film izledim. Nasıl mesele konuşuyorlar, nasıl didik didik ediyorlar tarihi, hadiseler arasındaki fikri nasıl bir incelikle bulup ortaya çıkarıyorlar… Bir de bizimkilere bak: Mesele yok, gerçek yok, fikir yok, martaval var.
Selim Gürselgil