AKP’DEN 28 ŞUBAT OPERASYONU VE…
28 Şubat sürecinde ne olurdu?
Bir sabah kalkardınız, öğrenirdiniz ki onlarca müslüman terörist olma ve eylem yapma şüphesiyle gözaltına alınmış.
Dahası, terörist olma veya eylem yapma şüphesiyle kapısı çalınıp gözaltına alınan siz de olabilirdiniz.
Sonra polisten, İçişleri bakanlığından açıklama gelirdi, “Huzur ve sükunu bozma şüphesi altındaki şu kadar kişi yapılan başarılı operasyonla gözaltına alınmıştır!” diye…
Tabiî, operasyonu yapanlar herkesten çok dindar olduklarını kanıtlamak için, “müslümanlara operasyon yaptık” demezler, yakalananların “aşırı ve radikal” unsurlar olduklarını, “güzel dinimizi istismar etiklerini” özellikle vurgularlardı.
Şimdi, AKP’li İçişleri Baanlığı’nın son yapmış olduğu açıklamalardan birini paylaşalım:
“Ülke genelinde, dini istismar eden terör örgütlerine müzahir şahısların yılbaşında eylem yapabilme ihtimaline karşı 20-31 Aralık 2020 tarihleri arasında Emniyet Genel Müdürlüğü koordinesinde 33 ilde gerçekleştirilen operasyonlarda; 106’sı Türk, 161’i Yabancı uyruklu olmak üzere toplam 267 şahıs gözaltına alınmıştır.”
Devlet partisi olarak AKP’nin müslümanlara bakışı böyle: Yılbaşında eylem yapabilir bu müslümanlar, çok tehlikeli.
Korunması gereken bir yılbaşıları var…
Onların korunması ve huzurlarının bozulmaması, müslümanların huzurlarının bozulmasından çok daha önemli…
Şimdi dönelim, daha birkaç gün önce meclisten geçen yasaya. Bu yasaya göre İçişleri Bakanı dernek ve vakıflara istediği gibi hükmedecek.
Yusuf Kaplan telaş etmiş, aman nasıl olur diye tivit atınca, İçişleri Bakanı kendisini arayıp, “biz bunu müslümanlar için kullanmayacağız” diye garanti vermiş. Yusuf Kaplan da sevienrek bize aktarıyor, müsterih olmalıymışız.
Sonra da çıkarlar, “din elden gidiyor, müslümanların çocukları deistleşiyor, ne yapsak bilmiyoruz ki” diye sözde duyar kasarlar.
Bu gençler sizin gibi mamacılara bakarak müslümanlıktan uzaklaşıyor, sizin gibi iktidarın çanak yalayıcılarından iğrendiğinden, “Müslümanlık bunlarınki gibiyse, müslüman olmaya ne gerek var!” deme noktasına getirdiniz gençliği. Sonra da üste çıkıp, “ah vah!” edip duyar kasıyorsunuz.
İlmini 3 güncük dünya iktidarlarına peşkeş çeken bezirganlar. Bunların 28 Şubat’a direndiği falan da palavradır.
Biliyorum çünkü en ön safta biz vardık ve bunlar yanımızda, yöremizde yoktu. Olmadıkları gibi en büyük düşmanlıkları bizeydi. Yaptıklarımızla 28 Şubatçıları daha çok kızdırıp, müslümanlara daha çok zarar gelmesinden endişe ettiklerinden, makul ve mantıklı bir muhalefet çizgisi öeneriyorlardı. Makul ve mantıklı, anladınız, “demokratik haklarımız engellenemez” demekten öteye geçmeyici, “ne olur demokratik haklarıızı verseniz” diye yalvarıcı ve yakarıcı bir şebeleklik. İbdacıların erkekçe tavrı bunların en hoşlanmadığı şeydi.
Sonra, 1999 çıkışıyla Kumandan yeni bir süreci başlattı ve akabinde tehlike geçti de hepsi kahraman kesildi. Bedeli Kumadan ödedi, şehid ve gazileriyle biz ödedik. Bunlar bedavadan kahraman. Kumandan’ın fethettiği alanda fatihçilik oynayan zübükler.
Malumatfuruşluğu bir şey zanneden homongolos tayfası. Gerçek aydın tavrı, çağından mesul olmayı, iktidar karşısında risk alıp hakikatleri müdafaa etmede sebat ve ısrar etmeyi, bunun için mücadele etmeyi gerektirir.
İlke yok, değer yok, inanç lafta…
Sonra da medeniyet şeyettirecekler…
Pazarlıksız imân gençliği, temizliğe önce bu mamacılardan başlamalı. Müslümanlık için en büyük tehlike, bugün için artık dışarıdaki küfür cephesinden değil, içimizdeki bu sözde müslüman mamacı tayfasından gelmektedir. Yeni kuşak gençlik, İslâmdan soğuyorsa, başka şeylere yöneliyorsa, bu, dışımızdaki küfür cephesinin İslâma karşı gerçekleştirdiği saldırılar saikiyle değil, İslâmı temsil makamında görülen bu mamacılara karşı, “müslümanlık buysa ben almayayım!” demek suretiyledir.
Kurtuluş, kurtuluş yolunu tıkayanlardan kurtulmaya başlamakla mümkün. İlimde, fikirde, sanatta, siyasette, aksiyonda sahte kahramanlardan kurtulmakla…
A. Bâki AYTEMİZ