TUNUS AYNASINDA SİSTEM VE OLUŞ KRİZİ

TUNUS AYNASINDA SİSTEM VE OLUŞ KRİZİ

Bundan yaklaşık on sene önce, 17 Aralık 2010’da, üniversite mezunu Tunus’lu işsiz genç Muhammed Buazizi, seyyar meyve sebze satıcılığı yaptığı el arabasına zabıtaların el koyması üzerine kendisini ateşe vererek düzene isyanını ortaya koymuştu. O’nun zulme karşı kendisini yakmasıyla ortaya çıkan bu ateş, Arap Baharı adıyla Arap âlemini yakıp yıkacak emperyalist bir saldırıya bahane kılınıp, aradan geçen yıllar, zulüm ve baskıyı devam ettirmek ve Arap âlemine, İslâm dünyasına emperyalist baskıyı artırmak, kan ve kaos, ateş ve yıkım getirmek, emperyalizm ve işbirlikçilerine yeni fırsatlar doğurmak, BOP çerçevesinde İslâm coğrafyasını parçalamak gibi neticelerin doğmasına sebep manipülasyonlara yol açıldı.

Arap Baharı ile İslâm dünyasına güya hak ve adalet gelecek, halkın sözü geçecekti.

Evet, kimi yılların diktatörleri devrilmeye devrildi ama bu devriliş müslüman ahalinin menfaatleri için değil, emperyalist emelleri gerçekleştirmeye fırsat oldu.

İsyan haklıydı belki ama, bu isyan, fikir ve ruh olarak yeni bir düzen hedefi ile ortaya çıkmayınca, Müslümanlar, zalimlerden kurtulma adına, hak kisvesi ile manipüle edildiler.

Dava, Üstad Necip Fazıl’ın, “hareket için hareket, fikirsiz hareket olmaz!” hükmünü ispatlayan bir mecraya kıvrıldı.

Bugün, Arap Baharı’nın başladığı Tunus’ta yine sokaklar hareketlenmiş durumda.

Yine ekonomik koşullara karşı düzenlenen protestolarda, çoğunluğu 15-20 yaşları arasında olmak üzere 632 kişinin gözaltına alındığı kaydedildi. Başkent Tunus’ta hükümet binaları önünde toplanan protestocular, gözaltına alınan kişilerin serbest bırakılmasını talep etti.

Başkent Tunus’un yanı sıra Kasserine, Gafsa, Susa ve Munastır kentlerinde de gösteriler düzenlendiği bildirildi. Ekonomik şartları protesto eden göstericilerin güvenlik güçlerine taş ve molotof kokteyli attığı, polislerin göstericilere tazyikli su ve biber gazıyla saldırdığı kaydedildi.

“KORKU YOK, SOKAK HALKA AİT!”

Pazartesi günü başkent Tunus’taki Bourguiba Caddesi’nde hükümet binalarının önünde bir araya gelen göstericiler, gözaltına alınanların serbest bırakılmasını talep etti. “Korku yok, korku yok. Sokak halka ait” sloganı atan göstericiler arasında yer alan Sonia isimli üniversite mezunu işsiz bir genç BBC’ye yaptığı açıklamada, sistemi protesto eden herkesin ‘hırsız’ olarak nitelendirildiğini söyledi. Soyadını açıklamak istemeyen Sonia, “Gece değil, gündüz, yüzümüz açık bir şekilde geldik. ‘İş istiyoruz’ dedik. Biz, itibarımızı istiyoruz” diye konuştu.

SOSYAL HAKLARDAN YOKSUN BÖLGELERDE YOĞUNLAŞTI

BBC Kuzey Afrika Muhabiri Rana Jawad ise çatışmaların nüfusun yoğun, halkın da temel sosyal haklardan yoksun olduğu bölgelerde çıktığını bildirdi. Jawad, korona virüsüyle mücadele kapsamında alınan düzensiz kısıtlama kararlarının ve ekim ayından bu yana her gece uygulanan sokağa çıkma yasağının gerilimi giderek artırdığını aktardı.

GENÇLERİN ÜÇTE BİRİ İŞSİZ

2010’da ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan ayaklanmaların başladığı Tunus’ta, geçen sürede ekonomik koşullar bir türlü daha iyiye gitmedi. Ülkede ekonomik koşullar korona virüsü salgınıyla birlikte giderek kötüleşti. Gençlerin üçte birinin işsiz olduğu Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta ülke ekonomisi 2020’de yüzde dokuz küçülmüş, ekonomideki payı büyük olan turizm sektörü de, salgından çok kötü etkilenmişti.

SİSTEM ARAYIŞLARI

İster Arap, ister daha genel oalrak İslâm âlemi olsun… Bütün dünya yeni bir sistem arayışı ve ihtiyacını dile getiren çalkantılar, gösteriler ve halk hareketleri ile çalkalanmakta. Mevcudun dertlere derman olamadığı yerde, kitleler, gerçekte tam olarak ne istedikelrini ortaya koyamasalar da, hâl diliyle şunu haykırmakta: Yani bir ruuha ihtiyacımız var!

İşte, bizim Başyücelik teklifimiz, bu yeni ruh ihtiyacını karşılamak üzere ve bütün dünya farkında olmadan Başyücelik’in inşasını beklemekte.

Başyücelik öncelikle bu topraklarda inşa edilmeli ki, ondan sonra bütün dünya aradığı şeyi görsün ve bulsun; Başyücelik ruhu bütün dünyaya yayılsın.

Dolayısıyla, önce biz kendi maddemize kendi ruhumuzu hakim kılacağız ki, dünyanın geri kalnına örnek olabilelim. Yoksa, geçmişte Arap Baharı’nda olduğu gibi, kendimize sahte umutlar, sahte teselliler bulmuş olacağız ve dışımızda gelişen hadiseleri güya yorumlar ve güya yön verirken aslında esiri olduğumuzun farkında bile olmayacağız.

Amerika’nın yıkılıyor, iç karışıklıklara sahne olması da bu cümleden…

Eğer biz burada Başyücelik ruhunu hâkim kılamaz, Amerika veya dünyanın başka yerinde yaşanan hadiseyi kendi mücadelemizin yakıtı yapamazsak, işin aslı, ne kendimize ne de orada mücadele edenlere bir faydamız olmuş olmayacak. Mevcut sisteme karşı insanlar ayaklanmışken, biz o insanların ayaklandığı sistem yerine kendi sistemimizi teklif edemiyorsak, insanların orada ayaklandıkları sistemin benzerini İslâmî diye burada yaşatmaya çalışıyor ve sahipleniyorsak, liberal kapitalist bir sömürü anlayışını, İslamî bir kılıfla perdeleyerek yol almaya çalışıyorsak, Arap Baharı’nda olduğu gibi, bir şeylerin olduğu veya olacağı ile avunur ve avutulurken, emperyalizm yine kendisini yenilemenin vesilesini elde etmiş olacak.

Sistem değişimini gerçekten istiyor muyuz?

Yoksa, başkalarının bize sistem içinde gösterdiği yerde, “sistemin değişmesi gerek” diye geveleyerek mücadele ettiğimizin zannıyla sistemin değişeceğini ummaya devam mı edeceğiz? Elimize tutuşturulan “Büyük Doğu’yu kuracağız!” şekerlemelerine tav mı olacağız?

Müslümanlar veya dünya ahalisi değişim için ayağa kalkmış ve mevcuda karşı ayaklanmışken, biz burada, kendi vatanımızda, onlara, yıktıkları eski rejim yerine yaşanmaya değer hayatın nasıl olduğunu gösterici kendi rejimimizle örnek olamazsak, onların bu ayaklanması yeni bir Arap Baharı hüsranı ile neticelenmesi kaçınılmaz.

İnsan kendisi olmadan başkasını olduramaz.

Kendisi için olmayan, başkası için de olamaz.

Kendisi daha olmadan, oldum zannıyla başkasın oldurmaya kalkanlar, daha büyük güçlerin maşası olmaktan kurtulamaz veya her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırıp o güne kadar elde edilmiş kazançları da har vurup harman savurur, berhava ederler.

İster Amerika’da yaşanan son hadiseler, ister Tunus’taki veya dünyanın herhangi bir yerindekiler, ki buna kendi vatanımız da dahil… İçeride ve dışarıda yaşanan ve birbirinden alâkasızmış gibi gözüken bütün bu hadiselerin bize fikir ve aksiyon plânında ihtar ettiği mânâ, olmamız ve kendi mânâmızı vatanımızdan başlayarak hâkim kılmamız gerektiği ki, dünyanın başka yerindeki ahaliler de bizim rejimimize bakıp bizi örnek alabilsin ve böylece yaşanmaya değer hayatın şubelerini kendi vatanlarında inşa etmeye dair ümitleri ve yol haritaları olabilsin.

Eğer ki İslâm âlemini, müslüman kardeşlerimizi ve dünyadaki bütün insanların huzur ve saadetini gerçekten düşünüyorsak, mücadele adına önceliğimiz ve bütün imkânları teksif etmemzi gereken nokta burasıdır. Şu anlaşılmalı: Mutlak Fikrin Tatbik Vasıta Sistemi olarak Büyük Doğu-İbda ruh ve fikir sistemi olmadan, hiçbir müspet oluşa imkân yok. Öyle günübirlik avuntular, “şuraya yardım ettik, buraya yardım ettik, oh oh, kardeşler çalışıyor” şeytani tesellisi değil. Önce kendi kendimize gerçekten faydamız olsun. Eldeki imkânları kendi oluşumuza teksif edelim, biz olunca, zaten bütün imkânlar bu şuuruun emrine amade olarak asıl o zaman dünyanın diğer yerlerindeki kardeşlerimize faydamız olacaktır. Ama bugün, kendi oluşumuz yerine, kendimiz olmuşçasına başkalarına el atmaya kalkıyorsak, asıl vazifeyi ihmal ediyoruz, olmaktan kaçıyoruz demektir.

A. Bâki AYTEMİZ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: