UYANIŞ VAKTİ
Çağlar arası seyahat yapmak isteyen birisi herhalde bu çağın yanından bile geçmek istemezdi. Bu çağı bilen bir kişi pek tabi bu çağdan etiyle kemiğiyle nefret ettiğini söylerdi. Bu çağda yaşayan biri ise bu çağa ait olmadığını haykırırdı; duruşuyla, sessizliğiyle, duyulmayan çığlıklarıyla…
Çağ açıp çağ kapatan, her çağda nizâmı ve intizamıyla dillerden düşmeyen ataların, çağa ayak uydurmaya çalışan torunları olduk. Fetihlerle nerede zulüm var ise oraya adaleti ve düzeni getiren ataların, şehirleri ve mekânları Moğol orduları gibi işgâl eden torunları olduk. Amaçları İslâm davasını tüm topraklara yaymak olan ve İslam sancağı altında toplayan, birleştiren ataların, topraklarında İslâm’a hasret kalan, ülkelere ve sınıflara ayrılan torunları olduk.
Bizler tek devlettik, gayemiz İslâm’a hizmet edebilmek, İslâm sancağı altında bir olmaktı. Gözümüz karaydı bizim. Ansızın Mete Han olur düşmana Çin seddini çektirir, Alparslan olur Bizans’ı dize getirir, Fatih olur yıkılmaz denen surları zekâmızla yıkar, Abdulhamid olur dehâmızla siyasetleri altüst ederdik. Bunları elbette yine yaparız. Yeter ki benliğimizi kaybetmemiş olalım, kim olduğumuzu unutmayalım. Tarih, bize, sadece ders vermiyor bilakis bize kimliğimizi hatırlatıyor ve bugünü anlayıp yarına tedbir almamız gerektiğini söylüyor.
Müslüman, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir; binaenaleyh Müslüman, tüm benliğiyle liderdir. Nerede bir zulüm olsa, o zulmün karşısında durandır. Eliyle, diliyle, tüm benliğiyle…
Bizler birkaç yüz yıldır bu cihanda yokuz, gerek siyaseten gerekse fikren. Bizim yokluğumuzda İslâm toprakları işgâle uğradı… Kudüs Yahudiler tarafından işgâl edildi, Kâbe Vahhabiler tarafından… Doğu Türkistan kanlı bir soykırıma uğradı ve uğruyor, Gazze, Filistin, Irak, Arakan, Suriye ve tüm İslâm ülkeleri zalimlerin zulmü altında; ve Türkiye…
Belki de zulmün en ağır çeşidini Türkiye yaşıyor. Bu, Mankurt zulmüdür ki, Mankurt artık Mankurt olduğunu, Mankurt’un ne demek olduğunu bile unutmuş olarak, hatırlamayarak, düşmanına hizmet etmeyi normal addeder ki, bu noktaya gelmiş birine fizikî icbar ters bile tepebilir. Bugün artık fizikî olarak zulmedilmediğimizle teselli buluyorsak, bunun sebebi emanete liyakat kesbedip düşmanlarımızı bize tasallut edemeyecek derecede zaafiyete uğratmış olmamızdan mı yoksa başka saiklerden dolayı mıdır?
İnsan kendi hâlini dil ile idrak eder, kendi meselelerini dil ile kavramlaştırır, üzerine düşünür ve hüküm verir. Bugün Mankurt olduğumuzu bile idrak edemiyorsak, bu, dil-lisân üzerinden yapılan işkence saikiyledir. İnsan, kendisine atılan bir yumruğun acısını duyar da dili ile oynanarak idrakleri iğdiş edildiğinde hâline şuur getiremez ve dayak yememekle teselli bularak celladına teslim olabilir.
Dilini bilmeyen bir milletin yarını da yoktur.
Dün dilimizle oynandı, evet; peki bugün o dili yerine oturtmak için ne yapılıyor?
Düne küfretmek, bugünkü meselemize çare midir? Her şeyin altında Yahudi tesiri aramanın Yahudi hakimiyetine hizmet edecek noktaya varması gibi, bu güne dair meseleleri ortaya koymadan düne küfür ederek, dünden kaynaklanan problemlere çözüm bulunabilir mi? Yoksa bu durum o günkü saldırının başka kılıkta devamı olmasın?
Dil, mesele konuşarak gelişir ve mesele konuşmak yerine, daha nelerin mesele olması gerektiğini gösteren Remz Şahsiyet meselesi bile anlaşılmadan, hangi mesele halledilebilinir?
Berat AKTEKİN