NE OLDU, NE OLUYOR, NE YAPMALI? / Ali Osman Zor’la Sohbet-Ropörtaj

HESAPLAŞMA MUTLAKA

Amerika’da Biden iktidara gelirken, Türkiye’deki iktidar da bu yeni durum karşısında alacağı yeni pozisyonun hazırlığı içinde…  Benzer şekilde “geleceğimizi Avrupa’da görüyoruz!” açıklamalarıyla Amerika’nın stratejik müttefiki Avrupa ile moda tabirle buzları eritme gayretinde…Diplomatik bir takım adımlar atılmaya çalışılıyor. İktidar belki de varlığına bitişik gördüğü dünya çapındaki bu gelişmelere yani, yeni ortaya çıkan durumlara uyum sağlamak maksadıyla İsrail’le de –önceden olduğu gibi- daha çok perde gerisinde önemli diplomatik görüşmeler içinde. Ki, İsrail’e büyükelçi atanacağı söylendi ve bu iktidar tarafından yalanlanmadı. Tüm bu gelişmelere bağlı olarak yapılmaya çalışıldığı söylenen ekonomik ve hukukî reformlar…  Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protesto olayları, ekonomik krizin getireceği sosyal huzursuzluk beklentileri ve daha çok ferdî protestolar… Siyasi, sosyal, hukuki ve iktisadi olumsuzlukların ve ardından da pandemiyle birlikte gelen diğer problemlerin tüm Avrupa’da iktidarların aleyhine bir durum oluşturması, bundan dolayı da bir seçim olsa kazanamayacaklarının tedirginliğiyle agresif bir yönetim anlayışıyla kitleleri yüz yüze bırakmakta…  Buna karşı tedbir almaya çalışıyorlar. Alınmaya çalışılan tedbirler de şekli demokrasinin aleyhine işlerken, mevcut düzenin her geçen gün biraz daha kan kaybetmesini sağlıyor… Ayrıca son zamanlarda farklı sebeplerden iktidara muhalif bazı şahıslara yapılan saldırılar da hesap edilirse, bir takım hadiseler insancısının yaşandığını, farklı bir dönemi idrak ettiğimizi söyleyebiliriz…Tabii tüm bu gelişmeler yaşanırken özellikle bizim camiamızı ilgilendiren birtakım hadiseler de olmuyor değil… Şimdi bütün yaşanmakta olanları bir arada değerlendirmenizi istesem?..

Ortaya koyduğun umumi tabloyu da mânâlandırmak adına şöyle bir giriş yapmak uygun olabilir:

Yalanın ve ahlaksızlığın bizzat doğrunun yerine geçtiği içinde yaşadığımız bu dönem, İlahî bir nefesin eseri olacak adaletle yani İlahî adaletle tanışacak, yahut içine kapanarak patlayan, yok olan gezegenler gibi toplumlar yok olacak… Adaletin tesisi ise dışa doğru ortaya çıkacak şok edici ve dünyanın her tarafından duyulacak çok güçlü bir patlamayla mümkün…  Patlamadan kasıt ise tabiî ki adaletin tesisi için olması gereken hesaplaşmadır…

Dünya çapında yaşanan hadiseleri alt alta yazdığınızda, olan adına karşımıza çıkan hesaplaşmadan başka bir şey değil… Başka bir ifâdeyle tarihin kaydetmediği bu hesaplaşma sürecine “Kıyamet süreci” de diyebiliriz…

Tüm dünyada mutsuzlar, huzursuzlar, memnuniyetsizler, hak ve hukukunun gasp edildiği duygusunu yaşayanlar mevcut düzenin kanalları içinde adaletin sağlanabileceğine dair olan inançlarını kaybetmiş durumdalar… Adaletin ise muhakkak tecelli etmesi gereken bir keyfiyet olduğu düşünülürse –ki, Allah’ın muradıdır-, hesaplaşmanın ve adaletin tecelli edeceği zeminin de düzenin izin verdiği sınırların dışında olacağı kesindir… Bu safhada Allah ve Resulü’nün muradını ve rızasını gözetenler “Hak sureti”nde kendini gösteren İblis’in çocuklarını ve “Şeytan sureti”nde gösterilmeye çalışılan Hak erlerini feraset gözüyle tanımalı, ayırt etmeli; bunun için de zihinleri 24 saat uyanık olmalı…

Hatırlayalım, “devlet hukuk demektir; hukukun olmadığı yerde çeteleşme vardır…” Kendilerini hiçbir hukuk kuralına bağlı hissetmeyen oligarşik çetelerin devlet kılığına girmiş yasa dışı yapılanmalar olduğunun farkına varıldıkça, gerçek aksiyonun da temelleri atılıyor demektir.

SİSTEM İÇİ İKTİDAR-MUHALEFET BİRLİKTELİĞİ: DEVLET İTTİFAKI

Bütün dünyada tüm araçlar kullanılarak düzen muhaliflerine yapılan saldırılar çok açık… Peki bu saldırılar nereden geliyor? Tabi ki iktidarların çevresinden…İktidarlar ise, geçmiş dönemlerden farklı olarak, söylendiği gibi parti koalisyonu şeklinde değil, devlet ittifakı olarak karşımıza çıkmakta; bütün dünyada… Peki ittifaklar niçin kendini zorlar, tabiî ki güçsüzlükten dolayı… Amerika’dan başlayarak tüm dünyada devletlerin ittifaklarla yönetilmesi bir tesadüf değildir… Devletleri işgal eden siyasi yapılar, artık kendi güçleriyle yönetemediklerinden, sistem içindeki muhaliflerin içinden devşirdiklerini de yönetime katarak bir “devlet ittifakı” oluşturma gayreti içindeler… İktidar-muhalefet ilişkisini bu minval üzere değerlendirmek gerekir… Amerika’da Cumhuriyetçilerin içinden önemli bir gurubun Trump’ı değil de Biden’ı desteklemesinin altında yatan temel sebep de budur… İşgal edenler “herkesim kendi içindeki hainini temizlemesi” gereken böyle bir dönemde; varlıklarıyla birlikte insanlık düşmanı mevcut düzeni devam ettirmek isteyen iktidarların, düzen muhaliflerini bir şekilde tasfiye etmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz.

“Hain” kavramına açıklık getirmek gerekiyor; dünyanın tüm zenginliğini bir avuç insanın yağmaladığı, bunun içinde milyarlarca insanı gözünü kırpmadan katledebilecek insanlık düşmanlarının devam ettirmek istedikleri bu düzene hangi yoldan ve hangi araç üzerinden olursa olsun pis nefsleri için angaje olmuş insan tipi: Çal, çırp, yağmala ideolojisine mensup tip, hangi kesimden olduğunun bir önemi yok…  Gerçek insan soyuna mensup olma gayesi güdenlerce asıl tasfiye edilmesi gereken işte bu insan tipidir…

YENİ YÖNETİMLER, YENİ HÜKÜMETLER, YENİ REJİMLER

Bu düzensahipleri şu ân gerçek virüs gibi tüm dünyaya bulaştırdıkları liberal düzenlerini devam ettirmek içinpandemi bahanesi etrafında geliştirdikleri tedbirlerle, tüm dünyada insanları kollarına taktıkları görünmez kelepçelerle evlere-kafeslere tıkmaya çalışıyorlar. Sokakta sadece kendi adamları kalsın istiyorlar. Sokağa dakimseyi çıkarmak istemiyorlar. Çünkü umutsuz kitleler için sokak hesaplaşmanın ve adalet aramanın tek zeminiyken, onlar içinbirinci derecede tehdit artık. Her şey beklenebilir. Bir takım şeyler mümkün.

Sadece çevremizde değil, bütün dünyada kitlelerin siyaset yapma kanalları tıkanmış durumda. Bizim epeyden beri ifâde ettiğimiz üzere; siyaset başladığı noktaya geri dönüyor yani, sokaklara… Siyaset sokakta başlamış, nihayetinde de insanoğlunun bugüne kadar ortaya çıkardığı  en büyük ve en kapsamlı organizasyon olan “devlet”şeklinde en üst seviyesine ulaşmıştı… Büyük eser!..  Ama, artık, devlet hem kavram, hem işleyiş ve hem de organizasyon olarak kitlelerin zararına bir fonksiyon icra etmeye başladı. Tüm dünyada insanlık, devletlerinin insanlık düşmanı oligarşik çeteler tarafından işgal edildiğinin artık idrakine varmaya başladı… Artık bu kitleler gerçek mânâda devlete katılım sağlayamıyorlar. Sağlanamasın diye de “tedbirler” alınmış durumda. Çünkü memnuniyetsiz kitleler tarafından bu katılım sağlandığı zaman ne çıkacağı belli değil iktidar ve sahte muhalefet açısından. Onun içinde herkes bilindik yollardan ümidini kesmiş olarak, bugün gözünü sokaklara dikmiş durumda. Tahmin ediyorum mevcut ve özellikle uzun süreli işbaşında bulunan iktidarlar da buna dikkat ederek tedbirler almaya çalışıyorlar. Çünkü sokaklardan yeni yönetimler, yeni rejimler, yeni hükümetler ve en önemlisi de YENİ İNSAN tipi ve bu insan tipinin kuracağı YENİ DÜZEN çıkacak… Çıkmak zorunda… İnşallah!

Buraya bir nokta koyalım, daha sonra kendi bulunduğumuz nokta neresidir tartışması içinde biraz daha izahını yaparız.

İDEOLOJİK VE SİYASÎ İFLASI ÖRTMEK İÇİN;
“ORTAK DÜŞMAN COVİD 19!”

Trump’ın iktidara gelmesi siyasetin sokaklarda yeniden şekillendiğine dair bence çok çarpıcı bir misâl…  Trump’ın iktidara gelmesi aslında sokakların tazyikiyle olmuştur; sokaklardan gelmiştir Trump… Kendi partisi içinden filân da gelmemiştir. Biliyorsun ki Cumhuriyetçi Parti içinde Trump’ı desteklemeyen epey bir insan var. Şöyle söyleyelim, 30 yıllık, 90 yılından itibaren -ki Trump’ın ifadesiyle 47 yıllık-,Irak’la başlayan, yalanlar üzerine kurulan; yalan, işgâl, soykırım, yağma, ahlâksızlık, aklına ne gelirse, bunlar üzerine kurulup uygulanan politikaların neticelerine bir tepki olarak Trump ortaya çıkmıştır. Bu da bilindiğinden dolayı 2016 yılından beri asıl darbe Trump’a yapılmaya çalışılıyor. Şu ânda da işte bütün dünya seyrediyor, Twitter’ından, Youtube’undan, İnstagram’ına kadar kendisine sansür koyulmuş durumda. Yani Amerika Başkanı’na sansür koyuyorsun. Sadece şu durum bile karşı taraftaki dünyanın başına bela olan çetenin düşüncelerini, ne yapmak istediğini göstermeye yeter. Böyle bir ortamda “pandemi” filân da devreye sokuldu. Trump oyunu gördüğünden dolayı ülkenin kapanmasına, insanların evlerine hapsolmasına izin vermedi. Bu seçim çalışmalarında da çok net görüldü: Trump, Amerikan tarihinin görmediği mitingler yaparken, Biden, ki Biden bir şey değildir, bunu hemen parantez içinde söyleyeyim, Biden Obama’nın kuklasıdır. Orada Bush, Obama, Clinton ekibinin –daha genel söylersek– onların kuklasıdır. Kendi başına bir şey ifade etmiyor Biden. Neredeyse hiç miting yapamadılar. Bunu daha önce ifâde etmiştik, “pandemi”den önce asıl sokağa çıkmaya yüzü kalmayanlar, ister politikada olsun, ister bürokraside olsun; toplumu yönlendirme konumunda bulunup da sokağa çıkacak yüzü kalmayanlar “pandemi”yi fırsat bilerek herkesi evine kapatınca, gerçekten saklanmaya başladılar. Yani herkesi evine kapatınca, asıl evine kapanması gerekenler gizlenmeye başladı. Ortak bir düşman çıkardılar, ortak düşman da “covid19” oldu. Artık düşman yerine ideoloji veya siyaset koyamadıklarından, işler de iyice çığırından çıktığından dolayı -dünya çapında bahsediyorum-, ideolojik, fikrî ve siyasî olarak, bu Liberal çapulcu ve yağmacı küreselci çetenin insanlığa söyleyeceği bir şey kalmadığından, sokağa çıkacak yüzleri de kalmamıştı. Şimdi herkesi evlere kapatarak, hani eskiden Saddam gibi, Işid gibi bir “ortak düşman” icad ettiler ve bunun adına da “covid19” dediler.

İdeolojiler üstü…

Tabiî… “Pandemi”yi aslında bu kadar köpürtme sebepleri ideolojik ve siyasî olarak iflas ettiklerinden dolayı; buna dikkat etmek lâzım. Bunu nereden anlıyoruz? Meselâ bizim burada muhalefetin tavrına bakıyorsun, iktidar “iki gün sokağa çıkma yasağı” koyuyorsa, muhalefet “her gün olsun!” diyor.  Yok “herkes maske taksın!”filân… Bunlar iktidarın işine gelen şeyler. Kendi eliyle kendi yolunu kapatıyor. Aslında dünyanın geri kalan ülkelerinde iktidar-muhalefet ilişkisi de bizden pek farklı değil… Kitleler sistemin sınırları içinde varlık gösteren muhalefetten ümidini kestiğinden, kendi liderlerini bulmak ve kendi siyasetlerini üretmek için sokaklara dönüyor… Amerika başta olmak üzere bütün dünyada “pandemi” etrafında alınan tedbirlere bakıldığında, insanları, kitleleri virüsten korumak için değil de, gerçek gündemden, siyasetten uzaklaştırmak için alındığını çok net bir şekilde görebilirsiniz… “Her siyasi faaliyet sosyal faaliyettir”; sosyal faaliyetleri ve ilişkileri askıya almak demek siyasi faaliyetleri kısıtlamakla aynı anlamdadır…

DÜZENİN DEVAMI İÇİN ALINAN “TEDBİRLER”

İsterseniz bu söylediğimi sokaktaki insana sorun, on kişiden en az sekizinin benim gibi düşündüğünü göreceksiniz! Açık havada maske taktırıyor meselâ insanlara, herkes takıyor. Kimse “ya kardeşim bizim temiz hava almamız lâzım, siz ne yapıyorsunuz, açık havada maske mi takılır, tamam kapalı yerlerde takalım, amaaçık havada niye maske takıyoruz?!.” İnsan fıtratına aykırılığını ve anayasaya, hukuka ve kanunlara aykırı bir şekilde kesilen cezaları  filan hiç söylemiyorum… Şimdi dikkat ediyorsun, bu tip “tedbirler”i en çok muhalefetler destekliyor. Hatta iktidarları yeteri kadar tedbir almamakla suçluyorlar… Anlıyorsun ki  “ortak düşman virüs”, “ortak düşman hastalık” anlayışına muhalefetler de büyük kısmı ile destek verirken, aslında buradaki gizli mânâ, gizledikleri şey, dünya çapında varlığını devam ettiren mevcut yağma düzeninin devamı hususunda bir konsensüsün sağlandığı… Öyle bir konsensüs sağlanmış ki mevcut iktidar etrafında, işte iktidar güçleri olacak, muhalifleri olacak meselâ… Ama, bu mevcut durum devam edecek… Mevcut durumu sarsıcı herhangi bir eyleme girilmeyecek… Şimdi bu da bize şunu gösteriyor; insan tipi olarak baktığımızda, aslında siyaseti, ideolojisi, iktidarda olması, muhalefette olması hiç değişmeksizin her kesime sızmış ve tahakkümünü kurmuş tek bir insan tipi var. Bu da bizim yıllardır ifâde ettiğimiz liberal çapulcu, hedonist  insan tipi, bu insan tipinin istediği şeyler var. Nedir istediği şeyler? Meselâ herkes tek tek olsun. Kimsenin birbiriyle dayanışması olmasın. Kimse kimse için fedakârlıkta bulunmasın. Mümkünse cinsiyet olmasın. Kadın ve erkek karışımı tipler olsun. Mesela ırklar olmasın. Irklar birbirine karışsın. Irklar karışır birbirine, ben buna itiraz etmiyorum. Tabiî süreç içerisinde yaşanılan bir durum. Ama bu karışıklık zorla olmaz… Bu “pandemi” süreci zincirin son halkası gibi, bundan önce gelişen olaylara baktığında, göçler, iskan sorunları, mülteciler vs, vs…Hepsi aslında bununla alâkalı. Şimdi burada iktidarıyla-muhalefetiyle bunu yaparken güttükleri gaye de bu insan tipine karşı olan fedakâr, dayanışmacı, ahlâklı, adil insan tipinin aslında atomize edilmesi, yalnızlaştırılması ve nihayetinde yok edilmesi… Zaten mücadele de bu iki insan tipi arasında.

Birinin stratejik kelimesi refah, haz ve sloganı da “bırakınız çalsınlar, bırakınız yağmalasınlar”  iken, diğerinin, buna karşı olan insan tipinin stratejik kelimesi de fedakârlık, dayanışma ve ahlâklılıktır; yani devrimcidir…

Bu çerçevede meseleler değerlendirilmezse eğer, ne bizim burada yaşadıklarımız ne de Amerika’da bizi çok yakından ilgilendiren gelişmeleri doğru düzgün, en azından doğruya yakın bir şekilde tahlil edemeyiz. Dolayısıyla, bize kendisini çözüm için dayatan eşya ve hadiseyi değerlendirirken, bir kere ilk yapılması gereken satıhçı bir bakış açısından kurtulmaktır, ki,bizi zorladıkları nokta da burasıdır.

RUHU ÇEKİLEN AMERİKA

Trump destekçileri 30 yıllık, “Yeni Dünya Düzeni” diye başlayıp “küreselleşme” diye devam eden, daha sonra BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) kavramında karar kılan insanlık düşmanlarının uyguladığı politikaların neticelerine, sokakta gösterdikleri fedakârca bir tepkiyle belki de yüzyılımızın en ciddi atılımını yapmışlardır. Bu tepkiyi önemsizleştirmeye kimsenin hakkı yok!

Bunu neden böyle görüyoruz?

Çünkü dünyanın başına bela olan bir sistem var, bir rejim var. Bunun merkezi de Amerika. Bu sistemin mimarları da orada. Sistem içinden başka birileri çıkıp sistemi parçalamaya çalışıyorlar. Başka bir ifâdeyle Amerika’nın ruhu çekiliyor… Sadece bu açıdan bakılsa bile Trump’ın hareketi desteği hak ediyor… Bunun başka türlü de olması zaten mümkün değildi.İllâ oradan o sistemi bilen, o sistem içinde yaşayan ve o sistemin yıkıcı etkilerini en yakından hisseden insanlar tarafından buna tepki gösterilmeliydi. Şimdi o insanlar da ne yaptılar? Hırsızlığa hayır dediler, köleliğe hayır dediler, Amerikan ordusunun sağda solda taşeron olarak kullanılmasına hayır dediler ve gerçek Amerikalıların bütün bu işlenen suçlardan dolayı yoksullaşmasına hayır dediler. Karşı taraf ise, bu suçları işlemeye devam diyor. Niye? Yoksullaşan kitleleri köleleştirmek daha kolaydır. Yine “pandemi”ye dönersek, dikkat et, iş yerleri kapanıyor, fabrikalar kapanıyor, insanların alım gücü düşüyor… Bir buçuk seneden beri çocukların eğitimi çok gerilerde, sanki ahmak bir nesil geliyor… “Uzaktan eğitim” diyorsun sen, evde üç tane okuyan çocuk var, üç tane bilgisayar lâzım, üç tane telefon lâzım filân… İnsanlar yoksulluğun girdabı içerisine girdiklerinde köleleşiyorlar demektir. Daha rahat köle gibi idare edersin, köleleştirirsin. Tam bu aşamada isyan ateşi körüklenmesin diye bir punduna getirip bu yoksul köleleri kafeslere tıkabilirsen, hedefine de ulaşırsın…

TRUMP’IN MEDYAYI DÜŞMAN İLAN ETMESİNDEKİ SEBEP

Bunun üzerinden devam edersek, dünyada -şuna çok dikkat etmemiz lâzım-, özgürlük kavramını kullanırken kastettikleri köleleştirmektir. Özellikle bu BOPÇU çete ve onlara bağlı iktidarlarla ana akım medyadan bahsediyorum. Trump’ın tecrübesinden çıkarılacak dersler de yok değil. Burada ne yaptı Trump? Kendisine hemen düşman olarak medyayı seçti. Yani çok doğru bir tesbitle medyanın düşman olduğunu ve yalanın kaynağı olduğunu tesbit etti. Zaten şu ân bile, takip ediyorum Trump’ın bu tesbitinin ne kadar doğru olduğunu, bütün “sosyal” medya -ağız alışkanlığıyla sosyal diyorum-, ana akım medyası hepsi şu an sansür uyguluyor. Burada garip olan şu var; Amerika’daki ana akım medyada ne çıkarsa burada da aynıyla tercüme ediliyor. Muhalefetiyle ve iktidarıyla, buna da dikkat edelim, dikkat çekici olansa Trump hakkında uydurulan ifâdelerin neredeyse birebir aynısı Saddam hakkında uydurulmuş olması. Uydurulan bu ifâdeler de bize hiç yabancı gelmiyor. İşte, ahmak, mankafa, geri zekâlı, kaba, cahil, sapık; bilmiyorum takip edebiliyor musunuz? Bunların tamamı ve fazlası zamanında Saddam için de kullanılmıştı. Şimdi, düzen değişiminden yana olan her hareket, günümüzde medyayı iyi tahlil etmeli, onu, oturtulması gereken doğru noktaya oturtmalı. Medya dediğimiz nedir, kimdir, hangi fonksiyonu icrâ etmektedir? Dikkat et, yasama, yargı ve yürütmenin, bazen televizyonlara filan çıkıyorlar, böyle konuşuyor, hem yasama, hem yürütme hem de yargının “denetçisi”… Sana kim verdi bu denetleme görevini?! Seni kim seçti?! Eline bir tane mikrofon alan kitlelerin zihnine tecavüz etmeyi kendine hak görüyor! Şimdi düşün, birisi hafif bedenine dokunsa senin kıyameti koparırsın. Ama 24 saat zihnine ve ruhuna tecavüz edilmesine, reklamlarla, dizilerle, haberlerle bilmem nelerle tecavüz edilmesine hiç sesin çıkmıyor. Bu açıdan bakıldığında bir medya mensubu olmak için aslında psikolojik, fiziki, ruhsal, çok yönlü sınavlardan geçmesi gerekir insanın. Düşün, bir tane bulundurma silah ruhsatı alabilmek için senden kaç tane evrak isteniyor… Ne badirelerden geçiyorsun. Eline kalem alıp, bir kalem alıp bütün kitlenin ruhuna tecavüz eden bir insandan nasıl hiçbir şey istenmez ve bu insan kendisini yasama, yürütme ve yargının üstünde görerek bir de onun denetçisi ilân ediyor kendini. Küresel çetenin dünya çapında sahip olduğu medya gücüne baktığımızda Trump’ın düşman seçiminin ne kadar doğru olduğunu anlıyoruz. Çünkü insanları hedonizme, liberal çapulculuğa, “bırakınız çalsınlar, bırakınız çırpsınlar”, yani “çal, çırp,  yağmala” anlayışına sevk eden de bizzat bu medya.

YALAN MAKİNESİ olarak toplumlarda ahlâksızlığı körükleyen, toplumu sahtekârlaştırıp dejenere eden ve toplumsal bütün bağları koparan ana unsur da medya. Bu çerçevede de buradaki ana akım medya da Amerika’daki yalan makinasında ne yayınlanırsa hemen çevirisini veriyor. Yine bu  medyada Amerika’dan “uzman, uzman” döktürenlerinde durumu farklı değil; gerçekte ne olup bittiğine dair zerrece bir fikirleri mevcut değil

Peki ne yapmak, nasıl bir siyaset takip etmek lazım? Amerika’dan başlayarak, Silikon Vadisi başta olmak üzere, bütün unsurlarıyla medyayı dallarıyla, budaklarıyla ve kökleriyle bir vuruşta paramparça etmek lâzım. Bunun fikrini, siyasetini geliştirmek ve bu stratejik plan içinde olmak… Bunu şunun için söyledim, bunun ilk yapılması gereken yer zaten bu işin merkezi olmalıydı. Bu mânâda Trump bir adım attı ama, önemli bir adım… Bu adım, nasıl yapılacağı herkesin kendi hesabı içinde olarak cesaretlendirilmeli…  Şimdi bu nerelere kıvrılır, devamı nasıl gelir, bilmiyoruz. Ama bir adım atıldı. Takip edip göreceğiz… Ve düşmanı tespit ederken ne kadar doğru bir adım attığı, daha sonraki ve hâlen devam eden gelişmelerle de meydana çıktı. Bu mevzu şuurlaştırılmadan yapılacak hiçbir şey yok. İnsanların ilk önce bunu şuurlaştırması lâzım ve medyanın bu YALANCI karakterinin nelere sebebiyet verdiğini iyi anlaması lâzım. Televizyonda ne pompalanıyorsa ona göre yaşıyorsun. Çünkü adamın söylediği, istediği bu. Meselâ pompalananlara bak, hatırlarsın, bu KurtlarVadisi dizisinde adam ölüyor, gazeteye ilân veriyorlar. Kanuni-Hürrem’i anlatandizi, “Muhteşem Yüzyıl”, dizide şehzade Mustafa katledildikten sonra, millet şehzade Mustafa’nın mezarına gitmeye başladı. Adam uyduruk bir tarihi dizi seyrederken televizyonun karşısında kılıç sallıyor, inanılır gibi değil!.. İnsanlar televizyondan yönlendiriliyor. Oradan ne çıkarsa onu yapacak. Bugün bak “pandemi”yle ilgili. Adam reklam vermiş, kamu reklamı, kamu ilânı, adamın ağzından baloncuklar çıkıyor.  Sokaklarda insanlar maske takmayanları linç etmeye kalkıyor… İstedikleri tam da buydu zaten: “Yeni normal”e uymayanlara, uyanlar tarafından sokaklarda nefes aldırılmayacak; muhbir düzeninin farklı işleyişi… Virüs öyle bir şey değil ki… Öyle zannediliyor. Bu dünya çapında “pandemi”, insanları tekleştirmeye, insanları dayanışmadan uzaklaştırmaya yönelik olarak kullanılıyor. Aptal kutusundan –televizyon- yönlendirilenler sokaklarda maske takmayanlara saldırıyor… Bunu yapabilmek için de ilk iş herkesin bir virüs olduğu algısını kafalara oturtmak. Maske taktırmaktan gaye de bu zaten. Herkes birbirini virüs olarak görmeye başladıktan sonra çocuk anasının babasının elini öpemiyor, ana-baba çocukların kendilerini ziyaret etmesini istemiyor!.. Sahi bu ara, grip ve soğuk algınlığına sebebiyet veren virüsler “covid19” gelince tatile mi çıktılar?!.

AYNI DÜZENİN “YENİ NORMAL”İ

Şimdi bakıyorsun, Almanya’da ne uygulanıyorsa Türkiye’de birebir aynısı uygulanıyor… Biz farklı toplumlarız. 1400 yıldan beri oluşmuş bizim alışkanlıklarımız var. Sen bu alışkanlıkları yıkıp, bir gecede yerine ne koyacaksın, neye göre neyin alışkanlıklarını koyacaksın?!. Camide 1400 yılda oluşmuş saf düzeninin “yeni normal”i nedir? Saflar aralık olunca şeytan gezerdi hani aramızda? Şu ân saflarımızı elimizden geldiği kadar aralık bırakmamızı isteyenler kimin düzenine hizmet ediyor? Bunlar sadece birkaç misâl… “Yeni normal” dedikleri hangi inancın, hangi ideolojinin ve hangi hayat tarzının normali? Kimin için yeni normal? “Yeni normal” denilen düzen, Batı ve Batılı için değil, bizim için “yeni”, onların bizim insanımıza zorla dayattıkları eski düzenlerinin “yeni” kelimesiyle kodladıkları düzenleri… Hangi ideolojinin, hangi fikrin alışkanlıklarını dayatıyorsun? Şimdi, bahsedilen bu virüsle, “pandemi”yle mücadele stratejisi Batı’da belirlendiğine göre, ortaya çıkacak alışkanlıklar da yine o Batı sistemine ait alışkanlıklar olacak, öyle değil mi? “Pandemi”den korunalım diye tedbir alırken, İslâm’dan biraz daha uzaklaşacaksın, uzaklaşıyorsun. Ama diğer taraftan da en çok Allah’tan, Peygamber’den, dinden bahsedilen dönemdeyiz. İnsan şuna hayret etmez mi; ülke ne kadar İslâmlaşıyorsa(!) o kadar da namussuzluk arttı, yalancılık artıyor! Bunda bir gariplik yok mu? Garip bir durum var. Ama bizim için garip olmamalı. Çünkü tâ 90’lardan beri, bu küreselleşmeyle, “Yeni Dünya Düzeni”yle Büyük Doğu coğrafyasına  pompalanan Ilımlı İslâm’ın misyonu buydu zaten. Şimdi o misyon, işte Neo Osmanlıcılık filân, geldiğimiz nokta da “fikrî iktidarımız yok!” noktası. Peki elimize ne geçti, elimizde kalan ne? Yanılmıyorsam Troçki‘nin sözüdür; “Siyasette söylenen bir yalan veya bir hata düzeltilmezse kitlelere kültür olarak yansır!” diyor. Şimdi ne oldu son yirmi yıldan beri? İşte inşaatçılık, yalancılık, hırsızlık, bilmem ne filan… Toplumda bir kültür oluşturdu, kültür hâline geldi. “Bunları yapmadan işini yürütemezsin.” Yani, “Benim memurum işini bilir!”den başlayan “Yeni Dünya Düzeni”, “Günâh işleme özgürlüğümüz vardır!”a dayanan BOP’un neticesi, insanımızın bu günkü hâlinin oluşmasında birinci etken oldu. Bu da iki insan tipini karşı karşıya getirdi. Siyasetler üstü, kesimler üstü iki insan tipi

Biri, işte demin söyledim, “bırakınız çalsınlar, bırakınız çırpsınlar!” ideolojisi, diğeri de fedakârlığı ve dayanışmayı savunup, “biz bunları kabul etmiyoruz!” diyen, evine sahip çıkan, cinsiyetine sahip çıkan, dinine, namusuna, ahlâkına sahip çıkan DEVRİMCİ insan tipi. Bu açıdan bakıldığında “devrim” ve “devrimcilik” kavramları hiç bu kadar stratejik olmamıştı…

HEP BERABER GÖRECEĞİZ NELER OLACAĞINI

Bugün Amerika’daki mücadele de Avrupa’daki mücadele de budur aslında. Ve bunun sokaklara yayılmasının sebebi de mevcut düzeni ellerinde tutanlar, düzenin işleyişini sağlayan bu insanlar, kendilerinin sınırlarını çizdiği “demokrasi” dairesi içinde artık bu düzenlerinin değişmesine izin vermeyecek olmalarından kaynaklanıyor. İşte Trump’a nasıl engel çıkardılar değil mi? Trump da bir kapitalist! Trump da burjuva! O yapı içerisinden gelme ama aykırı olduğun zaman… Çünkü kendi düzenlerini tadil edecek bir fikirleri yok artık. Az önce de söylediğim gibi ortak düşman olarak ideolojik ve siyasi olarak ortaya koyabilecekleri bir şey kalmadı, onun için de bu Liberal çapulcu çete işbirlikçilerle beraber bütün dünyada hiçbir ideolojik tartışmaya giremiyorlar. Her tür ideolojik tartışmadan uzak kalmaya çalışıyorlar. Her türlü ideolojik tartışmayı manipüle etmeye, sulandırmaya çalışıyorlar. Bu mânâda baktığımda, Amerika’daki hadiselerle alâkalı olarak söylüyorum, bazılarına çok iddialı gelebilir ama, Amerika’daki mücadelenin sonucu, bence insanlığın geleceğini belirleyecek. Dolayısıyla da Amerika’daki mücadele, Trump’ı karikatürleştirerek, oradan ana akım medyanın ürettiği başka yalanları kullanarak çözülmesi, önemsizleştirilmesi mümkün değil. Haliyle buradaki insanların dikkat etmesi lâzım.

Burada daşunu görüyoruz, adam -hem de “muhalif”- Tayyip Erdoğan’la Trump arasında benzerlik kuruyor. Bu Tayyip Erdoğan’ın işine yarar, elini ovuşturuyordur. Aynı hata Saddam ve Kaddafi mevzuunda da yapılıyor, bu hatayı yapanlar yukarıda bahsettiğim muhalefet sınıfına girenlerdir. Buradaki muhalefet sözde Twitter’ın, Youtube’un diğer “sosyal” medya şeylerinin Trump’a koyduğu sansürü destekliyor, o zaman sen “Tayyip Erdoğanrejimi sansür uyguluyor” diye niye şikâyet ediyorsun?! Bu nasıl bir siyasettir, bu nasıl bir anlayıştır? Böyle politika mı olur? Böyle ahlâki tavır mı olur? İnsanlık saldırı altında!.. Bak oradaki hareketle ilgili buraya çok sağlıklı bilgiler gelmiyor. O insanlar da kendilerini ifâde edecek yeni zeminler oluşturuyorlar, siteleri var. Kendilerini anlatıyorlar. İnsanlık için diyorlar, bak “insanlık” için. “Onur için, haysiyet için, Hristiyanlar için ve Hristiyan olmayanlar için mücadele ediyoruz.” Amerika’nın yarısından bahsediyor, yarısından da fazlasından. “Darbeci” diyorsun, darbeyi yapan karşı taraf,2016’dan beri darbe yapıyor Trump’a. Şu ân bütün dünya seçimlerde küreselci çetenin kaç türlü hile yaptığının hepsini biliyor. Bizim burada konuşulmuyor bu mevzular.

Bizim burası ile ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum ama. Buradaki mevcut iktidarın tavrı ne olur? Bugünkü tavrı ne ise o olur. Kim güçlüyse onun tarafında olur. Avrupa Birliği ile olan ilişkiler, “yönümüz Avrupa” demek, işte İsrail ile olan şey hepsi bununla alakalı. Avrupa Birliği zaten küreselci, Amerika’nın birinci müttefiki. Stratejik müttefiki. İsrail’le ilişkiler malum… Burada, Trump’ın açtığı alanda “anti-Amerikancı” tavır sergileniyordu. Şimdi hep beraber göreceğiz ne olacağını.

DEVAM EDECEK…

ALİ OSMAN ZOR’LA SOHBET/RÖPORTAJ: DEVRİM ÇAPINDA, NE YAPACAĞINI BİLEN KADRO İHTİYACI DEVAM EDİYOR

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: