“AYA GİTMEK HÜNER DEĞİL” İSLÂM’I YENİLEMEK – Necip Fazıl KISAKÜREK

İSLÂM’I YENİLEMEK
(İdeolocya Örgüsü’ne Ek – Akıncı Güç (İBDA) Kadrosuna İthaf)

Necip Fazıl

Takdim: Üstad Necip Fazıl’ın, 1975’te GÖLGE ilk çıkışının ardından 1979’da Akıncı Güç olarak meydana çıkan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na ithaf ettiği ve İdeolocya Örgüsü’ne Ek olarak kaleme aldığı “İslâm’ı Yenilemek” başlıklı yazısını, aya gitmenin konuşulduğu günümüzde, zaman ve iş ölçüsü tutturulmadan yapılacak işlerin mücadelenin müspet gelişimine vereceği zararı göstermesi, zaman ve iş ölçüsü olmayan yerde yapılan işlerin beyhudeliğini göstermesi bakımından bir kez daha paylaşıyoruz. Zaman ve iş ölçüsü olmayan yerde, iş yapmak adına yapılanlar, yapılmasa da olur cinsi işler keyfiyeti dairesine girerken, zaman ve iş ölçüsü olmadan ne yapacağını bilmezlerce bu işler sanki mücadelenin taşıyıcı unsuru gibi ele alınır. Veya, gerçekte ne yapılacağının bilinmediğinden, el yordamıyla yapılanlar, şuurlu bir tercih gibi sunulur ki, bu da mücadele adına zaman, emek ve imkânların boşa savrulması demektir. Aynı zamanda bu yapılanlara bağlanan ümitlerin de boşa çıkması ile mücadele motivasyonunun kaybedilmesi hazin neticesine kapı da aralanmış olunur. Mücadele, her şeyden önce zaman ve iş ölçüsü tutturmak ve bu çerçevede topluluk hakikatini gerçekleştirmeye bakmak demektir.

Sözü Üstad’a, O’nun Kumandan’a yaptığı ithafa bırakalım:

İslâm yenilenmez, anlayışı yenilemek gerekir!

Anlayış mı? Nurun aynadaki aksi… Aynayı yenilemek…

Güneş yenilenemez. Göz yenilenir.

İslâm, başı ve sonu olmayan ebedî yeninin ismi… Ona her an biraz daha nüfuz etmektir ki, yenilik…

“Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır” hadîsindeki sonsuz hikmettir ki, yeninin ve yeniliğin sırrını getirmiştir.

Dâva işte bu mânâda İslâm’ın yeni neslini yuğurmakta…

İslâm’ın en yeni, değiştirilemez ve örnek nesli, Resul eliyle yuğurulan sahabîler…

Sahabilerin ardından “Tâbi”ler bu nesil çizgisini uzatmışsa da onlardan sonra dâva ictimaî planda zaafa uğramış ve büyük ferdî zuhurların çevrelediği mahzun zümrelerden öteye geçilememiştir. Bu tecellide, muhafazası en zor iş olan aşkı kaybetmenin ve kaba akılla yapayalnız dış planda kalmanın neticesi olarak ilahî hikmet aşikâr…

Emevî ve Abbasi devrelerini takip ederek Türk’ün eline geçen İslamî devlet livası, 600 küsur yıllık gerçek devlet hayatının ancak 250 senesinde böyle bir nesle yataklık etmiş, ondan sonra 300 yıl korkunç bir aşk ve üstün anlayıştan yoksunluk çığrına girmiş, 100 küsur senedir de, aynı ham yobaz ve kaba softa idrakinin tersine dönük şekliyle bütün cehdini İslâm’a karşı çıkmakta bulmuştur.

O gün bugündür ki, nesillere kahraman diye tanıtılanlar İslam’dan tiksinmenin fikrî ve fiilî icracıları olmuştur.

İslam’ı, zatından zerre feda etmeden olanca saffet ve asliyetiyle kucaklayabilecek ve nefslerinde yenileyecek nesillerin böylece köküne kibrit suyu dökülmeye başlanınca, din ihtiyacından büsbütün kurtulamayan muvazaacı mizaçlar her tarafta işi reformculuğa dökmüş; ve olduğu gibi bir İslâm yerine, oldurulmak istenildiği tarzda bir İslâm’a kapı açmaya bakılmıştır.

Reformcu, İslâmı şu veya bu görüş ve mezhep lokomotifine bağlamak, onu zatına ve aslına göre değil, şahsî nefsine ve idrakine iliştirmeye kalkmak, böylece çürük gördüğü bir binayı kendince payandalamaya yeltenmek bakımından; İslâm’a cepheden zıt olanlardan daha tehlikelidir; ve İslam’ı kalb ve göz yenilenmesi yoluyla koruyacak olan nesil, cemiyet dairesi içinde kendisine üç düşman tanıyacaktır. Aşksız ham yobaz, duygusuz kâfir, nasibsiz reformcu… Yani ruhu kör nefsinde kabuklaştıran, büsbütün inkar eden ve bu ikisi arasında arabuluculuğuna kalkışan…

İslâm, 500 yıl kılıcını elinde tutan Türkiye’de bozuldu ve her yerde altüst oldu. Bu, ancak Türkiye’de düzelirse her yerde sağlığa kavuşabileceğine ait ilahi bir ihtar…

İslâm’ı yenileyecek olan nesil, bu ruh ve madde felaketleri Türkiye’sinde son ve som, hepçi ve bütüncü tepki halinde zuhur etmekle mükellef…

Bunca zevalin ardından ancak kemâl çığırı açılabilir…

Dört büyük halifenin sırayla şiarları olan merhamet, celadet, edep ve akılda tam ikmalli ve teçhizatlı olarak, 15. İslâm Asrının eşiğinde, İslâm’ı yenilemek dâvasını çözümleyecek nesilden, ana rahmini tekmeleyici sesler duyuluyor. Aya gitmek hüner değil, bu sesleri güneşten duyulacak derecede fikirde ve aksiyonda yükseltmek marifet…

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: