VÂRİDÂT: EL VE DUA – Salih MİRZABEYOĞLU

• “Müslüman’ın kötüyü itmekte ve iyiyi çek mekte üç silâhı vardır: Eli, dili, kalbi… Kalb, ni yet ve irade olarak her iki fiilin de içinde olduğu na göre silâh tektir: Yalnız EL!.. El, yâni fiil, ak siyon, doğrudan doğruya icra vasıtası!”

• “Müslümana, her şeyden önce, üç silâhı da birleştirmiş olarak eliyle hareket etmesi emredil miştir. Onu yapamadığı, yâni eli ve kolunun bağlı olduğu yerde iş dile kalmakta, ağız açmaya bile imkân olmayan yerde de kötüyü kalble reddetmekten başka çare kalmamaktadır. Şu kadar ki, el dururken işi dilde bırakmak, hele kendi kendi sini tecrid edici bir susma ve katlanma seciyesi yalnız kalbden protesto tesellisine sığınmak, İslâm ruhuna asla uymaz!.. Ancak kat’i zor altın da kalındığı zaman işleyecek olan ikinci ve üçün cü fakülteler, iyice bellemek ve kavram ak lâzımdır ki, kıymetçe, mareşal rütbesinde olan ele nisbetle çavuş ve er bile değildir. Üstelik mâzur vaziyetlerde dahi makbul sayılmazlar. He le kat’i zor ve eli işlemekten alıkoyucu sebep bu lunmaksızın, lâftan ve yürekteki duygudan ibaret kalmak, müslümanı küfrün eşiğine kadar sürük leyen bir imân ve ahlâk zaafına kadar varabilir.”

• “Eğrinin gölgesi de eğri… Bunun gibi, küf re rıza göstermek de küfür… Kötülüğü yalnız kalble reddetmekte küfre rıza yoksa da, rıza gös termeye kapı açmak gibi bir şey vardır ve bu hâl, mutlaka sonunda “herkes ne yaparsa yapsın; ba na ne?” demeye, yâni bir nev’i rıza göstermeye gi der.”

• “Her ferd, öz evinde, iş yerinde, her türlü şahsî tasarruf sahalarında bir nevi devlet reisi değil midir?.. İşte müslüman, kendi öz resmî dev letine malik bulunmadığı şartlar altında bile şahsî ve hususî devlet reisliğini göstermek ve tâbi bulunduğu devletin kanunlarına tam ve gerçek bir riayet ölçüsüyle kanunun verdiği müsaade nisbetinde elini kullanmak mükellefiyeti altında dır.”

• “Bizi hapsettikleri camilerde bağdaş kur muş, ellerimizi hâcet dergâhına açmış, kendimiz den geçmiş, dua ediyoruz: “Yârabbi, bu vatanı kâfirlerden kurtar! Yârabbi hergün biraz daha sukut eden ahlâki çöküşümüzü önle! Yârabbi, gençliğimize Senin ve Sevgili’nin aşkını ilhâm et! Yârabbi, asırlardır geçit resimleri bitmeyen Batı taklitçisi sahte kahramanların foyasını meydana çıkar! Yârabbi, Sevgili’nin ümmetine hikmet ve hareket, ilim ve eşyaya hâkimiyet ihsan eyle!”… Bu duayı edip ondaki dileklerden hiçbirinde hisse sahibi olmaksızın, câmi kapılarında pabuç giy mek ve sonra kalabalığa karışmak kadar denî ve şenî bir eda tasavvur edilemez!.. Sen, Allah’tan istediklerinin hangisi üzerinde bir hamle ve te şebbüs sahibisin ki, bu aziz duayı ağzına alabil mek cesaretini gösteriyorsun?”

• “Nice marka müslümanmın duası Al lah’tan, kendisine donunu giydirmesini istemeye kadar varabilecek bir ruh boşluğu içindedir… Al lah’tan, her nefes alışımızda bize nefes alma kud retini vermesi için dua etmiyoruz. Halbuki bu fiil bile duaya muhtaçtır ve topyekûn kâinat, dua üs tünde durmaktadır. Ama duanın sırrında, onu ic rada aramak en ince hikmet noktasıdır.”

• “Müslüman!.. Aynanın karşısına geç ve al nındaki “müslüman” yazısına her ân ihanet hâlinde olup olmadığını düşün!.. Ve duayı icrada ara!”

• Ufuk, “El-Dil-Kalb” başlıklı yazının orta altına, sarp kayalar arası bir yar üstüne kurul muş asma köprü motifi oturtmuş ve tepesine “Ozan” imzasıyla bir ikilik kondurmuş:

—”Artık yalnız işdeyiz; ne lâf, ne izâhtayız!

— Kıldan ince, kılıçtan keskince berzahtayız!”

Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü, C: 5, s: 92, 93, 94

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: