Adı Ne Olursa Olsun, MUSUL IRAK Milli Cephesi’nin Hamlesidir

Adı Ne Olursa Olsun, MUSUL IRAK Milli Cephesi’nin Hamlesidir

Genel Yayın Yönetmenimiz Sayın Ali Osman Zor’un 12 haziran Berat Kandili’nde “Adımlar Dergisi”nde yaptığı konuşma

Arkadaşlar Berat Kandiliniz mübarek olsun…

Üç Ayların başından beri hem Türkiye hem de içinde bulunduğumuz coğrafya çok yoğun gelişmelerle girdi. Son birkaç günden beri, gelişmelerin hızlandığına şahit oluyoruz. En son biliyorsunuz Musul meselesi ile ülkede tansiyon tavan yaptı. Fakat sizinde farkettiğiniz üzere, “oyun içinde oyun” şeklinde tezgahlandı işler… Bizim de kendilerinin sunduğu gibi kabul etmemiz isteniyor. Özellikle burada Amerika’nın, AKP hükümetiyle işbirliği içerisinde bir tezgaha, Türk milletini de ortak etmek istediğini görüyoruz. İnşallah biz bu oyuna gelmeyeceğiz.

Şimdi hem sizin soracaklarınız olabilir, hem benim söyleyeceklerim var. İlk önce kendi söyleyeceklerimi ifade edeyim; meseleye oradan başlayalım.

Malum olduğu üzere 2-3 haftadan beri, Türkiye’nin güneydoğusunda, bir yol kesme olayı ile başlayan bir gerginlik var. Başlıklar halinde söyleyeyim, sonra bunların birbirleriyle ne tür bir  alakası var. Bunlar üzerinde konuşacağız. Yol kesme olayı geldi, “bayrak indirme” hadisesi ile başka bir evreye girdi. Tam insanlar bayrak indirme hadisesinden dolayı, yani böyle bir saldırıdan dolayı, infial içine girmişken, sokaklar hareketlenmişken, birdenbire Musul meselesi çıktı karşımıza.

Şimdi bizim daha önceki toplantılarımızda ve yazılarımızda ifade ettiğimiz şeyi biliyorsunuz, bu hükümetle alakalı. Bu hükümetin işlediği 3 tane suç var ve tarih boyunca da bu üç suç belki hiçbir hükümet ve yönetim tarafından, hiçbir lider tarafından da işlenmedi.

Bunlardan birincisi Irak, Libya, Suriye… 2003 saldırısı ile beraber Irak’ın ne halde olduğu belli ve bu hükümetin Emperyalizm ile birlikte Irak işgalinde aldığı rol belli. Libya, zaten büyük vatan dostu, acı gün dostu, kötü gün dostu Kaddafi’nin yine emperyalist güçlerle işbirliği yapılarak katledilmesi ve Libya topraklarının, Libya ülkesinin paramparça edilmesi.  Arkasından Suriye meselesi. Suriye’nin yerle bir edilip, orada hiç bir şeyin sağlam bırakılmaması.

Bu hükümetin işlediği en büyük suçlardan ikincisi ise, “çözüm süreci” adı altında, ülkemizin bir kısmının bölünmesi sürecini başlatması…

Üçüncü suçu ise tarihte eşine rastlanmayan bir yolsuzluk, hırsızlık olayına karışması.
Dolayısıyla bu üç suçu yan yana koyduğumuzda rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki: Bu hükümet  ve bu hükümetin başı Tayyip Erdoğan, bundan sonra İktidara mahkûm olmuş durumdadır. Yani ne yapıp edip iktidarda kalmak zorunda. Çünkü iktidardan gittiği an bu suç dosyaları onun önüne konulacak. Haliyle iktidarda kalabilmek için de Tayyip Erdoğan’ın bence yapmayacağı hiçbir şey yok. Her şeyi yapabilir.

Yine sizlerin de malumu olduğu üzere, biz burada daha yol kesme olayı olmadan, güneydoğuda gerginlik başlamadan yaptığımız konuşmalarda, sohbetlerde güneydoğuya savaş açabileceğini konuşuyorduk, bundan da muradının bütün Türk Milleti’nin “desteğini” arkasına alarak, Cumhurbaşkanlığı seçimine öyle girmek. Çünkü hiç bir desteği kalmadı bu mânâda, eğer Güneydoğu’ya savaş açsaydı bu bahsettiği “İstiklâl Savaşı” argümanını  onunla desteklemiş olacaktı.

Şimdi bu çerçevede, sözü fazla uzatmayalım ki mesele anlaşılsın. Önce yol kesme olayını şimdilik bir kenara bırakalım. “Bir kenara bırakalım” derken oraya odaklanmadan, o süreç içerisinde gelişen, Diyarbakır’da hava kuvvetleri  üssünden indirilen bayrak olayına gelelim. Sizde biliyorsunuz ki o bahsedilen askeri üs Türkiye’nin hem en güvenlikli, hem de en stratejik üslerinden birisi. Bu üsse bir PKK militanı girdi, bayrak direğinden bayrağı indirdi. Burada bu tür konularda uzman olan bir arkadaşa meseleyi sordum. Bir bayrak direğine bir insan ne kadar zamanda inip çıkar? O da bana bir dakika kadar çıkışı sürer, 30 saniye kadarda inişi sürse bir buçuk dakika dedi. Yani bir buçuk dakikalık bir zamanda, o bayrağın indirilişini oradaki askeri yetkililer seyrettiler. Kıbrıs’taki olayı hatırlıyorsunuz. Kıbrıs’ta da Rumlar bayrak indirmek istemişlerdi, böyle bir teşebbüste bulunmuşlardı, fakat orada ki görevli Türk subayı yapması gerektiği şekilde görevini yapıp o Rum’u bayrak yerine o direkten aşağıya indirmişti. Hepiniz askerliğinizi yaptınız, bayrağı korumakla görevli askerin vazifesi budur. Ne pahasına olursa olsun, o bayrağı orada tutacak!

Şimdi böyle bir olay cereyan etmiş, askeriyenin içerisinde askeri bir saldırı olarak, böyle bir olay cereyan ettikten sonra bu olayın karşılığı nedir? Bu olayın karşılığı hangi güç o bayrağı indirirse, o bayrağa namus diyen gücün, o bayrağı indiren güce karşı savaş açması gerekir. Yani bugün Türk ordusunun, o bayrağı indiren unsurun bağlı olduğu güce, vatan savunması adına savaş açması gerekir. Kime? PKK’ya! Bu bayrak indirme olayının vehametini azaltacak veya o olaya karşı gelecek birinci yol

Bir de ikinci yol var; o bayrağı indiren adam suçunu affettirmesi için o bayrak altında bir düşmana karşı savaşabilir. Yani bugün PKK ya Türk ordusunun bayrağını indirmesinden dolayı Türk ordusu ona savaş açması lazım, yada bu suçunu affettirmek için Türk bayrağı altında, Türk ordusu ile beraber “bir düşman”la savaşması gerekiyor.  Bunu unutmayın, bu bayrak hadisesinde çıkan birinci durum bu.

Şimdi dönelim Musul, Kerkük’e… Musul, Kerkük bilindiği üzere Irak bütünlüğü içerisinde yer alan şehirler. Ve Irak 2003 yılından beri, -ta 1991’den beri aslında- AKP’nin erketeliğinde, Erdoğan’ın desteğiyle, Amerikan işgali altında olan bir müslüman ülke, Irak ve onun büyük lideri, büyük vatansever Saddam Hüseyin, Amerikan işbirlikçileri tarafından şehid edildi! Ülkede 2003 yılından beri  işgal altında, parçalanmaya çalışılıyor. Son 48 saat veya 3 gün içerisinde, birdenbire “bayrak olayı”nın daha tepkileri soğumadan, birdenbire Musul-Kerkük çıktı meydana. Musul olayı daha çok, tabii ki kendi içinde kalmadı, orada Türk diplomatları, Musul konsolosluğunu basan Irak İslam Devrimi militanları -ki bunlar Irak’lılar- bize daha sonra bunları IŞİD’çi diye söylediler hep, böyle öğrendik. IŞİD ismini aldığı süreç belli. Ama bu insanlar 2003 yılından beri ülkelerini işgal eden güce karşı ülkelerini savunan, bu yolla liderlerini şehid veren, can veren, can alan insanlar, bu İŞİD militanları denilen insanlar, bu konuya biraz sonra geleceğiz.

Şimdi bu insanlar Musul’u işgal ederken, Musul’u alırken daha doğrusu, Musul’u fethederken, -dikkat edin!- hiç bir Amerika’lı yok orada, hiç bir Batılı yok. Bugün, dün iyice öğrendik ki Amerika, insan unsurları başta olmak üzere, kendisine ait ne varsa hepsini bölgeden boşaltmış. Yani Irak İslam Devletinin Musul’a doğru yapacağı taarruz daha önceden belli. Belli olduğundan dolayı Amerika tedbirini almış, orada neyi var neyi yoksa hepsini boşaltmış. Peki, Türk Konsolosluğu niye boşaltılmamış? Bizce en önemli soru bu! Türk Konsolosluğu niçin boşaltılmamış?.. Bunun üzerinde duracağız. Ve bu Türk Konsolosluğunun işgal edilmesi, görevlilerin esir alınması dikkat ediyorsanız özellikle Avrupa ve Amerika medyasında, Musul’un Irak İslam Devleti yani IŞİD tarafından alınmasından daha büyük haber olarak sunuluyor. Yani ortada Türk konsolosluğunun niçin boşaltılmadı sorusuyla beraber, bayrağın indirilmesi, Musul’un IŞİD tarafından tekrar ele geçirilmesi, bunların hepsine tekrar baktığımızda zaten ister istemez bir “şey” olduğunu anlıyoruz. Şimdi bu “şey” nedir?

Amerika büyükelçisi, 5 haziran günü Türkiye’de hükümet yetkilileri ile yaptığı toplantıda Suriye’deki ve bölgedeki, İslamcı direniş gruplarını yabancı savaşçı adı altında baş düşman ilan etti. Bu haber gözlerden kaçtı. Daha Musul olayı filan gerçekleşmemişti… Şimdi ortada bazı millici kesimler Amerika-AKP-IŞİD operasyonu olduğunu söylüyorlar. Bir şekilde Amerika ile işbirliği içerisinde hareket ettiğini söylüyorlar. Bir kere bunun bir yanılgı olduğunu söylememiz gerekir. Bu yanılgının sebebi ise bu antiemperyalist ve millici kesimler ve başka anti emperyalist kesimler meseleye Suriye perspektifinden bakıyorlar. Suriye perspektifinden baktıklarından dolayı da, ister istemez bu yanılgı içine girebiliyorlar. Halbuki mesele Suriye merkezinden bakmak değildir. Burada söz konusu olan ülke Irak’tır. Dolayısıyla meseleye Irak’tan bakmak gerekir, Irak’tan meseleye baktığımız zamanda da Irak İslam Devleti denilen örgütün 2003 işgalinden beri Irak’ta İşgalcilere ve işbirlikçilerine karşı direnen bir örgüt olduğu karşımıza çıkıyor. Haliyle de Suriye üzerinde yapılan tahliller, Suriye Üzerinde yapılan analizler Irak’a geldiğinde pek uymuyor. Kaldı ki Irak İslam Devleti’nin Suriye’de ki pozisyonuna baktığınızda, Suriye’de ki pozisyonu da aslında söylendiği gibi net değil. Burada önümde aldığım bazı notlar var. Mesela Irak  hükümeti, Maliki hükümeti, Irak İslam Devleti hakkında, yani IŞİD hakkında “Esad’la işbirliği içerisinde olduğu”nu iddia ediyor. Yine başka bir yazıda şöyle bir ifade var; “Esad’a karşı savaşan Nusra’nın (biliyorsunuz EL-Kaide’ye bağlı örgüt) ele geçirdiği mevziileri daha sonra IŞİD ele geçiriyor, ele geçirdikten sonra da o mevziiyi tekrar Suriye devletine terk ediyor”. Şimdi toptancı bir mantıkla gidildiği için bugüne kadar, sanki orada ki bütün unsurların -kaldı ki IŞİD El-Kaide’den de ayrılmıştır- aynı olduğu havası veriliyor. Biliyorsunuz burdaki konuşmalarımızda özellikle AKP’ye yakın yandaş medyanın, bir takım İslamcı grupların IŞİD’i şeytanlaştırma operasyonu içerisinde olduklarını ve buna da dikkat etmemiz gerektiğini beyan etmiştim.

Bugün geldiğimiz nokta itibari ile ise bu şeytanlaştırma operasyonunun sebebini biraz daha anlayabiliyoruz. Amerika-AKP-PKK -Barzani-PYD ittifakıİran’ı da katabilirsiniz– orada bir plan içerisinde bulunurken, ortak düşman olarak da Irak’ın bütünlüğünü savunan, 2003’den beri Amerikan işgaline karşı direnen Irak’lı unsurları, ki IŞİD bunlardan birisi, Irak İslam Devleti en önemlilerinden birisi, onu ortak düşman noktasına yerleştiriyorlar. Buradaki gaye ne? Ha bir de şunun anlaşılması lazım; Irak İslam Devleti’nin Musul’a gelişinin kendi inisiyatifiyle olmasıyla, Amerika’nın önleyemediği bu hareketi kullanmaya çalışmasını birbirine karıştırmamak lazım. Bugün Amerika ve müttefikleri önleyemedikleri bu hareketin, önleyemedikleri taarruzun üzerinden kendi politikalarını yürütmeye çalışıyorlar. Kendi çıkarları doğrultusunda bunu yürütmeye çalışıyorlar.

Peki, burada onların menfaati nedir?

Birincisi; zaten Irak’ın bölünmesi! Irak’ın “Kürt bölgesi” denilen bölgenin Irak’tan koparılıp, Amerikan kontrolünde özerk bir yapı oluşturulması. Buna Bağımsız Kürt Devleti de diyebilirsiniz.

Şimdi buradan Türkiye’den devam ettiğimizde, olaya baktığımızda ise, tekrar “Bayrak Olayı”na dönelim, “bayrak olayı”nı unutmayın sakın! Biliyorsunuz hem Abdullah Öcalan, hem PKK üst yönetimi bunun bir provakasyon olduğunu açıkladılar, kabul etmiyorlar olayı ama olay oldu! Bunun muhakkak bir karşılığı olmalı!

Şimdi buradan Türkiye’den mevzuya tekrar baktığımızda, değerlendirdiğimizde, görülüyor ki AKP hükümeti PKK’yı düşman almayacak… Çünkü düşman alsaydı hemen onun karşılığını vermesi gerekiyordu. O zaman hesap bayrağı indirenleri, aynı bayrak altında bir düşmana karşı savaştırmak. Bu şekilde de bayrağı indireni meşrulaştırmak. Türk milletinin nazarında, Anadolu’nun nazarında bayrağı indirenlere bir meşruiyet kazandırmak. Bu meşruiyet içerisinde de “çözüm süreci” denilen süreci hedefine ulaştırmak. Buradan baktığımızda da Türkiye’de ki bir “özerk Kürt bölgesi” ile, Irak’ta ki bir “özerk Kürt bölgesi”nin birleştirilmesi, kurulması söz konusudur. Nihai eylem olarak da bir Türk-Kürt Federasyonu söz konusudur. Yine bu Uluslararası politikalar doğrultusunda. Burada da bunu yapabilmek için Irak’ın bölünmesi gerekir.

Şimdi PYD’nin açıklamasını biliyorsunuz. “Suriye’de, IŞİD’e karşı savaşacağız” dedi Barzani’nin yanında . Suriye’de ki PYD’nin Irak’ta Barzani’nin yanında IŞİD’e karşı savaşacağını söyledi. Barzani şu an orada tedbirler alıyor, Irak için Türkiye, AKP hükümeti zaten NATO’yu toplantıya çağırdı. Amerika olayı zaten şiddetle kınıyor, henüz şiddetle kınıyor… Burada Türkiye’nin NATO’yu toplantıya çağırmasından da anlaşılıyor ki, Amerika bölgeye kendisi müdahale etmeyecek, edemeyecek… Fakat Türk Ordusu’nun NATO kalkanı, NATO kisvesi altında Irak’a sokma planı olduğunu biz şu an görüyoruz. Bunu yaparken de, -biraz dağınık dağınık gidiyorum ama konuşmanın bütünlüğü içerisinde mevzuların anlaşılacağını ümit ediyorum- bunu yaparken de yine Türk bayrağını indiren gücü Türk bayrağı altında savaştırması söz konusu. Ama şöyle bir sorun çıkıyor, Türk bayrağının indirilmesinde dolayı infiale uğrayan millici unsurlarla, Türk bayrağını indireni nasıl yan yana getireceksin?

İşte arkadaşlar; Musul-Kerkük dediğimiz bölge de tam burada devreye giriyor. Dikkat ediyorsanız  şu an belli başlı çevreler, özellikle hükümet çevreleri 1926 Ankara Antlaşması’ndan bahsediyorlar. Yani Musul-Kerkük’ün Irak’a bırakıldığı anlaşmadan. Bu anlaşmayı hatırlayalım; Bu anlaşmada Irak bütünlüğü sağlandığı müddet içerisinde Musul-Kerkük Irak’a bırakılmıştır. Yani bütünlük bozulduğu zaman Türkiye’nin o anlaşmadan doğan hakkı olarak Musul-Kerkük’ü alabileceği söyleniyor. Zaten böyle bir hedef doğrultusunda da, biliyorsunuz Türkiye’de milliyetçi duygular harekete geçirilip, bayrağı indiren unsurla, bayrağın göndere çekili kalmasını savunan unsuru Musul-Kerkük hedefi doğrultusunda yan yana getirmiş olacaklar.

Burada bunu savunan çevrelere şunu sormak lazım:

Madem öyleydi 2003’den beri sen Irak’ı neden parçaladın? Kim böldü Irak’ı? Irak’a Amerikan işgaline kim destek verdi? “Tezkereye hayır demek bana hayır demektir” diye kim söyledi? “Kadın ve erkek Amerikan askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmesi için dua ediyorum” diyen kimdi? Saddam’a “çek git” diyen kimdi? Saddam’ın boğazındaki ipi oraya gönderen kimdi? Haliyle burada ki samimiyetsizliğe özellikle millici unsurların çok dikkat etmesi gerekir, burada oyuna gelmemek gerekir. Burada ki hedef Musul-Kerkük’ü  Irak bütünlüğünden koparıp, bir Türk-Kürt Federasyonu  Amerikan politikaları doğrultusunda, bayrağı indirenle, bayrağın gönderde kalmasını savunanları bir araya getirecek bir ortak hedef, hedeften kasıt ne? Daha doğrusu bu hedef doğrultusunda bu insanları, bu kesimlerin bir araya getirildiğinde ne kazanç elde edecek?

Irak’ta söyledik ne olacağını; en başta söylediğimizi hatırlayın; bu hükümet tarihte eşine benzerine rastlanmamış  üç tane suç işledi. Bu suçlardan dolayı da iktidarda kalmaya mahkumdur. Dolayısıyla bu mahkumiyetini bu ittifak içerisinde yürütmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de tekrar seçilecek. Yani hangi şartta olursa olsun bu hükümetin tek hedefi, Başbakan’ın tek hedefi, iktidarda kalmak! Bir savaşa da mal olsa… Bunu ilk önce biliyorsunuz Suriye üzerinde denemişlerdi, ama Suriye mevzuunda çok güçlü bir toplumsal muhalefet olduğundan dolayı oradan geri adım attılar. Ama bu Irak olayından, Musul-Kerkük olayından emin olabilirsiniz ki, bir hedefde yine Suriye’ye doğru sarkmak. Şimdi bazı çevreler Maliki hükümetinin Suriye’de Esad’la işbirliği içerisinde, Esad’a destek verdiğinden dolayı, burada da şey olarak algılıyorlar; Maliki hükümeti tarafından mevzuya baktıklarından dolayı da IŞİD veya orada ki Irak İslam Devleti veya diğer ıraklı emperyalizme karşı mücadele eden diğer ıraklı unsurlar hakkında bizce yanlış kanılara varıyorlar. Yanlış değerlendirmeler yapıyorlar. Çünkü mesele Irak’ın bütünlüğü açısından bakmak. Nasıl ki Suriye’de, Suriye’nin bütünlüğü açısından bakılıyorsa , Irak’ta da Irak’ın bütünlüğü açısından bakmak; birincisi bu.

İkincisi, Suriye’de ki ÖSO-El Nusra gibi hareketleriyle, Irak İslam Devleti gibi hareketleri ayırmak gerekir. Çünkü Irak İslam Devleti hareketi güdücüleri, liderlerine baktığınız zaman bile zaten belli oluyor. Bir çok Irak lideri şehid olmuş, liderleri ıraklı, Baas geleneğinden gelme, Irak ordusunda subay. İşte bugün Musul valisi, atanan Musul valisi Saddam’ın ordusunda albay rütbeli bir komutan. Dolayısıyla bu yanılgıyı düzeltmek lazım. Üçüncüsü burada biz bir mezhep taassubu görüyoruz. Mesela bizler Hizbullah İsrail’le  savaşırken hiç bir komplekse kapılmadan Hizbullah’ı destekliyoruz. Niye? Çünkü orada İsrail’e karşı bir mücadele veriyor. Dolayısıyla biz bu Şii’dir demeden doğrudan doğruya hemen destekliyoruz. Şimdi işe Suriye zaviyesinden bakıldığında da maalesef ki bazı çevrelerin -ki biz bunu daha önceden de uyarmıştık- bir alevi yobazlığının etkisi altında kaldığını görüyoruz. Nasıl ki Sünni yobazlığı etkisi altında kalarak, Irak işgaline Amerika yanında tavır koyuyor bir çok kendisine Sünni diyen insanlar; bugün de Irak bağlamından bakıldığında antiemperyalist iddiadayken, mesele Irak’a geldiğinde aslında Amerika ile yan yana düşüyor olabilirsin. Yani bu tehlikeye dikkat edilmesi gerekiyor. Mesele IŞİD tarafından bakıldığında, Suriye’de ki IŞİD tarafından bakıldığında ki, Suriye’de ki IŞİD; bizim araştırmalarımız, aldığımız bilgiler o doğrultuda, El-Nusra gibi hareket eden bir örgüt değil bir kere.

DEVRİM ŞARTLARI

Bir takım antiemperyalist ve millici duruş sergileyen kesimlerin, ümit ediyoruz ki bu mevzuyu tekrar değerlendirip, bu yanılgıdan bir an önce kurtulurlar. En azından saldırının, mevcut duruma saldıran açısından bakmaları gerekir. Saldıran açısından bakıldığında zaten fotoğraf biraz daha net çıkıyor meydana.

Şu da bir kere unutulmamalı özellikle son 2 seneden beri Türkiye’nin sokaklarında devrim kokusu var, devrim havası var. Haziran ayaklanmasıyla ki,  buna “gezi olayları” da deniyor… Gezi olaylarıyla en üst seviyeye çıkan ve daha sonra ki süreçte de devam eden, bayrak olayı ile zirve yapan  bir öfke var sokaklarda. Şimdi bu tabii ki iktidar sahipleri tarafından analiz ediliyor, görülüyor. Bu öfkenin bir şekilde bir yere kanalize edilmesi gerekiyor. Ve öyle bir kananize edilmeli ki mesela orada bayrak indirenlere karşı bir anda düşmanlıkta gitsin, bayrak indirenler meşrulaş sın da onların meşruiyeti de sağlansın ve Barzani’nin Irak’ı bölenlerin meşruiyeti de sağlansın ve Amerika’nın politikaları da öngörüldüğü gibi görülsün ve en önemlisi de AKP iktidarını devam ettirsin. Onun içinde en iyi yol  Musul mevzusu. Musul’da girilecek bir savaşta bu dediğimiz öfke olduğu gibi Musul’a aktarılacak, Musul’a akıtılacak; ve tekrar bahsettiğimiz bu BOP’çu iktidar, Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanı olan bu iktidar, iktidarına devam edecektir.

Halbuki bunu yapmazlarsa olacak olan ney onu da söyleyeyim…  Mesela bayrağı indirenler açısından bakıldığında bayrağa tepki gösterecek olanlar için, bu olaya tepki gösterecekler için düşünün sorumlu olarak AKP-PKK’yı görüyorlar, AKP-PKK’nın arkasında da Amerika’yı görüyorlar  zaten bunların AKP büroları, PKK büroları, Amerikan üsleri hepsi hepsi açık hedef bunların. Türkiye’de devrim patladığı zaman bunların hepsi açık hedef. Ve bunlar Türkiye’de savaşı istemiyorlar. Türkiye’de bu savaşı istemediklerinde dolayı bu savaşı Musul-Kerkük’e kanalize etmek istiyorlar, buna çok dikkat etmeniz lazım ve her yerde, her bulunduğumuz ortamda da bizim bu oyuna gelmeyeceğimizi deklare etmemiz lazım.

Halbuki burada devrim şartları vardır, bu hükümet Amerikancı- Hristyan-Yahudi-batı dünyasının çıkarları için, çıkarlarına aracılık eden bir hükümettir ve bu hükümetin de miadı dolmuştur. Aldatmayla iş gören bu hükümetin artık aldatacak konusu kalmamıştır, zaten aldatacak malzemesi kalmadığından dolayı da böyle bir savaş tezgahlanıyor. bu savaş tezgahlanırken de, Türk büyükelçiliği boşaltılmıyor, bunların elinde rehin bırakılıyor, oradan da şimdi biz bunları nasıl kurtaracağız, ne yapacağız  diye toplantılar yapılıyor. Şu sorulabilir; Peki IŞİD Türk Diplomatları rehin alarak böyle bir oyuna gelmiş olmuyor mu? Benim açımdan olmuyor… Bazı şeylerin izahı çok karmaşık değildir, basittir. Irak İslam Devleti’nin 2003 yılından beri gelişine baktığımızda hepimiz biliyoruz ki çok meydan okuyucu bir örgüt, gemileri yakmış bir örgüt, dolayısıyla Konsolosluktaki diplomatları esir alarak da benim açımdan meydan okuyor  “Eğer maçan yiyiyorsa buraya gel diyor”. Yani herşeyi Amerika’ya bağlama hastalığından da kurtulmak lazım. İşin böyle de bir tarafı var. Bunu diyenlere özellikle Kürtçü kanattan bu söylenirse bizim onlara şunu söylememiz gerekir; Yıllarda beri özellikle Uğur Mumcu biliyorsunuz, MİT ve PKK ilişkisini yazdı hep. PKK’yı MİT kurdurdu, Abdullah Öcalan’ın MİT’le şöyle ilişkisi var gibi. Evet, vardı bu ilişki ama MİT mi Abdullah Öcalan’ı kullandı, Abdullah Öcalan mı MİT’i kullandı? Tartışmalar orada başladı.

İşte az önce mevzu araya gidiyordu, AKP IŞİD’i destekliyor! Şimdi acaba Suriye’de, AKP Irak İslam Devleti’ni mi destekledi, yoksa Irak İslam Devleti ben Suriye rejimi ile savaşıyorum filan diye genel, özellikle burada ki bazı AKP’ye yakın, onunla içi içe çalışan uluslararası örgütlerin gönderdiği yardımlara el mi koyuyordu Irak İslam Devleti?

Yani Irak İslam Devleti’nin yapısına baktığımızda özellikle Musul’un tekrar ele geçirilmesine, çok rahat ortada bir devlet aklının olduğunu görüyoruz. Yani klasik çapulcu bir örgütlenmeden bahsetmiyoruz burada. Profesörler, albaylar, komutanlar örgütün güdücü kadrolarına baktığınızda zaten Irak  devletinden gelen bir devlet aklının hakim olduğu gayet net gözüküyor. Haliyle de girilen ilişkilerde bu tür “sakarlıkların” olması normal. Yani şu kabul edilecek, sen orada Irak İslam Devletini kandırıyorum zannıyla yardımlarda bulunarak, Beşar Esad’ı devirmeye çalışırken aynı örgüt, bahsettiğin örgüt “hı hı tamam tamam” diyerek, ben yıkıyorum filan diyerek seni kandırıp gönderdiğin yardımlara el koymuş olabilir. Ve daha sonra ki devam eden süreçte yine bakıyoruz ki, demek ki bu durum anlaşıldı ki birden bire El-Nusra cici çocuk oldu AKP medyası tarafından, ama Irak İslam Devleti ise şeytanlaştırıldı. Şeytanlaştırıldıktan sonra da daha Musul’dan önce zaten düşman olarak ilan edilmişti. Şimdi de aynı örgüt toparlandı ve fethederek Irak’a, kendi ülkesine tekrar geldi. Zaten kendi ülkesinde… Ha şu an görüyoruz işte, aslında İzzet İbrahim Ed-Duri de var, Baasçılar da var, bütün örgütler de var filan diye söyleniyor. Tamam bu ortamdan, zaten bu söylenenlerden anlaşılıyor ki bu hareket, bu taarruz Irak’lı bir taarruzdur ve adı ne olursa olsun, bakın adı ne olursa olsun, Irak Milli Cephesi’ne ait bir hamledir! Bu hamleye düşman olarak alıp, bu hamleyi ortak düşman kabul edip yapılmak istenen ise az önce anlattıklarım çerçevesinde.

***

Bir şey mi soracaktınız?

 

ORDUNUN ÜST KADEMESİ

– 2003 yılında Süleymaniye’de askerlerimizin başına çuval geçirildi, hükümet o zaman da AKP idi…

– Hatta hükümet demişti “siz Nota’yı müzik notası mı zannediyorsunuz?” Amerika’ya Nota verilmesi…

– Orada verilen tepkiye, daha doğrusu tepkisizliğe karşın bugün, Musul Konsolosluğuna girilmesi üzerine Cumhurbaşkanlığı köşkünden başlayarak devletin bütün üst kadroları toplantı yaptı.

– Tepki açısından baktığında yine olması gereken tepki olmadı… İyi bir konuya temas ettin, Süleymaniye’de ki çuval geçirme olayında da biliyorsunuz buradan “direnmeyin” diye bir emir gitmişti, bayrak direği olayında da müdahale etmeyin diye bir emir gitmiş, konsolosluğu da yine direnmeyin diye orada ki özel time, direnmeyin diye emir gitmiş! Ankara’dan gidiyor emirler… Burada bu mevzuuyla da alakalı bir kaç hususa da değinmek lazım. Şimdi senin orada ki askeri görevin nedir? Bir kere orada sen görevini yapmak zorundasın. Özellikle ordu açısından, ordu mensubu açısından söylüyorum ki  sen burada siyasi iradenin görevini yapmanı engelleyici emrine uymak zorunda değilsin!  Uymaman gerekir! sen görevini yapmalısın! Mesela o bayrak indirildiğinde, senin görevin bayrağı gönderde tutmaktır, sen orada o bayrağı tutacaksın. Çuval geçirildiğinde senin görevin başına çuvalı geçirtmemekti! Gerekirse öleceksin orada, sen bu görevi yerine getireceksin! Konsolosluk demek vatan toprağı demek, vatan toprağını kanının son damlasına kadar savunacaksın! Siyasi irade sana o emri verdi diye, o emri yerine getirmeyeceksin! O emri yerine getirdiğin zaman, görevini yapmamış olursun.
Bu manada baktığınızda daha önce biliyorsunuz, biz ifade ettik ordunun üst kademesi gerçekten vatan hainidir. Yani şuna da dikkat edin, biz orducu bir millet anlayışına sahip bir ideolojinin mensubu olarak Mehmetçik  bizim nazarımızda kutsaldır. ama Mehmetçiğin üst kademesine iliştirilmiş -bu tabirime dikkat edin- NATO’cu zihniyetinde vatan haini olduğunu tespit etmemiz gerekir. Bugün bu vatan hainliği NATO’cu, BOP’çu hükümete tabii olmuş orduyu işgal etmiştir. Nasıl ki, batıcı politikacılar, batılı bürokrasi devleti nasıl işgal ediyorsa, bugün orduda işgal altında dır. Ve size şunu çok net söyleyebilirim kendi adıma bu Musul ve bayrak hadiselerinden sonra şu an ben inanıyorum ki ordunun içerisinde çok büyük bir sıkıntı var ve çatlamak üzere ordu… Buna emin olun. Eğer bugün ordu din, millet, vatan duygusu içerisinde çatlamazsa ordu diye bir şey kalmayacak! Yani şimdi siz mesela şöyle diyebilir misiniz, “ordu ılımlı İslam’ın emrinde olsun”?  Bunu kabul edebilir misiniz? Böyle bir şey kabul edilemez! Ilımlı İslam dediğinizin siyasi muhtevası belli, dolayısıyla ordu doğrudan doğruya gerçek İslam’ın İstiklâl Savaşı veren irade olduğu şuuruyla, Ilımlı İslam karşısında olmak zorunda.  Mesele İslam’sa zaten İslam’ın gerçek temsilcilerinin nerede ve kim oldukları belli. Ordu vatanı korumakla mükellefse ki öyle, ordunun görevi o vatan toprağı… Bakın Kıbrıs diye bir dava kalmadı, Ermenistan diye bir dava kalmadı, Güneydoğu diye bir toprak kalmadı… Peki, şimdi ne kaldı ülkenin sınırları dışına olan Musul-Kerkük diye bir milli dava. Evet, Musul-Kerkük milli dava doğru ama Irak bütünlüğü içerisinde milli dava. Amerikan bayrağı altında, Irak bütünlüğünde koparılacak bir toprak parçası değil. Evet, bir federasyon gerekir ama Türkiye-Irak Federasyonu gerekirdi. Irak-Türkiye-Suriye Federasyonu gerekirdi. Şimdi doğrular altında, doğruları söyleyerek, doğruları kılıf yaparak o kılıf altında yürütülen, yürütülmek istenen politikalara bizim dikkat etmemiz lazım. Ve bu oyunlara gelmemek gerekir.

 

MALİKİ HÜKÜMETİ

Burada mevzu ilerlediğinden mesela Maliki hükümeti Esad’ı destekliyor, işte orada Maliki hükümetine karşı ne olur filan? Bu söylenen doğru bile olsa, Maliki hükümeti antiemperyalist bir tavır sergiliyor bile olsa son tahlilde şudur arkadaşlar; İktidarı almaya hak kazanmış bir hareket diğer dengeleri düşünmeden iktidarı alacaktır. O duruma gelmiş bir harekete zaten sen engel olamazsın. Zaten alacaktır, kaldı ki Maliki hükümetinin Esad, Suriye konusunda koyduğu tavır bir tarafa, Iraktaki  konumu belli. Irak’ta ülke içinde yaptığı uygulamaları, 2003’ten işgalden bu yana, göreve geldiği andan bu yana Irak bütünlüğünü sağlayıcı bir politika geliştiremedi Maliki hükümeti. Geliştirebilseydi eğer ha biz o zaman o bütünlüğü kabul eden taraflar açısından, mesela bütün unsurlar bunu kabul etmiş olsa  Maliki hükümeti politikasını geliştirmiş olsalar, biz Maliki hükümetini desteklerdik. Anladınız değil mi? Ama şu gerçeği de göz ardı etmiyoruz, tabii ki Maliki hükümeti üzerinden Suriye’ye bir hamle yapılacak mı? Hepsi ihtimal dahilinde, yapılabilir. Burada Suriye zayıflatılarak yine bir hamle yapılabilir, Suriye’ye girilebilir. Zaten bunlar olduktan sonra işin içine Rusya girer, İran girer, İsrail girer ondan sonrasını bence zaten çok tahlil etmeye gerek yok, çünkü dananın kuyruğu kopar, Allah ne dediyse o olacaktır ondan sonra. O Çapta bir şey gelir ki, O çapta bir savaş başladıktan sonra artık neticeyi beklemekten başka yol kalmaz. Ama bizim bu Musul çerçevesinde gördüğümüz şey budur ve bu oyunlara “Adımlar” olarak biz gelmeyeceğiz, gelmememiz gerekir. Bayrak indirenle, bayrağın indirilmesine karşı çıkanı aynı safa alıp Amerikan politikaları doğrultusunda ve kendi iktidarı için, komşu ülkenin bölünmesi hedefinde kullanılmak isteniyor. Halbuki burada bayrak inmiş, sen bayrağı indirene bir şey de bakalım. Bir şey demedin. Dolayısıyla burada bayrağın indirilmesiyle güçlü bir provokasyon olduğu destekli; Çünkü her iki tarafta bunun provokasyon olduğunu deklare ediyor. Peki, bu provakasyondan gaye ne? Zaten çözüm süreci filan tıkandı diyorlardı. Çözüm süreci ile elde edilmek istenen netice veya hedef  bu şekilde meşrulaştırılmış olacak, bu meşrulaştırma Musul’a karşı millici unsurları, ki Irak İslam Devleti de bunun içindedir. Irak İslam Devleti’ni ortak düşman görerek bahsettiğimiz hedeflerine ulaşmak istiyorlar.

 

NETİCE…

Burada Irak İslam Devleti’nin üzerinden, İşte Amerikancı, İşte Selefi, bilmem vehhabi filan diye yapılacak şeylerin şu aşamada biz hepsinin karşısındayız, öyle bir değerlendirmemiz yok, biz saldırgan açısından mevzuya bakıyoruz. Irak İslam Devleti saldırgan değil, bizzat vatanını saldırgana karşı koruyan bir yapı olduğu zaten karşımıza çıkıyor. Zerkavi başta olmak üzere onlarca liderini şehid vermişler ve şu an ki liderleri önümde duruyor zaten. liderlerine baktığımızda Ebu Bekir Bağdadi, Ebu Ayvan El Iraki, Ebu Ahmed El Alvani, Ebu Abdurrahman El Vidavi, Hacı Bekir diye devam ediyor. Bunların hepsi Iraklı, kimi ırak ordusunda subay,  kimi profesör… Yani yabancı unsur filan yok burada. Ha Irak ordusu bu örgüt içerisinde ki yabancı savaşçılar… Olabilir, çünkü hatırlarsanız 2003 işgali başlarken Irak televizyonları dışardan direnişe katılan yabancıların görüntülerini yayınlıyorlardı. Bu yabancı savaşçıların bir çoğu savaşa devam etti ve orada kaldı, evlendi, çocukları oldu v.s. ve şu an oranın milli unsurları, Iraklı olanlara baktığınızda bunların babaları savaş içerisinde bir çoğu şehit olmuş, o savaş içerisinde yetişmiş insanlar. Haliyle ortada bir provakasyon var, bu provakasyon büyük bir provakasyon ve bu oyuna gelmemek lazım. Tekrar etmek gerekirse Amerika’nın engel olamadığı bir hamleye, engel olamadığı bir gelişmeyi kendi politikaları açısında kullanmaya çalışması, hamleyi amerikancı yapmaz. o hamleyi Amerikancı yapmaz buna çok dikat etmek lazım, mevzuya Suriye üzerinden bakmamak lazım, Suriye üzerinden bakılsa dahi yanlış netice. Irak’ın bütünlüğü açısından bakmak lazım, gerçek antiemperyalist mücadele açısından bakmak lazım. Yani diyalektiklerin çelmesini aşarak bir üste çıkabilmek gerekir. Burada bütün unsurların millici, vatansever inanan bütün unsurların bu noktada çok dikkatli olmaları lazım. Bizim “Adımlar” olarak görüşümüz budur, bu hamleyi ismi adı ne olursa olsun, kim ne derse desin biz Irak Milli Cephesinin bir hamlesi olarak değerlendiriyoruz. Bunu da herkesin böyle bilmesi gerekir. Bu 1926 Ankara anlaşmasıyla meydana çıkarılmak istenen, oluşturulmak istenen havada şunu söyleyebiliriz ki Atatürkçü lerde kullanılacak, bir kısım Atatürkçü ler. Ataürk’ün zaten vasiyeti böyleydi Musul alınsın v.s. v.s. o vasiyetin nerede olduğunu da daha hiç görmedik onu da söyleyeyim. Yok İsmet İnönü’ye fısıldamış, yok İsmet İnönü Ecevit’e fısıldamış filan diye gider ama yazılı olarak böyle bir vasiyet filan biz görmedik. Burada bir takım Atatürkçülerinde bu plan içerisinde kullanılacağı kesin. bütün vatansever, inanan millici unsurların, antiemperyalist, batıya karşı durmak isteyen bütün unsurların çok dikkatli olması gerekir, çok serin kanlı olması gerekir, iyi düşünmesi gerekir.

İŞBİRLİKÇİLİĞİN DİNİ, MEZHEBİ OLMAZ!

– Sizin soracağınız soru varsa cevaplayabilirim.

– Rusya’nın …

– Zaten işler Suriye’ye doğru kaydığı zaman orada Rusya, İran… Aslında burada Rusya’dan ziyade İran’ın rolü ne diye sormak gerekiyordu. İran’ın rolüne isterseniz ben hiç girmeyeyim çünkü girdiğim zaman oradan kendi adıma iyi şeyler çıkmayacak. Çünkü taa 2003 Irak saldırısına Irak direnişine kadar gitmek gerekiyor. Irak saldırısına kadar gittiğimizde İran’ın orada aldığı tutum sözkonusu olacak ve bu tutumunda antiemperyalist tutumla bağdaşmadığı çıkacak meydana, o tutumu şu  an da hala da Irak mevzusunda devam ettiğini söyleyebilirim ben. Haliyle de biz gerçek antiemperyalist duruşu, emperyalizme karşı, batı sömürgeciliğine karşı gerçek duruşu mezheplerden, mezhep üzerinden aşıp orada görmek lazım, Yani bir Sünni işbirlikçiliğinden bahsedilirken- belli başlı çevrelerin- Sünni işbirlikçilikten bahsederken, bizim de Şii işbirlikçiliğini görmediğimiz zannedilmesin sakın. yıllardan beri biz bunu da görüyoruz. İşbirlikçinin dini mezhebi olmaz. İşbirlikçi işbirlikçidir. Zaten İşbirlikçi dini olarak mezhebi  olarak ayırdığın zaman senin duruşunda ki samimiyet sorgulanır. Dolayısıyla bizim burada dikkat ediliyorsa duruşumuzu gösterirken kriterimiz “Müslüman kisvesi  şekli” filan değildir. O kisvenin altında ki insana bakarız biz. O insan iman sahibi mi değil mi? Yoksa herkes “Müslüman kisveli” olabilir. Bugün Obama da besmele çekerek  Amerika’da konuşmalarına başlıyor. Dolayısıyla oralardan bizi asla kimse Allah’ın izni ile tutturamaz. Eğer gerçek bir batı karşıtı duruş sergilenmek isteniyorsa, gerçek bir milli cephe oluşturulmak isteniyorsa işbirlikçinin dini, mezhebi ne olursa olsun işbirlikçi olarak nitelemek gerekir. Niteledikten sonra da onun üzerine çıkıp, o diyalektiklerin çelmesini aşarak  bir batı karşıtlığının nasıl olması gerektiği üzerinde tartışabiliriz, konuşabiliriz. Benim söyleyeceklerim bu kadar, biz bu oyuna gelmeyeceğiz, bütün hepimiz ADIMLAR olarak oynanmak istenen oyunun farkındayız, bu oyuna da gelmeyeceğiz.

Ali Osman ZOR

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et