ESSELÂM – Necip Fazıl KISAKÜREK
TARİH -1- Bindörtyüz şu kadar sene evveldi; Mekke’ye Yemen’den bir düşman geldi. Çil yavrularından çokluk ordular, Kâbeyi yıkmaya geliyordular. Önlerinde bir
TARİH -1- Bindörtyüz şu kadar sene evveldi; Mekke’ye Yemen’den bir düşman geldi. Çil yavrularından çokluk ordular, Kâbeyi yıkmaya geliyordular. Önlerinde bir
Günümüzde dini hiçbir etkisi kalmayan, devamlılığını bankalardan aldığı faizlere borçlu olan “Diyanet” adlı kurumun “sigara haramdır!” “fetva”sını
Adımlar Çizgisi’nin İBDA fikir ve aksiyon sistemine bağlı olarak yürüttüğü siyasî mücadele anlayışının göstergesi olmasından dolayı “fikri takip” maksadıyla
Geçtiğimiz Aralık ayının 23’ünde Star gazetesinde, Kumandan’a yapılan TELEGRAM işkencesi ile ilgili olarak Ömer Emre Akcebe ile yapılan bir röportaj yayınlandı.
İKTİBAS – TAKDİM Anadolu’nun güneyinde inşa edilmekte olan Siyonist Duvar’ın yükselişi her geçen gün artmaya devam ediyor. Bu çerçevede Türkiye’nin beka sorunu da her geçen gün daha da kritik bir safhaya doğru ilerlemesini sürdürmüş oluyor. Türkiye’yi yönetenlerin en acil, en temel görevleri bu Siyonist Duvarın yükselişine mani olmak iken, güya yaptıkları açıklamalarla aslında bu duvarın yükselmesine hizmet ediyorlar. Bahçeli’nin, Barzanî’nin 25 Eylül’de yapacaklarını ilân ettikleri referandumun müdahale sebebi sayılması gerektiğine dair beyanı karşısında, AKP cenahından en üst seviyeden Binali Yıldırım’ın, referandumu savaş sebebi sayamayacaklarına dair yaptığı açıklama ile ülkeyi yönetenlerin korku ve acziyet içinde oldukları bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Sen, sana karşı yapılan bir hamleyi görüyor ve hatta bu gelişmeleri yeri geldiğinde “beka sorunu” olarak adlandırmakta da beis görmüyorsun da buna karşı alınması gereken tedbirleri almakta niye imtina ediyorsun? Ülkenin Tanzimat’tan bu yana içine savrulduğu “kaht-ı rical” problemine müthiş bir örnek. Düşman, adım adım bizi boğazlamaya doğru gelirken, biz sadece, “yapma” demekten başka bir şey yapamadığımız gibi, bizi boğazlamak isteyenleri, “asıl biz sizi boğazlarız!” da diyemiyor ve buna dair hamle yapmaktan aciz olduğumuzu da itiraf edecek kadar pespayeleşmiş bir görüntü vermekten de çekinmiyoruz. Adımlar’ın dünden bu güne yapmış olduğu yayınları takip edenler, bütün bu yaşanan hadiseleri de garipsemeyeceklerdir. Adımlar bunları söylediğinde, “ne alâkası var, siz zaten iflâh olmaz AKP muhalifisiniz” diye yapılan itirazlar da ortadayken, bu hakikatler artık herkesin dilinde… Yaşanacak olan büyük hesaplaşma öncesi, iktidarın işbirlikçi tutumu sebebiyle düşman gün geçtikçe daha da güçlenirken, düşmanın güçlenmesi oranında hâliyle biz daha da zayıflamış oluyoruz ve Beştepe ve şürekâsının Barzanî ile geliştirdiği ve Barzanî’yi güçlendiren ilişkiler kesilmeden devam ettiriliyor. Barış Doster, ODA TV’de yayınlanan son yazısında, çevremizde gelişen hadiseleri derli toplu bir şekilde kaleme almış. Düşmana düşman diyemeyişimize dikkat çekmiş. Doster’in yazısından sonra Adımlar’da çıkan haberlerin linkini de veriyoruz. BARZANİYE VERİLEN DESTEĞİN AĞIR FATURASI NE? Barış DOSTER Irak’ın kuzeyinde Bölgesel Yönetim Lideri Barzani, 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu yapacaklarını ilan ettiğinde en sert tepki İran’dan geldi. ABD, esastan karşı çıkmadı. Zamanlama açısından itiraz etti, o kadar. Türkiye’nin tepkisi de düşük düzeyde oldu. Sert değildi. Olması da imkânsızdı. Çünkü Barzani’yi ekonomik ve diplomatik olarak fazlasıyla destekleyen Türkiye; İstanbul’da ve Ankara’da havalimanlarına Kuzey Irak bayrağı çekerek karşıladı Barzani’yi bir süre önce. İktidar partisinin kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” tezahüratı eşliğinde kürsüye çağırılan Barzani, Diyarbakır’da da meydanda selamlanmıştı, devlet ricaliyle birlikte. Kuzey Irak’taki gelişmelerin, İsrail’le yaşanan hızlı yakınlaşma ve Kıbrıs’taki arayışlarla birlikte ele alınması gerekiyor. Çünkü her üç meselede de diğer unsurların yanında, enerji kilit önemde. Şöyle ki; Kuzey Irak’ta yeraltında 3 trilyon metreküp doğalgaz çıkarılmayı bekliyor. Şimdiye dek 500 milyar metreküp doğalgaz bulundu. İşlenmeye başlandı. Bu miktar, Türkiye’nin yıllık ihtiyacının yaklaşık 10 katı. Rus doğalgazına olan bağımlılık oranı yüzde 55 olduğundan, Kuzey Irak’taki doğalgaz Türkiye için önemli bir seçenek olarak görülüyor. Dahası mesafe de yakın olduğu için, Türkiye’ye taşıma maliyeti daha ucuz. Fakat Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerinin boyutu, derinliği, yoğunluğu dikkat çekici olduğundan, Rusya’ya karşı manevra alanı kısıtlı. Hele de Rus uçağı düşürüldükten, 15 Temmuz emperyalizm destekli FETÖ’cü darbe girişiminde Rus desteği alındıktan ve Rus büyükelçisi öldürüldükten sonra… NATO ÜYESİ TÜRKİYE, BARZANİ REFERANDUMUNA KARŞI ÇIKAMAZ Türkiye’nin Kuzey Irak’taki referanduma yüksek sesle, kararlı biçimde karşı çıkmasını engelleyen başka unsurlar da var. Her şeyden önce Türkiye, Irak ve Suriye’den Türkiye’ye yönelen, ikisi de emperyalizm destekli olan PKK ve IŞİD terörüne karşı askeri mücadele verirken, siyasi düzlemde gerekli cesur saptamayı yapamıyor. Yani bunların arkasında, aynen FETÖ’nün arkasında olduğu gibi, ABD emperyalizminin olduğunu göremiyor. Türkiye ne zaman PKK – PYD – YPG terör örgütüne karşı harekât yapmak istese, ABD karşı çıkıyor. Tank ve ağır silah vererek desteklediği bu terör örgütünü, Türkiye’ye karşı koruyor. Türkiye; hem bu yalın gerçeği kabul etmekte zorlanıyor, hem de Irak’ta itiraz etmediği, hatta destek verdiği bağımsız Kürt devletine, Suriye’de itiraz ederek, çelişkili, tutarsız bir siyaset izliyor. Oysa tutarlı olması, bağımsız Kürt devletinin emperyalist bir proje olduğunu görmesi, Irak ve Suriye’den sonra sıranın Türkiye ve İran’a geleceğini saptaması, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunması gerekiyor. Anımsayalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretinden hemen önce, Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ABD’de bulunduğu sırada, ABD PKK – PYD – YPG terör örgütüne ağır silah vereceğini açıklamıştı. Zamanlama ve üslup manidardı. Türkiye’nin onuruna dokundu. Buna rağmen ne üç üst düzey yetkili, ziyaretlerini hemen kesip Türkiye’ye döndüler, ne de cumhurbaşkanı ziyaretini iptal etti. İncirlik Üssü ve diğer üsler tartışmaya dahi açılmadı. ABD, IŞİD terörüne karşı savaştırdığı, “kara gücüm” dediği PKK – PYD – YPG terör örgütüne adeta düzenli ordu muamelesi yaparken, onu muhatap alırken, düzenli ordulara verdiği silahlarla donatırken, Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen, onu tercih ettiğini gösterdi. ABD, Irak’ın kuzeyinde de peşmerge güçlerini, kurulacak bağımsız Kürt devletinin ordusu olacak şekilde eğitiyor. Gerçeği görelim. Türkiye; PKK – PYD – YPG terör örgütü konusunda da, FETÖ konusunda da ABD’den istediklerini alamadı. ABD, itaate ve icraata bakar. Sahadaki duruma gelince… ABD; Irak’ta Kürt kartını masaya sürdü, kazandı. Suriye’de sürdü, Esad’ın direnişi, Rusya ve İran’ın tavrı sonucu, tam olarak istediğini alamadı. Rusya da, Suriye Kürtleri ile işbirliği yaptı. Silah sattığı PKK – PYD – YPG terör örgütünü, tamamen ABD’nin inisiyatifine bırakmadı. IŞİD’e karşı mücadelede aynı cephede buluşan ABD ve Rusya; PKK – PYD – YPG terör örgütü konusunda da Türkiye’nin hassasiyetini paylaşmıyorlar. İran; ABD’nin Irak’ı işgaliyle Irak üzerinde nüfuzunu en çok artıran ülkeydi. Suriye karışınca, Suriye üzerindeki etkisi de pekişti. Türkiye ise Irak’tan sonra Suriye’de de en çok kaybeden oldu. Salt diplomatik anlamda, güvenlik bağlamında değil, ekonomik düzlemde de kaybetti. İNGİLTERE VE İSRAİL’İN ORTADOĞU HESAPLARI Anımsatalım; önceki başbakan Davutoğlu döneminde, IŞİD için “bir avuç öfkeli genç”, “Musul’daki diplomatlarımızı misafir ediyorlar” denildiği dönemde, sadece batıda değil, bölgede de “IŞİD’e destek veren ülke” olarak yaftalandı Türkiye. Dünyada, “IŞİD’i vuran Rus uçağını düşürerek, IŞİD’e destek sağlayan ülke” olarak yansıtıldı. Batıda “IŞİD’e karşı mücadele eden özgürlük savaşçıları” olarak pazarlanan PKK – PYD – YPG terör örgütüne karşı, Türkiye’nin verdiği haklı, meşru mücadeleye karşı yıllar içinde bir kamuoyu oluştu. Bu tablo, Türkiye’nin elini zayıflattı. Nükleer anlaşma sonrası batıyla ilişkisini düzelten, bölgede ağırlığını artıran İran’ın elini güçlendirdi. İsrail; Irak işgalinden, Suriye’deki iç savaştan memnun. Barzani bağımsızlık ilan ederse, tanıyacağını açıkladı. Arap dünyasının birbirini yemesi, İslam aleminin mezhepsel kimlikler üzerinden birbirini boğazlaması, İsrail’in elini rahatlatıyor. ABD, 2019 – 2028 yılları arasındaki 10 yıl boyunca İsrail’e her yıl 3.8 milyar dolarlık askeri yardım yapacak. ABD’den 33 adet F- 35 savaş uçağı alacak olan İsrail, hem savaş uçağı filosunu yenileyecek, hem de füze savunmasını güçlendirecek. Ortadoğu’nun sınırlarını çizen; emperyalizmin, diplomasinin, istihbaratın kitabını yazan İngiltere de, haritalar üzerinde çalışıyor. Türkiye ise Rusya’dan özür diledi. İsrail siyasetinde U dönüşü yaptı. Gazze ablukasının kaldırılması talebinden vazgeçti. Mavi Marmara saldırısı sonrasında İsrailli yetkililer hakkında Türk mahkemelerinde açılan davalar, TBMM tarafından düşürüldü. Yani, yasama yargıya müdahale etti. Yargı bağımsızlığı zedelendi, İsrail için. Davanın savcısı, Türkiye’nin bu davaya özel olarak yaptığı anlaşmayla, egemenlik hakkından vazgeçtiğini söyledi. Suriye konusunda Türkiye üslubunu yumuşattı. Bir zamanlar PYD terör örgütü lideri Salih Müslim’i, Esad’a karşı işbirliği yapmak için Ankara’da misafir eden Türkiye, Suriye konusunda ABD’ye fazla güvenmenin, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte Suriye’de rejimi değiştirebileceğini sanmanın ağır faturasını ödüyor şimdi Kıssadan Hisse: Diplomasi, üniversite giriş sınavına benzemez. 4 yanlış 1 doğruyu götürmez. Tek yanlış, bütün doğruları götürür. İKTİBAS – ODATV: Not: Bu iktibastaki fikirler yazara ait olup, Adımlar’ın ideolojik ve siyasi anlayışına zıt görüşler sitemizi bağlamaz.
1994 senesinde Metris Cezaevinde kalan bazı İbdacı genç yazarlar kendi aralarında bir “aydınlar platformu” oluşturmak ister ve Genel Yayın Yönetmenliğini Ali Osman Zor Bey’in yaptığı dönemin İbda-C Taraf Dergisi Başyazarı Serdar Yavuz’un da görüşlerine başvurulur. Taraf başyazarının yurtdışından kendilerine gönderdiği “tavsiye” mektubuna Akademya Dergisinin Ocak 1996 tarihli 1. sayısında rastladık. Bugün ADIMLAR Platformunun bağlı olduğu geleneğin hangi prensipler etrafında ve hangi gayeye kilitlenip bugünlere kadar sapasağlam geldiğinin en güzel örneklerinden birisi olarak bu mektubu keyifle yayınlıyoruz. Okuyanlar 20 küsur sene önce yazıldığını bir an bile akıllarından çıkarmasın ve bazı “isimler” değişse de, meselenin özünün daha bugün yazılmış gibi tazeliğini koruduğunu değerlendirsin. Mesela “Özalcı sürtükleşme” kavramıyla kastedilen anlayışlar bugün kimin adı etrafında sergilenmeye devam ediyor? Köktenbatıcı Kürt Milliyetçiliği ile kastedilen hareket, “Marksist çevreler” etrafında yürüttüğü propagandanın ne kadarında başarılı oldu? Bu ve benzeri onlarca soruyu kendimize sorduğumuz zaman, dün’ü bugünümüze şahit kılıcı bir noktada durmanın mutluluğu ile bu yazıyı herkese tavsiye edebiliriz. ADIMLAR
Türkiye, tabii ki – sadece Erdoğan değil. Türkiye – hem akıllı siyasetçiler, örneğin, arkadaş olduğum Ali Osman Zor gibi bağımsızlıkçı, hem de Avrupa-Atlantik lehine baskı yapan NATO yanlısı güçler, güç odakları vardır. Benim Berlin’den edindiğim son haberler NATO yanlıları için hiç de iyi değil: Almanya Federal Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Almanya Hükümeti’ninTürkiye’ye yönelik politikasını yeniden gözden geçireceğini belirtti. Burada Türklerin AB’ye yatırımlarının ve entegrasyonun azaltılmasından bahsediyor.
İsmailağa cemaati içindeki kavga tüm sertliği ile devam ederken, İBDA hareketinin Marifet Derneği’ni ziyaret etmesi ve dernekten övgüyle söz etmesi dikkat çekti
13 Temmuz 2016 Çarşamba günü dergimizin Fatih Bürosunda gerçekleşen röportajı Türk Solu Dergisi Başyazarı ve Ulusal Parti Genel Başkanı Sayın Gökçe Fırat
Bugünden itibaren, “sosyal medya gerçekliği” içerisinde ifâde edilen bir takım hakikatlerin kaybolup gitmesine izin vermemek adına, internet sitemizde yayınlayacağız. Okunmaya değer gördüğümüz müsbet yazı ve yorumları, tek veya birçok değerlendirmeyi paylaşarak, yazarlarının “sosyal medya”daki ismiyle dikkatlerinize sunacağız. Bu çerçevede, son dönemde dikkatimizi çeken bir isim olan Serhat Oğuz’un değerlendirmesiyle başlıyoruz. ADIMLAR Dergisi “ELVERİR Kİ ALLAH OL DESİN” Meselenin özeti aşağıdaki şu satırlarda; “Siz, Demokrasi oyunu içinde kurduğunuz “çadır tiyatrosu”nun devamı için “seçim” adı altında Milleti oyalamaya, kandırmaya devam edin. Ama bilin ki yalanla, kandırmayla iş görme dönemi artık kapandı. Başkalarının tarafı ne olursa olsun, bizim tarafımız ne sizin ne de onların tarafı… Muradı kestirebilme gayreti içerisinde “taraf ilzam etmez olan” Kaim’in tarafındayız! Kaim’i bildiniz, değil mi? Sona yaklaşmakla beraber, Hesaplaşma bitmedi.” Sayın Ali Osman Zor’un kaleme aldığı düşünülmüş son yazısından yaptığım alıntı burada bitiyor… ŞİMDİ; Ülkenin yarısını “kâfir” ilan ederek Işid militanlarını bile hayrete düşüren, türübünde yerleştiği koltuktan bugüne kadar hiç kalkmayan, anlaşılıyor ki kalkmaya da artık niyeti olmayan, yapılan ve şahit olduğu her türlü kötülüğü ve pisliği unutmaya hazır ve unutmak için de hiçbir fırsatı kaçırmayan; oyuncunun kimini alkışlayan kimini de yuhalayan, maç bitince de zıbarıp yatan seyircinin yuhaları, sevincini ifade ettiğini zar zor anladığımız hırıltılı ağzı köpüklü bağırışları sadece, SOĞUKKANLILIĞINIZI bozmaması gereken tiksindirici malzemedir. Oyuncu tek tek buna değer vermez ve tiksinir ama, netsin neylesin bu oyun onun malzemeliğinde oynanmak zorunda. Tuttuğunuz tarafın aktif oyuncusu olarak sahadaysanız, mevzilendiğiniz bir cepheniz varsa, ancak o zaman faaliyetin doğrusundan ve yanlışından bahsedilebilir. Sahip olunan iktidar imkanları, yönlendirme ve susturma şeklinde sonuna kadar kullanılarak rızaların çalındığı bir seçimin neticesi, İktidarı fethetme niyetli fethedilmiş fatihleri moral olarak etkileyemez. Sadece getirdiği, götürdüğü ve bundan sonrası için değerlendirme mevzuudur. Enerjinizi seyirciye harcamayın; sizin değerlendirmeniz gereken, stratejiye bağlı bir anlayışla taktik olarak lif lif, unsur unsur çözmeniz icab eden ŞARTLAR ve diğer OYUNCULARDIR. Kendisini size çözüm olarak sunan MESELELER VE İHTİYAÇLAR ancak böyle tesbit edilebilir. Yeni ittifaklar böyle tesis edilirken, eskiler de aynı şekilde gözden geçirilir. Değişmeyen gündem maddemiz olan “İÇ OLUŞ” süreci yol kenarına oturmuş çekirdek çıtlayan seyircinin, sizi kızdırmak için çıkardığı kuru gürültüye feda edilmesin. Bazı yetkili ağızların ara ara ağızlarından kaçırdığı “otorite boşluğu yok, iktidar boşluğu yok,” ifadelerine dikkatini ver. Bir boşluk var ki “yok” deme ihtiyacı hissediyorlar. O boşluğu tespit edip doldurmak “yapılması gerekenin” ta kendisi. Hangi söylemle seçim kazanıldı ona dikkat et. Hissiyata tercüman olmasaydı toplumda karşılığı olmazdı. Bütünleşme, millilik,bağımsızlık, vatan severlik ve hepsinin temelinde din.. Kaos ve kriz korkusuyla mevcut iktidarın arkasında durma psikolojisini ise zaten biliyorsun. Onlar yalanla iş görebilir ama, söylem doğru. İşte boşluk buralarda aranmalı. Bu söylemin gereği yapılarak, göz önünde bu söyleme uygun yapı teşekkül ettirilmeli. Bunu ya yaparsın veya oyun dışı kalırsın. Neticesi belli olan bir seçimden dolayı seyirci kazanana sevinmiyor, buraya dikkat et, o senin delirmene seviniyor. Yoksa yarın herşeyi unutacak yine başlayacak ah Irak, vah Suriye, uf Afganistan, vay Filistin, aman Türkistan demeye.. Bu ahlara vahlara sebep olanı unutmuş, hatta onu desteklemiş olarak. Ortaya çıkan ve çıkacak olan vicdan azabını bastırmak için seni delirtmeye hatta, mümkünse kendisi gibi yapmaya çalışıyor. Oyuncuyken seyirci seviyesine ve ahmaklığına düşmek yok! Gevezeliğe pirim vermek yok! Biz avcıyız; Zihni dağıtmak, dağıtacak ahmağa pirim vermek yok, kaç ondan. Dikkati, kontrolü elden bırakmak yok. El yürekte, göz hedefte. “El verir ki Allah OL desin!” Sakin olmak hamle sahibi olmanın özelliklerindendir. Kaynak: