McNAMARA, TURGUT ÖZAL, 12 EYLÜL VE TÜRKİYE’NİN NEOLİBERALLEŞME SÜRECİ

McNAMARA, TURGUT ÖZAL, 12 EYLÜL VE TÜRKİYE’NİN NEOLİBERALLEŞME SÜRECİ

AdımlarTv kadrosundanŞevket KORAY, AdımlarTv Ekonomi Raporu Programı’nın 3. Bölümünde “BugünküProblemin Temelleri” etrafında değerlendirmelerini sürdürüyor…

Vietnam Savaşı’nın mimarı olarak bilinen Robert McNamara’nın Dünya Bankası Başkanlığı yaptığı süreçte “özel danıçman”lığını yapan Turgut Özal ile ilişkisi, McNamara ve Dünya Bankası’nın Batıcı diktatörlere verdiği destek ve 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde hazırlanan “Özal” imajının darbe ile birlikte İktidara taşınma süreci ve sonrasında uyguladığı politikalarla iktisadî, siyasî ve kültürel olarak Anadolu’ya liberal zehri enjekte etme ihanetinin gündeme alındığı program; yazarın “Dış Ticaret Ve Revalüasyon Üzerine” sunduğu çözüm teklifleriyle devam ediyor…

Programın videosu ile birlikte yazılı metnini alakalarınıza sunuyoruz.

ADIMLAR Tv

Adımlar Ekonomi Raporu: Bugünkü ProbleminTemelleri III

Selamsize!   

AdımlarEkonomi Raporu Programı’nın üçüncü bölümüyle karşınızdayız! Geçen bölümde, 1980yılında tıkanan ekonomi ve o tarihlerdeki, Büyük Doğu-İbda REÇETE’sinden sözetmiştik. Bu programda, REÇETE sonrası dönemde yaşanan ibretlik gelişmelerdenbazılarını ele alacağız… Ama önce İngiltere’de imal edilip, bütün dünyada ünkazanan bir beynelmilel yalandan söz edelim.

Buyalan, İngiliz halkına büyük acılar çektiren İngiltere başbakanı Thatcher’ın,Büyük Doğu-İbda dünya görüşünün iktisadi karşı-tezlerinden biri olanneoliberalizmi savunurken, “başka alternatif yok” ifadesini kullanmasıydı…  Manzaraya daha yakından bakalım:

* 1980 sonrasında sarih bir şekilde, yeniiktisadi emperyalizm zehrini dünyanın çoğunluğuna yani %99’a enjekte ediyor vekitleler “başka alternatif yok” yalanını kabul etmeye zorlanıyor, direnenler vealternatif arayışı içinde olanlar silahlı ve silahsız baskı yolla etkisizleştiriliyor.

 * Buyıllarda, Türkiye’de, ANADOLU MERKEZLİ BEYNELMİLEL KURTULUŞ SAVAŞI’nın,entelektüel cephesinde çağın sorunlarının çözüm yolları ortaya konuluyor. İdeoloji’nin artık sömürülenlerin birsilahı haline geldiği vurgusu ön plana çıkıyor.

* Neoliberalizm / yeni emperyalizm olgusuna,henüz bu yeni olgu doğmadan, DÜNYA BİRİNKILAP BEKLİYOR adlı konferansıyla cevabını peşinen bildiren BüyükDoğu-İbda çizgisi, 1983’de “İSTİKBALİSLAM’INDIR” adlı eser ile, yeni emperyalizme doğumundan sonra da gerekenideolojik cevabı veriyor.

 * “DENENMEMİŞ TEK NİZAM” alt başlığınıtaşıyan bu eser sadece alternatif göstermiyor, bir zorunluluğa işaret ediyor.

* Öte yandan Garp cephesinde, 1968’den itibaren gün yüzüne çıkançürüme, 1980 sonrasında iyice hızlanıyor… Emperyalist unsurlar, çürümeyi durdurmakbir yana, neoliberalizm adını verdikleri iktisadi doktrin ile “dibe doğruyarış” olarak adlandırılan süreci başlatıyorlar… Böylece; sosyal, iktisadi veekolojik felâketler ve bunların getirdiği çözülme süratleniyor.

* Ve neticede: Nihilist postmodernistneoliberalizm’in “başka alternatif yok” yalanının üzerinden kısa bir süre sonraaldanmışlar çetesi, ileride “büyük hayalkırıklıkları”nı itiraf ediyor.

*Paradigma (bir kez daha) iflas!..

Bumanzara, BÜYÜK DOĞU-İBDA’nın küresel düşmanlarının içler acısı halini ortayakoymaya yeter. Şimdi biz, BEYNELMİLEL KURTULUŞ SAVAŞI’nın merkezi Anadolu’da tezgâhlanmakistenilen büyük yıkıma yakından bakalım:

REÇETE’yi,gerekeni gerektiği yerde yapmairadesine sahip olmayan ve tek gayesi Türkiye’yi liberalleştirmek olan 24 OcakKararları izledi… Akabinde, bu kararları hayata geçiren 12 Eylül NATOdiktatoryası… Darbe sonrası yeni anayasa, “hayır” propagandasının yasak olduğubaskıcı şartlar içinde şeklen kapalı fiilen açık oylama usulüyle kabulettirildi.

Darbe döneminin totaliter uygulamaları ile; Türkiye toplumu, siyaseti ve iktisadı, yeni emperyalizme artık hazırdı!.. Ve ardından, “sivil yönetim”e geçildi. Tabii ki, 12 Eylül darbesinin, darbe hükümetinde yer almış Turgut Özal’ın, siyasi yasaklar döneminde önü açılarak… Bu şartlar içinde, ANAP tek başına iktidar olacak oy oranıyla “seçildi”. ANAP iktidarı iktisadi sahada neoliberalizmin, yani küresel piyasa güçlerine –ya da yeni emperyalist güçlere- iktisadi teslimiyet düzeninin en ateşli savunucularındandı. Siyasi alanda da Batı’ya tam teslimiyet siyasetinin güdücüsü Özal, 1991’deki Bush’un Yeni Dünya Düzeni’ne destek verdi ve hatta Müslüman Irak topraklarının haçlı-siyonist unsurlar tarafından istila edilmesi girişimine dahil olmaya çalışırken, milli güçler tarafından durduruldu.

***

Şimdi,Özal hakkında birkaç noktadan söz edelim ve Özal’ın parlak kariyerinden, birkesit sunalım.[1]:

1950 yılında İstanbul TeknikÜniversitesi’ni bitiren Turgut Özal, 1952 yılında mühendislik ekonomisialanında uzmanlık eğitimi için ABD’yegönderildi. Türkiye’ye döndüktensonra Elektrik İşleri idaresinde Genel müdür yardımcılığına atandı. 1960 baskını sonrası dönemde, yani1961-1962 yılları arasında ise askerliğini Milli Savunma Bakanlığı – BilimselDanışma Kurulu üyesi olarak yaptı ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın kuruluşundagörev aldı. Başbakanlık Teknik Uzmanlar Kurulu üyeliğinin ardından,1967-1971 arası DPT müsteşarı oldu, ayrıca Ekonomi Koordinasyon Kurulu, Para veKredi kurulu, RCD Koordinasyon Kurulu, Avrupa Ekonomik Topluluğu KoordinasyonKurulu Başkanlıkları yaptı. 1971 Muhtırasıile görevinden ayrılan, Özal’a Dünya Bankası’ndan teklif geldi ve Özal,1971-1973 arası Dünya Bankası’nda, Robert McNamara’nın ÖZEL danışmanlığınıyaptı.

Robert McNamara, Kennedy ve Johnsonbaşkanlıkları döneminde ABD Savunma Bakanlığı yapmış bir isim ve Vietnam Savaşı’nınmimarı olarak tanınan bir şahin… Bu sebeple Vietnam Savaşı “McNamara Savaşı” olarak da adlandırılıyor… 1995’te,Vietnam Trajedisi ve Dersleri isimlibir kitap yayımlıyor… “Yanıldık hem de korkunç derecede” diyor. Daha sonra ise,Washington Post’un ifadesiyle “Şahinden, güvercine evirilerek”, ABD’nin, tektaraflılık ilkelerine göre hareket etmemesi gerektiğini Vietnam Savaşı’nınböyle bir hata yüzünden çıktığını vurguluyor. Irak konusunda da, [“DomuzlarDiktatoryası”] Birleşmiş Milletler’in rol alması gerektiği, aksi durumda çözümbulunamayacağını belirtiyor…

Özal, Vietnam Savaşı’nın baş mimarıyönetimindeki Dünya Bankası’nda çalıştıktan sonra Türkiye’ye geri döndü.  1975’te Sabancı Holding’te genel koordinatöroldu. 1977 yılında MSP’den İzmir milletvekili adayı oldu ama seçilemedi. 12Kasım 1979’da Süleyman Demirel Başbakanlığı’ndaki azınlık hükümetindePlanlama’nın başına getirildi ve Başbakanlık Müsteşarı oldu. 24 OcakKararları’nı hazırladı. 12 Eylül Darbesinden sekiz gün sonra, 20 Eylül’de,Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı yapıldı, yani bir anlamda NATOdiktatörlüğü döneminde, neoliberal operasyonların baş mimarıydı. 8 Kasım1982’deki yeni anayasa sonrası istifa etti ve 20 Mayıs 1983’te ANAP’ı kurdu.

**

McNamarave “Mutlak Fikir Düşmanı” Ferdinand Marcos

Eric Toussaint, dikkat çekici çalışmasında,Dünya Bankası’nı diktatörlükleri desteklemekle suçluyor: 1972’de Marcos,1973’te Pinochet ve 1980’de Evren…

*

Yazar, McNamara’nın Dünya Bankası başkanıolduğu dönemde eski bir ABD sömürgesi olan ve hâlihazırda ABD askeri üslerininbulunduğu Filipinler’de istikrarı bozmak ve neoliberalizmi yerleştirmek üzereFerdinand Marcos’la birlikte hareket ettiğini vurguluyor… [2]

***

TurgutÖzal, iktisatçı Samir Amin’in ifadesiyle “liberal virüs”ü Türk toplumuna büyükbir titizlikle enjekte etti. 12 Eylül’deki Şokuİthalat’ın serbest bırakılması izledi. Piyasaya giren yeni mallar ve köşedönmecilik fikri insanları efsunladı. Cemiyet kısa vadeli hedeflereyönlendirildi. “Uzun vade”, sürekli ötelendi[3], daha sonra bütünüyleunutturuldu. Teşvik edilen lüks tüketim ve yeni mallar gözleri boyadı. Yumuşak güç ile Türk toplumuna para vesatın alınabilir hazlar sevdirilmeye çalışıldı. Kötülük serbest bir biçimdehızla teşhir edilir ve öğretilir hale geldi. İnsanlara bencillik zehriaşılandı, aile ve akrabalık bağları hızla çözüldü ve iktisadi liberalizminrasyonel(?), atomize/yalnızlaştırılmış ferdi kutsandı. Yeni yabancı mallar,yerli ve milli üreticileri ezmeye başladı. Ama halka güzel vaatlerdebulunuyorlardı. Türkiye kalkınacaktı!.. 1980’lerde reel ücretler dibe çakıldı.Alım gücü düştü, çiftçilere uygulanan destekler törpülendi… Gelir ve servetdağılımı hızla bozuldu… Yeni zengin fertler, yeni yoksul kitleler üretiyordu…Ama her şey güzel olacak, Türkiye kalkınacaktı… 1990’larda istikrarsızlık heryanı kasıp kavurmuştu… Devlet hızla borçlandırılıyordu… Reel sektörden/üretimekonomisinden uzaklaşılmaya başlanılmıştı… Ama söylem değişmiyordu… “Türkiyekalkınacaktı”(!) Bir sonraki seçimden sonra elbette…

***

1990’larda çevre ve yarı çevre ülkelere sermaye akımları hızla arttı: IMF verilerine göre, 1989’da cari rakamlarla 73.4 Milyar dolar olan çevreye akan sermaye akımları, 1992’de 166.8 Milyar Dolar’a 1997’de 480.7 Milyar dolara fırladı.[4]

 Özal’ın Türkiye’yi yeni emperyalizmle bütünleştirme sürecinin en önemli ayaklarından birisi de malî liberalleşmeydi. Bu malî liberalleşme ilk olarak 1970’lerin sonunda bir grup Latin Amerika ülkesinde, bazı Avrupa ülkelerinden bile erken bir tarihte yaşandı ve birkaç yıl içersinde şiddetli bir borç krizine sebebiyet verdi. İkinci malî liberalleşme dalgası, 1989-1990 yıllarından itibaren, Asya’da, Kuzey Afrika ve komünizm sonrası Doğu Avrupa’da gerçekleşti. Boratav’a göre Türkiye bu ikinci dalga ülkeler arasındaydı.[5] Türkiye’de öncelikli olarak, Kambiyo Rejimi aşamalı olarak liberalleştirildi. Bu liberalleşmenin sonucunda, 1980’lerin ortalarında Türkiye’de büyük bir para ikamesi /dolarizasyon süreci başlamış oldu. 1989’daki, 32 Sayılı Karar malî liberalleşmeyi bir adım öteye taşıdı. Sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamalar kaldırıldı. Yerleşiklerin dışarıdan borçlanması serbestleştirildi. Yine 1990 yılında Türk Lirası Konvertibl hale getirildi.[6][7] Böylece Turgut Özal, Türkiye ekonomisinin yeni emperyalizme malî entegrasyon sürecini ana hatlarıyla tamamlamış oldu.

*

Malîliberalleşmenin etkilerinden birisi Türk Parası’nın kontrolsüz ve sürekli değerkaybına uğratılmasıydı: 1980 yılında, 89,25 TL’den satılan bir ABD Doları’nınfiyatı istisnasız her sene korkunç oranlarda artış gösterdi… 1981’de 132,30 TL;1982’de 184.90 TL; 1985’te 574 TL; 1987’de 1018,35 TL; 1990’da 2927,13 TL…

İşinacıklı yanı, Türk Lirası’na değer kaybettirecek operasyonların, Türk Parası’nınKıymetini Koruma Hakkında Kanunu çerçevesinde çıkarılan kararlarlayürütülmesiydi.

Milli Para’nın değer kaybı, kambiyo rejiminin liberalleşmesiyle birleşince dolarizasyon kaçınılmaz oldu. Aşağıdaki grafik, 1985-2000 arası para ikamesinin/ dolarizasyonun /para emperyalizminin düzeyini göstermiştir. Döviz mevduatının toplam mevduat içindeki oranı, 1985’te %13 iken, artış eğilimi içinde 1994’e gelindiğinde %51’e yükselmiş, 2001’de %57 ile tarihi zirvesine çıkmıştır.

Kaynak:  Aysun Özen, “Dolarizasyon Olgusu: Teorik Birİnceleme ve Türkiye Örneği” Ekonomi,Politika & Finans Araştırmaları Dergisi, 2018, 3(1), ss 101-113 : yazartarafından aşağıdaki kaynaktaki verilerden hazırlanılmıştır: DPT, “SayılarlaTürkiye Ekonomisi: Gelişmeler: (1980-2001) Tahminler (2002-2005)”http://www.dpt.gov.tr, 2004. [Erişim: 10.03.2014]

*

32 Sayılı Karar’ın alındığı yıl, Merkez bankası Yıllık Raporu’nda Türkiye ekonomisi için şunlar yazılmıştı: 1989 yılının başında  ekonominin  içinde  bulunduğu  durumun  temel özellikleri yüksek  bir fiyat  artış  hızıdaralan  bir üretim  düzeyi, giderek dış ticarete  konu  olmayacak  sektörlere  yönelen  bir  yatırım  yapısı  ve  giderek azalan  bir  reel  yatırım  düzeyi,  ılımlı  bir  tüketim  artış  hızı,  düşük  reel ücretleryüksek  faizlerönemli  ölçüde  kamu  açıkları  ve  yüksek  bir  cari  işlem  fazlası… RapordaDönem sonunda ise üretim düzeyinin canlandığı belirtilmiştir.[Bu rakama işsizliğinde artış gösterdiğini eklemek gerekir: işsizlik oranı 9.8’den, 10.4’e çıkmıştır.][8].

Yani, ABD dayatması olan malî liberalleşmeningerçekleşmesi için son karar, Türkiye iktisadi istikrarının olmadığı birdönemde alınmıştı ve böylece müstakbel felaketlerin önü açılmış oldu. SSCB’ninçöküşü ise yeni emperyalizme ani ve güçlü bir yükselme imkânı verdi.

Türkiye’ninbu tarihten sonra yediği ilk malî kazık, yalnızca iki yıl içinde gerçekleşenKörfez Savaşı ile yaşandı. Bu tarihte Türkiye’den büyük miktarda sermaye çıkışıyaşandı.

***

Durumtespiti: Büyük Doğu-İbda, 1979 yılınınçetin şartları içinde, her biri birbirinden ayrılmaz bir bütün teşkil edenREÇETESi’nde Türk parasının revalüe edilmesinin yani değerinin arttırılmasınınyollarının aranmasını ihtar ederken; Özal, Türk Lirası’nı sonu olmayan birdeğersizleşme sürecine mahkûm etti ve daha sonra gelen hiçbir iktidar dönemindebu ana gidişat değişmedi.

***

DIŞ TİCARET VE REVALÜASYON ÜZERİNE

Tezlerimizekarşı yöneltilebilecek, “Türk Lirası’nın revalüe edilmesi/değerlendirilmesi,dış ticaret açıklarını arttıracaktır.” biçimindeki itirazlara peşinen yanıtverelim:

1- Büyük Doğu-İBDA reçetesi ve benzer nitelikte 9’ar maddelik diğer ikazlar ayrılma kabul etmez bir bütündür.

2- REÇETE’de (1979 şartlarında) iç kaynaklara yönelmenin zorunluluğu üzerinde önemli bir vurgu bulunmaktadır.

3- Bu zorunluluk nedeniyle, gümrüklerin –en azından emperyalist ülkelere- kapatılmasının gerekliliği vurgulanmaktadır.

4- Dışa –mümkün mertebe kapalı bir rejimde, yani neoliberalizmin temel ilkelerini uygulamayan bir rejimde, Türk Lirası’nın değer kazanması, dış ticarette yıkıcı sonuçlar doğuramaz.

5- Görülüyor ki, Büyük-Doğu/İBDA tezi, yalnızca Türkiye için değil, emperyalist saldırı altındaki bütün memleketler için, sistemin yarı çevre ve çevre memleketleri için de önemlidir.

6- Ne yazık ki, hemen hemen bütün dünya yeni emperyalizme boyun eğmiş, yüksek borçlanma maliyetleri ve yüksek ithalat maliyetlerine rağmen, bu zararlı program uygulanmış ve sömürülen ülkeler aleyhine bir düzen kurulmuştur. Yani, yıkıcı etki yapan, Büyük Doğu-İBDA REÇETE’si değil, devalüasyonları da içeren neoliberal zehrin kendisidir.

7- Eğer milli paraların değersizleşmeye terk edilmesindeki gerçek amaç ülke ekonomilerini dış ticaretin yıkıcı etkisinden korumak olsa idi, yani zayıf ülkeleri dış ticaretin yıkıcı etkisinden korumak gerçek bir problem olarak görülseydi; dış ticaret fazlası veren ülkelerin açık veren ülkelere tazminat ödeyeceği bir sistem geliştirilir ve dünya kapitalizminin asimetrik gelişmesi engellenirdi. Neoliberal sistemde ise, zayıf konumdaki ülkelerin ellerinden gümrük kalkanları alındıktan sonra, bu ülkelerin dış ticaret açığı vermesi zaten kaçılmaz olmuştur. Bu yeni emperyalist modelde, başından beri iyi biliniyordu ki, verilen dış açıklar, kurlar üzerinde de şiddetli bir baskıya yol açacak ve milli paralar giderek daha fazla erimeye devam edecekti.

8- Bilinmelidir ki, milli paraların değersizleştirilmesini durduracak, milli para nisbetlerini adil/olması gereken bir dengeye getirecek ve dış ticaret üzerindeki asimetrileri giderecek bir rejim olmadan dünya barışı ve istikrarı tesis edilemez.

Bir sonraki bölümde, 1994 krizive Türkiye’ye kurulan Gümrük Birliği tuzağı üzerinde duracağız.

Notlar

[1] Özal İle ilgiliansiklopedik Bilgiler, TDV İslam Ansiklopedisi İnternet sitesi ve T.C.Cumhurbaşkanlığı resmi sitesinden alınmıştır. Bilhassa, Özal’ın Mcnamara’nınÖzel Danışmanı olduğunu yazan TDV İslam Ansiklopedisi’dir.  McNamara ile ilgili bilgiler ise, RadikalGazetesi’nin 07.07.2009 tarihli “Vietnam Savaşı’nın Mimarı Öldü.” Başlıklıhaberden aktarılmıştır.

[2]Eric Toussaint, “The World Bankand Philipinnes”, 1944-2019 Years of Interferencefrom World Bank and IMF , cadtm.org, 2019, Erişim: 12.10.2019;

Eric Toussaint, “The WorldBank’s Support of the Dictatorship in Turkey (1980-1983)” 1944-2019 years of interference from World Bank and IMF ,cadtm.org, 2019, Erişim: 12.10.2019

[3] “Uzun vade yok!”… RichardSennet’in meşhur eseri Karakter Aşınması’nabakınız.

[4]Aktaran: Korkut Boratav, “Emperyalist Sistemin İki Çevirimi: 1989-2007”, ss84-109, Emperyalizm, Sosyalizm, Türkiye,2010, Yordam Kitap,  s 92.

[5] Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi: 1908-2009, İmgeKitabevi, 2015, s 180

[6]Nurhan Yentürk, “Short Term Capital Inflows And Their Impact onMacroeconomic Structure: Turkey in the 1990s.” The Developing Economies37.1 (1999): 89-113.

[7]Mahfi Eğilmez: “Türkiye’nin, TL’sınıkonvertibilite aşamasına getirmesi yaklaşık on yıllık bir süre içindegerçekleşti. 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe konulan politikalarla önce sabitkur rejimi ve çoklu kur uygulaması terk edilerek yerine günlük kur ayarlamasırejimi getirildi. O tarihe kadar Merkez Bankası sabit kur ilan eder ve bunuuzun süre değiştirmez, sıkıntılar ortaya çıkarsa devalüasyona başvurarakdüzeltme yapar, kuru yeniden ilan ederdi. Günlük kur uygulamasına geçilinceMerkez Bankası her gün TL’nin döviz kurlarını ilan etmeye başladı. Bununsonucunda TL’nin dış değeri yani döviz kurları her gün değişmeye başladı. 1983ve izleyen yıllarda daha ileri düzenlemeler yapıldı, ithalattaki yasaklamalarkaldırıldı, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi adımıyla finansalsistemin liberalleştirilmesinde önemli adımlar atıldı. 1989’da ve 1990başlarındaki düzenlemelerle sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi son aşamayataşındı ve Türkiye’de yerleşik kişilerin uluslararası piyasalardan borçlanmasıserbest bırakıldı. Bu adımlardan sonra, Nisan 1990’da IMF, Türkiye’ninbaşvurusunu değerlendirerek Türkiye’nin, IMF Anasözleşmesinin 8. Maddesinin 2,3ve 4 numaralı bölümlerindeki yükümlülükleri kabul ettiğini ve dolayısıylaTL’nin konvertibl hale geldiğini duyurdu.” Mahfi Eğilmez, “Konvertibilite”,2014, http://www.mahfiegilmez.com/2014/03/konvertibilite.html [Erişim: 21.10.2019]

[8] Merkez Bankası, 1989 Yıllık Raporu.

ŞEVKET KORAY

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et