5 ARALIK 1999’DAN BUGÜNE

5 ARALIK 1999’DAN BUGÜNE

Takdim:

Daha önce yayınladığımız,

15 Temmuz’dan sonra yazarın güncellemesiyle tekrar yayınlamış olduğumuz bu yazıyı

5 Aralık’ın sene-i devriyesinde yeniden paylaşıyoruz.

5 ARALIK 1999’DAN BUGÜNE

Mustafa FİŞENKÇİ

15-16 Temmuz hadiselerini gurbette takip ederken bende doğurduğu ilk tedai, 1999 yılının 5 Aralık günü Metris’te Kumandan Salih MİRZABEYOĞLU önderliğinde verilen mücadele olmuştu.

Sene 5 Aralık 1999… Yer Metris Cezaevi. Arkasına Amerika’nın desteğini alan düzenin silahlı unsurları Metris Cezaevi’ne bir “darbe” yapma girişiminde bulunuyorlar. Hedef, Kumandanımız başta olmak üzere İbda erlerini katletmek. Bu çerçevede resmi rakamlara göre 2500 kişilik “özel seçilmiş” ordu mensupları ile saldırıya geçiyorlar.

Sabah saatlerinde “arama” bahanesiyle koğuşlara giren bu Batıcı-NATO’cu subaylar, İBDA mensuplarını bahçeye çıkarıyorlar. Normal bir “cezaevi araması”nda görülmeyecek kadar silahlı, kalkanlı, robocoplu asker kalabalığı mevzilenmiş bir şekilde bahçede toplanmış gönüldaşlarımızın etrafını sarıyorlar. Biz 63 kişiyiz! Tam bu noktada, ordu içerisinde yuvalanmış bu din, vatan ve millet düşmanı subayların niyetini gören Kumandan’ın “tekbir!” getirmesiyle, kurdukları tuzak tersine dönüyor ve büyük bir çatışma başlıyor. Silahlı olan subaylar ve robocop kıyafetli askerlere karşı Kumandan’ın etrafında kenetlenen İBDA mensupları iman gücüyle, o daracık bahçede, yumruklarıyla karşı taarruza geçiyorlar. Ve dünya harp tarihinde görülmemiş netice: Biri binbaşı olmak üzere 200 asker rehin. Silahsız ve savunmasız İBDA erleri, 63 kişi olmalarına rağmen, silahlı ve tam teçhizatlı NATO’cuların karşısında büyük bir zafer elde ediyor.

Bu noktada dikkat çekmek istediğim bir husus da, 5 Aralık zaferinde Metris Cezaevi’nde bulunan İBDA erlerinin bir kısmının, tıpkı 15 Temmuz hadiselerinde meydanlarda gözlemlediğimiz gibi, toplumun her kesiminden gelenleri de içerisinde barındırmasıdır: Bir dönemin Ülkücü, tarikat mensubu, sol kökenli hareketleri içerisinde yer aldıktan sonra İBDA ve Kumandan etrafında karar kılan ve 5 Aralık 1999 zaferinden nasiplenen neferlerden biri olarak, tabiî ki 15 Temmuz’da meydanları dolduran kardeşlerimizin verdikleri o BİR ve BÜTÜN görüntü bana 5 Aralık’ı hatırlatacaktı.

15 TEMMUZ 2016

Kumandanımızın “merkezi görev ifâ eden” dediği Akıncılar, 5 Aralık tecrübesiyle birlikte halka liderlik yaparak Terörist Amerika’nın arkasında olduğu bu kalkışma haberini alır almaz meydanlara çıkmış ve “çekirdek kadro” olarak köşe başlarını tutmuştur. Açılan ateş sonucunda gönüldaşımız Halil Kantarcı gibi 250 vatan evladının şehit düştüğü bu hadiselerde Genel Kurmay’a girmekte tereddüt gösteren polis mensuplarının önüne geçen ve binaya ilk girenlerin de İBDA mensupları olması dikkat çekicidir. Aynı zamanda TRT binasına, “Allahu Ekber!” nidasıyla giren vatandaşların önünde yine İbdacıları görüyoruz. Sakarya’da Valilik binasını silahlı unsurlardan teslim alarak Vali’yi makamına çağıranlar da aynı gönüldaşlar. Bu ve buna benzer destanlık hadiseleri sıralayabiliriz. “Halkın sokaklara çıkması çok önemli bir hadise” ve bu hadisenin asıl motivasyonu İslâmcı-Millî Mücâdele’nin şanlı tarihinde saklı.

Halkın önünde lokomotif görevi yapabilecek kadrolar, 5 Aralık’tan tecrübeliler. Dolayısıyla 5 Aralık’ın tarihimizdeki rolü ve mânâsı anlaşılmadan, 15 Temmuz 2016 Direnişi anlaşılmaz. Dün (5 Aralık 1999) nasıl Anadolu’da zindan şartlarındaki İBDA erleri Amerika-NATO köpeklerine dur demişse, bu ruhun toplumda tutturduğu maya olarak bugün de (15 Temmuz 2016) milletimiz aynısını yapmıştır. Bizce 15 Temmuz bağlamıyla (99 ve 5 Aralık Zaferi) değerlendirilmezse doğru neticelere ulaşılacağını düşünmüyoruz. 99 yılı tarihin döndüğü yıl olurken 5 Aralık’a da tarihin kırıldığı gün diyebiliriz. Mücadelenin tarihinden kopuk hiçbir değerlendirme mücadeleye hizmet etmez. Bundan dolayı hem 5 Aralık zaferini hem de 99’u tüm değerlendirmelerimizin başına alalım ki, doğru tavırlar geliştirirken, doğru eylemler de ortaya koyabilelim. 15 Temmuz’u bu bağlamda değerlendirirken Adımlar’a yapılan saldırıyı da aynı bağlamda değerlendirdiğimizi ifade edelim.

Aradaki farklar ve benzerlikler bir yana, her türlü kalkışmayı verimli kılan ve neticesine ulaştıran en önemli unsur olarak “lider” ve “liderlik” hakkına da dikkat etmek gerekmekte.

Kumandan Mirzabeyoğlu’nun 1999’da bağlılarını harekete geçirerek elde ettiği zafer ve sonrasında TELEGRAM işkencesi altında olsa da bükülmeyen iradesiyle bugünlere taşıdığı o AZAMET tavırlı mücadele anlayışı ve duruşu, ADIMLAR’ın TEK ÖRNEĞİ olarak bugün de bizleri zafere ulaştıracak biricik kurtuluştur.

Amerika-İsrail başta olmak üzere, kimliği, siyasî anlayışı ve ideolojisi ne olursa olsun; işgâlci Batı ve işbirlikçileri karşısında OYUNCU olma gayreti içinde köşe başlarını tutarak nöbete devam.

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et