SALİH MİRZABEYOĞLU VE CARLOS’UN AVUKATI OLMAK
Rus gazeteci-yazar Igor Molotof, 24 Mart 2017 tarihinde hakkında 3. defa “müebbet hapis cezası” verilen Carlos – Ilich Ramirez Sanchez (Salim Muhammed)’in Türk Avukatı Güven Yılmaz’la bir röportaj gerçekleştirdi…
Molotof’un, Adımlar Dergisi’nde Rusça çevirilerini yayınladığımız Carlos-Yılmaz görüşmeleri ve en son Fransa’da verilen “mahkeme” kararı vesilesiyle ulaştığı Av. Güven Yılmaz, Av. Ahmet Arslan ile birlikte Carlos’un savunmasını üstlenmek üzere geçtiğimiz ay gerçekleştirdikleri Fransa ziyaretleri ve İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu etrafında gerçekleşen röportajı alâkalarınıza sunuyoruz.
ADIMLAR Fikir-Kültür-Siyaset
Igor Molotof
Avukat olarak Ilich Ramirez Sanchez – Carlos’un davalarıyla ilgileniyorsunuz. Bize bunun nasıl olduğunu ve son katıldığınız davanın gerekçesini anlatır misiniz?
Ben aynı zamanda İBDA Fikir Hareketi’nin kurucusu, mütefekkir, “Kumandan” lakaplı, Salih Mirzabeyoğlu’nun da avukatlarından biriyim. Salih Mirzabeyoğlu, Türkiye’de 1998 Aralık ayında “İslâmî Temellere Dayalı Bir Devlet Kurma” düşüncesi nedeniyle tutuklandı ve tiyatrovârî bir yargılama sonunda 2002 yılında idam cezasına çarptırıldı. Türkiye’de idam cezası bu arada kaldırıldı ve cezası “ağırlaştırılmış müebbet hapse” çevrildi. Bu “ölünceye kadar cezaevinde kalması” gerektiği anlamına geliyor. İşte Kumandan Mirzabeyoğlu sanırım 2004 senesinde bir cezaevi ziyaretimizde bize Carlos’u bulmamızı ve kendisi ile ilgilenmemizi söyledi. Bunun üzerine Fransa’da kaldığı cezaevini bulduk ve kendisine bir mektup yazdık. Bu şekilde kendisi ile temas kurduk. Ve bize bir vekâletname yolladı. Yine Salih Mirzabeyoğlu’nun da avukatları olan Av.Hasan Ölçer, Av.Ahmet Arslan ile birlikte ilk kez kendisini 2005 yılında Paris La Sante Cezaevi’nde ziyaret ettik. Sonrasında da duruşmalarına ve zaman zaman da cezaevinde ziyaretine gittik.
Söz konusu dava ise 1974’de Paris Saint Germaine Eczanesi’ne yapılan el bombalı bir saldırının sorumlusu olduğu gerekçesiyle açılan bir dava. Elbetteki bu davaya konu eylem ne Carlos tarafından yapılmıştır, ne de O’nun talimatı ile yapılmıştır. Bu eylemin Filistin Direnişine sağlayacağı bir yanı da yoktur. Diğer davalarda da olduğu gibi bu da tamamen bir manipilasyon olup Carlos’u esir tutmak adına ve bir yandan da faili meçhul olayları kapatmak adına açılan bir davadır.
İdeolojik sebeplerden dolayı dayanışma içinde olsanızda, kendisinden herhangi bir ücret alıyor musunuz? Carlos’u savunmanızın temel sebebi nedir?
Carlos, hayatını Filistin’in bağımsızlığı yolunda, Siyonizm’e ve emperyalizme karşı mücadele içinde geçirmiş bir kişi olarak, esaret şartları altında da bu mücadelesine devam eden ve kendi tabiri ile “yaşayan şehit”dir. Hangi din ve ideolojiye sahip olursa olsun, Siyonizm’e ve emperyalizme karşı olan herkes, yanında olmasa bile Carlos’a bu mücadelesinden dolayı saygı duymalıdır. Carlos’un bu mücadelesini örtmek ve O’nu yalnızlaştırmak için manipülatif haberlerle, film ve sair görsel medya aracılığı ile basit bir “mafya karakteri”ne indirgemeye çalışmaktadırlar. Ki bunda da kısmen başarılı olmuşlarsa da, bu yavaş yavaş kırılmakta ve O’nun devrimci kişiliği ve mücadelesi her geçen gün daha geniş çevrelere yayılmaktadır. Bu nedenle ilk sorunuzda da kısaca değindiğim gibi Carlos’un devrimci kişiliği tarafımızca biliniyor olmasına rağmen O’na destek olabileceğimiz fikri Türk Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu tarafından dile getirildi. Bu anlamda hem ideolojik hem de gönül bağı nedeniyle bu devrimci dayanışmamız nedeniyle bir ücret almamız sözkonusu değildir.
Carlos’u savunan kaç avukatı var? Onlar da sizinle benzer gerekçelerle mi Carlos’un yanındalar?
Bildiğim kadarıyla ve duruşmalarda gördüğüm kadarıyla Carlos’un iki tane Fransız, bir Alman, bir İsviçreli, bir İtalyan, bir Lüblanlı ve 4 Türk avukatı bulunmaktadır. Bunlardan Fransız olan İsabella Coutant Peyre; Carlos’un hem avukatı hem de eşidir. Diğer Fransız Avukat Francis Vuillemin de Fransa’ya getirildiği ilk yıllardan beri Carlos’un savunmasını üstlenmektedir. Carlos’un ekonomik olarak avukatlarına bir şey vermediği dikkate alınırsa, sanırım diğer meslektaşlarım da devrimci kişilikleri nedeniyle Carlos’un yanındalar.
Maddi ihtiyaçlarını, avukat, mahkeme, kitap masraflarını nasıl karşılıyor?
Vatandaşı olduğu Venezuela’dan yıllardır bir maddi destek gelmemektedir. Hatta kardeşlerinin dahi para gönderilmesi bir şekilde engellenmektedir. Avukatlarına para ödemesi bir yana, tam tersi avukatları zaman zaman ona destek olmaktadır. Kuşatılmış şartlarda ve ekonomik olarak da zor bir durumda olmasına rağmen halâ dimdik mücadelesine devam etmektedir.
Carlos diğer teröristlerden niçin farklıdır?
Öncelikle Carlos “terörist” değil, Filistin’in Bağımsızlığı davasında sembol olmuş bir “Özgürlük Savaşçısı”dır. Terörist olan O’nun karşısında olan ve dünyayı sömüren güçlerdir. Carlos, eylem adamı olmanın yanında büyük bir tecrübeye sahip teorisyendir de. Aynı zamanda gerçekçi ve ayağı yere basan analizleri ile diğer insanlardan önce bir adım sonrasını görebilme yeteneğine sahip bir kişidir.
Cezaevi’nde hangi şartlarda kalıyor?
Cezaevinde tek kişilik bir hücrede tutuluyor.
Çakal, İnternet’i ve Facebook’u biliyor mu? Herhangi bir şekilde kullanması mümkün oluyor mu?
Dünyada olan biten her şeyi takip ediyor ve buna bağlı olarak da İnternet ve sosyal ağları biliyor. Ancak içinde bulunduğu şartlarda bunları kullanabilmesi söz konusu değil.
Carlos’un bir kitap yayınladığını söylemiştiniz. Peki, Türkiye’de Carlos’un popülerliğinin sebebleri ve bu popülerliği besleyen bağlantılar nedir?
Bilindiği üzere “Devrimci İslam” isimli kendi yayınladığı bir kitap var. Bunun yanında her hafta periyodik olarak beni arıyor ve gündeme dair mevzularla ilgili analizlerde bulunuyor. Bu analizleri Türkiye’de Baran isimli bir dergide, sonrasında da Baran dergisi ve Adımlar Dergisi gibi internet sitelerinde yayınlanıyor. İşte bu analizlerden bir kısmı Türkçe olarak “Söz Çakal Carlos’da” ismiyle bir kitap olarak basıldı. Carlos, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de devrimci çevrelerce sevilen ve saygı duyulan bir kişi. Ancak Müslüman ve muhafazakâr kesim bu anlamda devrimci kesim kadar Carlos hakkında ilgili ve bilgili değildi. Meselâ yaşı müsait olanlar bile O’nun 1975 yılında Müslüman olduğundan habersizdi. Ancak bizim Carlos’un yanındaki duruşumuz sonucu pek çok muhafazakâr müslüman da O’nun “bir mafya karakteri” değil, Özgürlük Savaşçısı olduğunu öğrendi. Ve bu kitle her geçen gün daha da artmaktadır.
Kendisiyle gerçekleştirdiğiniz röportajlarınızı okudum… Hemen dikkat çektiği üzere siyasetle ve yaşanan hadiselerle ilgili çok bilgili. Bu bilgiyi nereden buluyor?
Bütün hayatı aksiyon içinde geçmiş ve bu aksiyon içinde nerdeyse dünyanın önemli karakterlerinin tamamı ile tanışmış bir insandan bahsediyoruz. Daha önce de değindiğim gibi aksiyon adamı olmanın yanında aynı zamanda bir teorisyen olan Carlos’un eli, kuru bir eylem aracı değil, fikrin emrinde bir yumruktur. Son derece zeki bir insan olarak, elde ettiği en küçük verileri bile tecrübesiyle harmanlayarak çok isabetli analizler yapabilmektedir. Bu verileri de cezaevindeki diğer insanlar gibi, TV, gazete ve dergilerden, kitaplardan elde etmektedir.
Siyasî bir kişilik olarak farklı kesimlerden müşterileriniz var mı? Örnek isimler verebilir misiniz?
Avukat olarak elbette her kesimden müşterilerim bulunmaktadır. Ama mesleğime başladığım ilk günlerden beri, siyasî dava olarak, Birinci Körfez Saldırısı sonrası 1991 yılında tutuklanması ile başlayan ve hâlen devam eden bir süreç içerisinde başta İBDA FİKİR hareketinin kurucusu Salih Mirzabeyoğlu ve bu görüşe bağlı insanların hukuki süreçlerini takip eden avukatlardan biriyim. Salih Mirzabeyoğlu, emperyalizmin sömürüye dayalı “yeni dünya düzeni” anlayışına karşı Başyücelik Devlet modeli ile yeni dünya nizâmı teklif eden bir mütefekkirdir. İslâm Tasavvufu karşısında Batı Tefekkürü’nü hesaba çekendir. İslâm’dan zerre taviz vermeksizin O’nu eşya ve hadislere tatbik edendir. Ortaya koyduğu bu Tatbik Fikri nedeniyle, emperyalist müesses nizâmlar tarafından her daim düşman görülendir. Ancak O, hangi ideoloji ve dine mensup olursa olsun tüm dünyada ezilmişlere ve sömürü altında inleyen insanlara ümit olan ve hedef verendir de. Bu çerçevede dünyaya bir daha gelsem ve avukat olarak bana, “dünyanın en meşhur ve en zengin bir avukatı olmak ile, fakir kalmak ama Salih Mirzabeyoğlu ve Carlos’un avukatı olmak” şeklinde bir seçenek sunulsa benim tercihim, İdeolojik olarak da yanlarında olduğum bu “iki güzide insan” olurdu.
Carlos cezaevinden kurtulacağına inanıyor mu?
Müslümanların en önemli özelliği ümitvar olmalarıdır. Yani hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Allah’ın yardımından ümitlerini kesmezler. Ancak şer gibi görünenlerde hayır ve güzel görünenlerde şer olabileceğini de bilirler. Ve ellerinden geleni yaptıktan sonra, sonucu Allah’a havâle ederler. Şimdi “kim esaret altında?” diye sormak lazım. “Bedeni özgür ama beyni ve kalbi ile bir başkasının esiri olan” mı, yoksa “bedeni esir ama, beyni ve kalbi ile hür olan” mı? Bu çerçeveden bakıldığında bedeni esir olsa da Carlos, beyni ile, kalbi ile akıl ve faaliyetleri ile tam bağımsız bir kişi olarak mücadelesine devam edendir. O’nun istemesinden ziyâde, Carlos’un esaretten kurtulması için az-çok, güçlü-zayıf demeden ellerinden geldiği kadarıyla faaliyetlerde bulunmak başta Müslümanlar olmak üzere, tüm dünya devrimcilerinin borcudur.
Normalde, Avrupa’nın beşiği olarak anılagelen Fransa’nın Carlos’u kendi ülkesinde cezaevinde tutma ve ısrarla ülkesine iâde etmeme hakkı var mı?
Tüm dünyada olduğu gibi Fransız Hukuku’nda da çifte standart uygulanmaktadır. Carlos’un Müslüman bir kimliğe sahip devrimci olması, Batı tarafından kabul edilememektedir. Özellikle babası ateist de olsa, Hristiyan temelli bir aileden gelip de Müslüman olması ve emperyalizme ve Siyonizm’e karşı mücadele etmesi, üstelik bu mücadelesi ile de dünyanın her tarafında bulunan devrimci hareketlere ve bir davası olan insanlara ilham vermesi en korkulan tarafı… Onu dünyanın gözü önünde öldürebilirlerdi. Ancak, “bak biz 100 yıl da geçse intikamımızı alırız” diye dünyaya mesaj vermek isteyenlerin plânları tersine dönmüştür. Carlos’un davaları demokrasi ve bağımsızlığın sembol ülkesi olan Fransa’da bile hukukun bir maşa olarak kullanıldığını gösteren bir turnusol kağıdı fonksiyonu görmüştür. Normal şartlarda davaları bittiğinde ülkesine iade edilmesi gerekmektedir. CIA ve MOSSAD işbirliği ile yapılan operasyonla ele geçirilen Carlos, taşeron olarak seçilen Fransa’da uydurulan davalarla 1994 yılından beri güyâ yargılanmakta ve “davaları devam ediyor” diye dünya kamuoyu oyalanmaktadır. 1970’lerde olan olaylar bir seferde değil de 10 yılda bir ısıtılarak dava hâline dönüştürülmektedir. Amaç, Carlos’un esaret altında iken ölmesidir. O zaten yaşayan bir şehittir ama ben bedenen de esaretten kurtulacağına inanıyorum.
Devrimci hareketin geleceği nedir?
Bu sorunuza cevabım biraz slagonik görünecek ama bu bizim inancımız ve öngörümüzdür: Dünya o kadar küçüldü ki, artık devrimler ülkelerde değil, kıtalar çapında olacak. Batının plânladığı ve bir takım rüzgar ve mevsim adları verdikleri harekâtlar sonucu gelişen hadiseler, Batının aleyhine dönecek ve Batı hayat tarzının sonunu getirecektir. Ünlü Tarihçi Arnold Toynbee’nin “İstikbâl İslamındır! Denenmemiş bir tek o var” şeklindeki doğru tesbiti ile İslâm, kıtalar çapındaki devrimlerle dünyaya yeniden adaleti ve hiçbir ırk, inanç ve ideoloji ayırımı yapmaksızın insanlar arasında hakça paylaşımı getirecek ve kıyâmet öncesinde kısa da olsa bu dünyada “yaşanmaya değer hayat” dediğimiz bir cennet hayatı yaşanacaktır. Her şeyin en iyisini Allah bilir.