CEM KÜÇÜK’ÜN AĞZINDAN KAÇIRDIKLARI YENİ BİR 28 ŞUBAT HAZIRLIĞI MI?
Zeynep Tuna:
Tekrardan böyle bir 28 Şubat, ikinci bir 28 Şubat olma ihtimali var mı? İlerleyen zamanlarda böyle bir şey söz konusu olabilir mi?
Halil Kantarcı:
Şimdi, fikrin olmadığı yerde her zaman risk söz konusudur. Çünkü sizin dünya görüşünüz; kalbinizde yaşadığınızı iddia ettiğiniz hâl farlı, hayatınız farklıysa orada bir çelişki vardır. Türkiye’de bu çelişki bitmedi, bu çelişki devam ediyor. Biz İslâmlaşamadık, biz demokratlaştık ve çirkin tarafıyla demokratlaştık. Biz serbestlikten, özgürlükten bahsederken artık travestilerin bilmem nesine kadar iş vardı da bir türlü 28 Şubat mağdurlarına gelmemiş bir hale geldi. Bunlar normalleşti. 28 Şubat’ın acı edebiyatını yapmak normalleşti. Bunlar çok acı şeyler. Bunlar insanımızın ahlâkını yıpratan şeyler. Bugün 28 Şubat neden tekrar olmasın ki, olmaması için hiçbir sebep yok. Ama bunun şekli farklı olabilir.
Zeynep Tuna Hanım’ın, şehidimiz Halil Kantarcı ile yapmış olduğu röportajdan bir kısım…
Söylenen açık: Yeni bir 28 Şubat olmaması için hiçbir sebep yok, ama şekli değişik olur.
O zaman işin ruhunu, özünü bilelim ki, buna göre yapılan işe verilen ada, hangi yollardan meşrulaştırılmaya, kimler eliyle bu millete kabul ettirilmeye çalışılıyor olmasına aldanmadan, yapılan işin 28 Şubat, bunu yapanların da hain ve düşman olduklarının farkına varalım.
28 Şubat’ta ne oldu, 28 Şubat’ın gaye ve maksadı neydi?
Müslümanların siyaset sahnesinde de güçlenmiş olmasına istinaden, Erbakan Hoca’nın iktidara taşınmış olmasıyla birlikte, Haçlı-Yahudi Batı teröristleri Türkiye’yi kendi çizgilerinde tutamayacaklarını, Türkiye’yi bölgede kendi adlarına Müslümanlara karşı kullanamayacaklarını gördüklerinden, yani İsrail’le, Amerika ile ilişkileri sıkılaştırmak için, Türkiye’nin Batı ile, İsrail ile işbirliği yapmasına karşı çıkan, hani şu Cem Küçük’ün, “kafadan İsrail, Amerika düşmanı manyaklar” dedikleri tiplerin tasfiye edilmesi için yapılmış bir operasyondu aslında.
28 Şubat’ın özü: Amerika ve İsrail yanlısı politikaların Türkiye’de uygulanabilmesi için, buna karşı duran İslamcıların tasfiye edilmesi gayesi…
O zaman bunu yapanlar, yani 28 Şubat’ı yapanlar, bunu, Laiklik, Türkiye’nin çağdaş medeniyet yolundan ayrılmaması vs. diyerek meşrulaştırmaya çalışıyorlardı. Yani işin özü Amerika ve İsrail yanlısı politikaları uygulayabilmek, bunu da halka kabul ettirebilmek maksadıyla kullanılan argümanlar da laik-Kemalist temelliydi. Orduyu, laikleri, Kemalistleri yanlarına alabilmek için de gericiliğe karşı filan diye bir edebiyat. Nihayetinde onlar içinden 28 Şubat’a destek olanlardan bazıları, 28 Şubat’ın asıl gayesinin Amerika ve İsrail’e hizmet etmek için olduğunu, gericiliğe karşı olmak edebiyatının bunun perdesi olduğunu anlayıp, yanlış yaptık diyerek özeleştiride bulundular. (Bu “yanlış yaptık, Amerika ve İsrail’e karşı İslamcılarla ittifak yapmamız gerekirdi” diyenler daha sonra Ergenekon Operasyonu ile tasfiye edilmek istendi ki, işte bu sürecin bir devamı olarak, yani İslamcılarla Kemalist laik kesimin yakınlaşmasının neticesi olarak, bugün Perinçek’in Erdoğan’a verdiği desteği gösterebiliriz.)
O zaman, 28 Şubat dendiğinde öncelikle şunu anlayacağız: 28 Şubat, Türkiye’yi Amerika ve İsrail çizgisinde tutabilmek maksadıyla, bu işbirlikçiliğe karşı çıkan İslamcıların tasfiye edilmesi gayesine matuf bir uluslararası operasyondu ki, o zaman başı Çevik Bir gibi generallerle ona bağlı medya tetikçileri çekmekteydi.
Şimdiki 28 Şubat nasıl olacak, oluyor, oldurulmaya çalışılıyor?
Dün bunu yapanlar laik-Kemalist kisveliyken, bu gün bunu yapmak gerektiğini söyleyenler Reisçi ve Müslüman kisveli olanlar başı çekmekle beraber perde arkasında yine Yahudi’yi, Soros’u, dönmeleri görüyoruz.
Soros… Hani, “Türkiye’nin en iyi ihraç malı ordusu!” diyerek, Mehmetçiğin Haçlı-Yahudi emelleri için kullanılması gerektiğini söyleyen.
Soros’un Türkiye şubesi, Açık Toplun Enstitüsü ki onun başındaki isim Can Paker…
Yani bunlar gizli saklı değil, adamlar açık açık faaliyet gösteriyor, Soros da buraya kaçak yollardan, gizli saklı gidip gelen biri değil. Her şey açık…
Can Paker’in kız kardeşi Canan da Mehmet Barlas’la evli.
Bu arada, bu “Paker”ler Sabatayist. Yani, Müslüman gibi gözüken Yahudi bir tarikatın üyeleri…
Barlasların yavrusu da Cemil…
Hani birkaç aylık bebelere işkence yapılmasını söyleyen vahşi…
Bu Cemil’in kankası da, Amerika ve İsrail’le işbirliği yaparken pürüz çıkmaması için İslamcı manyakları tasfiye etmemiz gerekir diyen Cem Küçük.
Şimdi dikkat edilsin, Cem Küçük özür diledi filân deniyor da, o, İsrail ve Amerika ile işbirliği yapmamıza pürüz olacak İslamcıları tasfiye etmemiz gerekir sözünden dolayı özür dilemedi. Yani, işin aslı özü yerli yerinde… Cem Küçük, sadece, bunu söylerken ağzından kaçırdığı “manyak” kelimesinden dolayı özür diliyor. Yani adamı Allah şaşırtır derler ya, aslında aynen öyle oldu. Normalde o “manyak” sözü olmasa, bu açıklama dikkat çekmeyecek, arada kaynayıp gidecekti. Ama işte, tuzak kuranların en hayırlısı Allah… Sapıtan ve ağızlarından salyalar saçarak küfürler eşliğinde Amerika ve İsrail işbirlikçiliğine karşı çıkan Müslümanları tasfiye etme planının deşifre olmasına sebep olan Cem Küçük…
Bu açıklama Cem Küçük’ün şahsi tepkisi olarak kabul edilemez, onu konuşturanlar adına konuştuğu, onu bu açıklamalarında destekleyen Cemil Barlas’ın tavrıyla net.
Küçük adam ardını dayamış büyük güçlere, konuşuyor.
Tabi bu Küçük adam 28 Şubatları filân bilmez, biz o zaman bu işin kavgasını kelle koltukta verirken -işte şehid Halil!-, bu Küçük adam, “Evet, 28 Şubatçılar haklı, İsrail’le işbirliği, Amerika ile işbirliği tek çıkar yoldur!” diye höyküren Fetullah’ın yanında yamacında, “ bu günlere ihanet yetiştirmekle meşguldü.
28 Şubat, Amerikan ve İsrail işbirlikçiliğidir.
O zaman bunu laiklik, muasır medeniyet filan zırvasıyla perdelemeye çalışıyorlardı.
Bu gün de aynı işbirlikçiliği “reisçilik” adıyla perdelemeye çalışıyorlar.
Neymiş, “Reis”in (!) iktidarda kalabilmesi için, İsrail ve Amerika ile işbirliği yapmak gerekiyorsa, bu da yapılmalıymış… Buna itiraz eden Müslümanlar da tasfiye edilmeliymiş.
Reisin koltuğunu koruyabilmesi için her yol mübah yani…
O günkü laikler de kendileri iktidarda kalabilmek adına 28 Şubat’ı yapıyorlardı.
Bu durum aslında şöyle bir itirafın da yapılması demek oluyor ki, Türkiye’de demokratik yoldan koltuğa gelip o koltukta kalabilmek için Haçlılarla, Siyonist Yahudi düşmanlarla işbirliği yapmak, onlara hizmet etmek şart. Bu duruma demokrasi demek, demokrasiye bile zül; olsa olsa şeklen demokrasi, şeklî demokrasi…
Yani mesele Küçük adamın basit bir nefsî refleksi filân değil, bizzat sistem meselesi.
Bu sistem meselesi tesbiti de parlamenter veya başkanlık adıyla devam ettirilmek istenen mevcut düzenin miadını doldurduğunu ve Anadolu Ahalisinin tümünün etrafında birleşip bütünleşeceği siyasi rejimin kendini dayattığını gösteriyor.
Yani İBDA ve Başyücelik Devleti.
A. Bâki Aytemiz