KASIM AYI: EFENDİ HAZRETLERİNİN VEFATI, BÜYÜK DOĞU, GÖLGE, ADALET MUTLAK’A KONFERANSI

Kasım ayını geride bırakırken, bu ayda vuku bulan, unutulmaması, her daim hatırlanması gereken hadiseler:

Es-seyyid Abdülhakîm Arvâsî ÜÇIŞIK, Efendi Hazretleri‘nin vefatı…

Eylül ayında çıkmış olmasına rağmen, Efendi Hazretleri‘nin vefatından hemen önce çıkmış olması bakımından o mânâya bağlı olarak ele alınması gereken Büyük Doğu’nun çıkışı…

Gölge dergisinin çıkışı…

Ve, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun vermiş olduğu Adalet Mutlak’a konferansı

Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, Büyük Doğu-İBDA’nın üzerindeki tuğranın sahibidir.

O, 1919 yılında Anadolu’da başlayan mücadeleye destek vererek -mânâsı bu günlere kadar uzanan- istikbâlideki mücadeleye de ışık tutumuş, öncü olmuştur. 1919’da başlayan bu mücadeleyi bugün Adımlar olarak benimseyip sahiplenmekten büyük rütbe tanımadığımızı ilân ederiz.

Efendi Hazretleri 1943 senesi Kasım ayında perde arkasına geçmeden önce kendisinden sonra dava bayrağını meydan yerinde açmak üzere yetiştirmiş olduğu Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’yu çıkarışına dünya gözüyle şahit olarak ebediyet âlemine irtihal etmiştir. Büyük Doğu, Manzur-u Nazar-ı Pîran-ı Kiram lakablı Efendi Hazretlerine dünya gözüyle de görünmüş, bu görünüşün ardından da Efendi Hazretleri, dünya üzerindeki vazifesini tamamlamış olmanın rahatlığıyla perde arkasına geçivermiştir.

Kasım ayında zuhur eden diğer bir büyük hadise de Gölge dergisinin çıkışıdır.

1943 senesinde, tek parti sultasına karşı, “Allah ve ahlâktan” bahsetmenin bile yasak edildiği şartlar altında çıkan Büyük Doğu’nun yumuşattığı iklimde, Gölge, her türlü silâhla mücadele ilkesiyle çıkarak mücadeleyi ve dolayısıyla müslüman Anadolu ahalisinin şuurunu zıplatmış, rejimin bir korkuluktan ibaret kaldığını göstermiştir. Bu çizgi, 1999 senesi Aralık ayının 5’inde Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nu hedefleyerek Metris’e yapılan operasyonda, operasyonu yapanların uğradığı hazin netice itibariyle kesin zaferini tescillemiştir.

Ve, Kumandan Mirzabeyoğlu 2014 senesinde cezaevinden çıktıktan sonra, 29 Kasım 2014 tarihinde İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde vermiş olduğu “Adalet Mutlak’a” başlıklı konferansıyla zaferini taçlandırmış oldu.

Ülkemizdeki tam bağımsızlık mücadelesi, hususiyle de İslâmcı mücadele adına dünden bugüne ortaya konan ne varsa, iddia olunan her neyse, bunu doğru anlamak ve yerli yerine oturtabilmek için en kaba hatlar içinde verdiğimiz bu tarih şemasının doğru anlaşılması gerekemektedir.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek‘in Allah ve ahlâktan bahsetmenin yasak edildiği şartlarda mücadele verdiğine bakmadan, bu gün sanki o şartlar geçerliymiş gibi Üstad’ın sözlerini tekrarlayarak mücadele ettiğini zanneden bengilerden geçilmiyor ortalık. Oysa en basitinden 1975’te Gölge’nin çıkışı ile yepyeni bir döneme girilmiş değil miydi? Akabindeki süreçte 90’lar, 99 ve bugün… Bugün artık karşımızda siyasî olarak iktidarda olan “güç”ün karakteri Kemalizm midir yoksa İslâmcılık mıdır ki, hâlâ Üstad Necip Fazıl’ın siyasî mücadelede kullandığı dili taklit ederek mücadele olacağı zannedilmektedir?

Siyasî, itikadî, kültürel mücadele formları birbirinden ayrıdır ve siyaset, iktidar etrafında şekillenir. Bu mücadele formlarını birbirine karıştırmak ve şunca verilmiş mücadeleyi ve bu mücadeleler neticesi elde edilmiş kazanımları inkar edercesine, sanki iktidarda hâlâ Necip Fazıl’ın karşısındaki güçler varmışçasına bir dil kullanarak siyaset yaptığını zannetmek, neyle izah edilebilir?

Bizim mücadelemizin gayesi belli ve bu gayeyi dün de olduğu gibi bugün de siyaset olarak iktidardan talep ederken, dün bu taleplerimizi şeriatçılık olarak tesmiye eden ve bunların başı ezilmeli diyen iktidarların alaşağı edilerek bizden gözüken kimilerinin iktidara gelmesine mukabil, bugün bu taleplerimizin karşılanmasına mani olan durum nedir?

Kan pahası, can pahası, şehidler ve gazilerle verilmiş mücadeleler neticesi, bugün artık iktidar olduksa, niçin istediğimizi hâlâ alamıyoruz ve almamız için ne yapmamız gerekmektedir?

Yoksa iktidar olduğumuz bir safsatadan mı ibaret; o hâlde gerçekten iktidar nasıl oluruz?

Başta ifade ettik, Adımlar bu çizgiyi sahiplenmekten şeref duyar. Bundan dolayıdır ki öyle kuru kuru anıcılardan farklı olarak, işin mânâ cephesini ıskalayarak güya anmış olmayı reddeder.

Son söz Kumandan Mirzabeyoğlu’nun:

“Gayesine ermemiş savaş bitmemiştir!”

A. Bâki AYTEMİZ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: