“EL TURCO” MARADONA

“EL TURCO” MARADONA

Maradona hakkında bütün Türkiye yazdı, ben de yazayım.

Maradona’nın ailesi El Turco’dur; yani Latin Amerika’da kalabalık bir nüfus teşkil eden Osmanlı muhacirlerindendir. Bunlar kendilerine Türk dendiği için kendilerini Türk kabul ederler. Türk prestijli bir lakaptır.

Asıllarını bilmiyoruz. Muhtemelen Hristiyan Araptırlar. Suriye ve Lübnan yörelerinden Birinci Dünya Savaşı sonunda göç etmişlerdir. Bu bölgeden Osmanlı yönetimi çekilince orada kalan azınlıklar zor duruma düştüler ve göç ettiler. Gittikleri yerlerde onlara Türk dediler.

Onlar da bir zamanlar huzur içinde yaşadıkları Türk yönetimini hep minnetle andılar.

Maradona “dedem bir Türk’tü” der. Kendisinin ve kardeşinin lakabı da El Turco’dur. Kardeşi ayrıca Turchito (Türkçük) ismini taşır. Şarkıcı Shakira, Başkan Carlos Menem hep El Turco’lardandır.

Muhammed Ali’den sonra dünyanın bir numalaralı spor efsanesi Maradona oldu. Onun gibi Amerikan ve Batı karşıtı bir yoldan gitti. Antiemperyalistti. Gönüldaş Carlos’un çizgisindeydi. Filistin davasının en büyük destekçilerinden ve antisiyonistti. Ayrıca Küba devlet başkanı Fidel Castro’nun, Latin Amerikalı ünlü direnişçi Che Guevara’nın, Venezuela’nın antiemperyalist liderleri Chavez ve Maduro’nun hayranıydı. Amerika, İngiltere ve İsrail’den nefret ederdi.

Maradona, Muhammed Ali gibi müslüman olmadı. Çocuk yaşında gelen büyük şöhreti nefsini alabildiğine azmanlaştırmıştı. Etrafında çok büyük sevgi, daha fazlası tapınma çemberi vardı. İnsanlar arasında onun kadar büyük bir hayranlık uyandıranı çok azdı. Kendisine tapınmaya kadar varan bu büyük ilgi karşısında o nefsinden kaçış yolları aradı ve buldu: Uyuşturucu, alkol, seks. Nefsini bunlarla dizginleyebiliyordu, nefsindeki uğultudan bu sayede kaçabiliyordu. Bunlar her ne kadar başka türlü bir nefsaniyetin, şahsiyeti tahrip eden bir nefsaniyetin habercisi olsalar da, o, kendinden kaçış adına, ömrü boyunca bu saplantılardan kurtulamadı.

Maradona bir solcuydu. Ama bizdeki solcular gibi din düşmanı bir karakterde değildir Latin Amerika solculuğu. Dinlere saygılı, Müslümanları sever, Allah’a inanır. Dönem dönem kiliseye, hatta Vatikan’a gitti. Papa ona din telkin ederken o Papa’ya dünya adaleti tavsiye etti.

Futbolculuğunu konuşmak yersiz. Çünkü futbol denen 20’nci yy çılgınlığının en büyük temsilcisi oydu. Ne öncesinde, ne sonrasında kimse bu dalda onun kadar yükseklere çıkamadı. O da her zaman değil, çok nadir zamanlarda bu yükseklere çıkabildi. Çıkamadığında saçma bir şeydi.

Onun oyununda ne teknik, ne güç; ruhî bir şey vardı. O, topu ayağına aldığında kendinden geçiyordu. Onunla birlikte bütün seyircileri de kendini kaybediyordu. Onbinlercesi birden o ruha bürünüyordu. Kendi büyüleniyor ve herkesi büyülüyordu. Bunu yapabilen başka kimse olmadı.

O, ABD’ye karşı Saddam’dan yana durduğunda, İran halkına selam gönderdiğinde, Filistinli direnişçilere destek verdiğinde, antiemperyalist bir kahraman olmanın eşiğine gelip gelip gitti. Ama arkasından yine o malûm saplantılarına gömüldü ve dünyanın beklediği kahraman olamadı.

Selim Gürselgil

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: