GİYİMİN SİYASETTEKİ ROLÜ
.GİYİMİN SİYASETTEKİ ROLÜ
.
.
“Siyaset, fikri hayata geçirmenin manivelası ve sisteme bağlı bir şube. . . ”(1)
Kendini teklif eden sistemlerin mevcut olana karşı giriştiği her tür faaliyet, hareket, mensub olduğu fikri hayata geçirmek isteyenlerin siyasetidir. Peki bu giyim ile nasıl alâkalandırılabilir? Giyimin siyasî boyutu nedir? Giyim-kuşam şekilleri, tarzları siyasî faaliyet olarak nasıl değerlendirilebilir?
Giyim-kuşam, ferdin dünya görüşünü yansıtan bir aynadır şeklinde değerlendirmeler vardır. Her kültür ve medeniyet giyim-kuşam şekilleriyle fikir ve inançlarını simgelerler. Bu yönüyle kıyafetin sembol tarafı vardır. Hepimiz davranışlarımızla olduğumuz kadar görünüşümüz ve elbette buna bağlı olarak kılığımızla bir temsil misyonu yükleniyoruz. Farkında olalım yahut olmayalım bağlısı bulunduğumuz dünya görüşünü sahneliyoruz. Kılık-kıyafete bu gözle baktığımızda yani işin içine fikri tanıtma, gösterme, yaşatma, hayata geçirme gibi hâdiseler girdiğinde; giyimimizin siyasî yönü kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Şöyle bir gerçekle yüz yüzeyiz ki; inançlara, değerlere yapılan saldırılar öncelikli olarak onların simgesi mahiyetindeki unsurlara yapılıyor. Bu, her görüş için bu şekilde olsa gerek. Bu gibi teşebbüsler kişilere yapılan saldırılar olarak göze çarpabiliyor. Bunların hepsi siyasetin bir yönünü oluşturuyor aslında. Kimi, mevcudu yok edip yerine kendi sistemini getirmek için bu faaliyetlerde bulunurken, kimi de, mevcudu korumak ve ayakta kalmak adına bu yollara başvurmaktadır. Günümüzde uygulanan şekliyle modacılık da, bazı odakların ayakta kalmak ve varlıklarını sürdürmek adına ortaya koydukları siyasetlerinin bir parçası olarak düşünülebilir.
Giyimimizin biçimi, tarzı, parçaları ile zaten başlı başına bir siyaset yapıyoruz. Elbette iş sadece kılık-kıyafetle bitmiyor, ona gerçek manâsını veren kişinin fikri, edası, hâl ve hareketleridir. Prof.Dr.Erol Güngör meselenin sosyal psikoloji açısından yeri ve değerini çerçevelemiş:
“Kıyafetimiz şahsiyetimizin bir parçasıdır; o başkalarına bizim hakkımızda bir şey ifâde ettiği gibi bizzat kendimize karşı da bir manâsı vardır. Bazıları kıyafetin kendileri için hiçbir önemi bulunmadığını söylerken, aslında bu önemi belirtmiş olurlar. ”(2)
Tarih boyunca çeşitli toplumlarda devlet tarafından getirilen yasaklamalar, sınırlamalar, giyimin siyasî boyutunu gözler önüne seren diğer unsurlardandır. Yapılan bu tür müdahalelerden menfî şekilde etkilenen geleneklerine bağlı halk insanı, inançlarına paralel olarak giyinemeyince içtimaî bozukluklar baş gösterir. Kılığından tavize zorlanan bu insanlar, kendilerini bir çıkmazın içinde bulur ve uygulanan bu tür siyasetler, sosyal muvazenenin sarsılmasına yol açar. Güngör hoca bir başka yazısında da; “Kanunlarla ahlâk kuralları birbirine uymadığı zaman, insanlar birini çiğnemek zorunda kalırlar”(3) şeklinde bir yorumda bulunmaktadır.
“Doğru düşünce olmadan doğru hareket olmaz”(4) hükmü şimdiye kadar yapılan siyasî faaliyetlerin, bir temele oturtulamadığını ve cemiyet içi facialara sebebiyet verdiğini ortaya çıkarıyor. Doğru düşüncenin tecellisini “Peygamberler olmasaydı, medeniyet olmazdı” hakikatinin rehberliğinde aramak ve varılacak olan gayeye yönelmek… Her mevzuda olduğu gibi, temas etmeye çalıştığımız bu mevzuda da uygulanacak olan siyasetin şekli, memur, mecbur olduğumuz şartları bir an evvel elde etmeye, daha doğrusu idrâk etmeye bağlı görünüyor.
Peki,“nasıl?” ve “nereden başlamalı?” İBDA Mimarı Salih MİRZABEYOĞLU’nun şu satırları etrafında bir muhasebeyle olabilir:
“Ne kibir edası, ne de tevazu gösteriyorum zannıyla düşüklük ve küçüklük… Bütün incelik, müslüman ruha yıldırım gibi inen feraset duygusunda.”(5)
Zeliha ARSLAN
ADIMLAR Dergisi
DİPNOTLAR
1- SalihMirzabeyoğlu, İdeolocya ve İhtilâl, 2 Basım, İBDA Yay., s. 65
2- Prof.Dr. Erol Güngör, Dünden Bugünden Tarih, Kültür ve Milliyetçilik, Ötüken Yay., s. 71
3- Prof.Dr. Erol Güngör, Ahlâk Psikolojisi ve Sosyal Ahlâk, Ötüken Yay, 1.Basım
4- SalihMirzabeyoğlu, Age, s. 67
5- Salih Mirzabeyoğlu, Hukuk Edebiyatı, İBDA Yay., İstanbul 1989, s. 41