KAMYONLAR GAZZE’YE DEĞİL, SİYONİZME GİRDİ

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

İlk yardım kamyonları Mısır’dan Gazze’ye açılan Refah Sınır Kapısı’ndan geçmeye başladı.

Miktar olarak küçük ama sembolik olarak büyük..

Hamas’ın medya ofisinden yapılan açıklamada “Bugün giriş yapması beklenen yardım konvoyu ilaç, tıbbi malzeme ve sınırlı miktarda gıda malzemesi (konserve) taşıyan 20 kamyondan oluşuyor” denildi.

Böylece 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne ilk kez insani yardım girmiş oldu.

20 kamyon Gazze’nin milyonluk nüfusu karşısında bir şey değil ama Siyonist düşmanın, “Gazze’ye asla bir şey girmeyecek!” diye güya kararlılık gösterisinin de yerle bir edilmesi ile sembolik olarak çok büyük bir mânâ taşıması bakımından gayet önemli.

Ekranların önünde çıkıp atıp tutuyor olsalar da…

Evet, havadan bombalayarak Gazze’yi yerle bir ediyorlar ama… Biliyorlar ki, bir savaş havadan bombalamakla kazanılmaz. Karadan girmek gerektiğini kendileri de gayet iyi biliyor… Havadan bombalamakla binalar yıkılır, alt yapı bir miktar tahrip olur, siviller ölür ama tünellerde düşmanı bekleyen, beklerken de yeni hamlelere, Siyonist düşmana vuracakları yeni darbelere, yeni huruçlara hazırlanan silâhlı güçlere, Hamas’a ve diğer mücahidlere pek bir zararı olmaz. Yani Gazze’yi gerçekten gözleri kesiyor olsa şimdiye çoktan dalmışlardı…

Korkuyorlar…

Ortaya çıkacak tablodan esas zararı kendilerinin görecek olmasından korkuyorlar…

Bundan dolayı da perde ardında pazarlıklara devam ediyorlar.

Yoksa müslümanların canını önemsediklerinden değil.

Dün iki Amerikalı esirin serbest bırakılması da buna dairdi.

Yani işler aslında tam da plânlandığı gibi, huruç ile esirler alınması üzerine yapılan hesaplar çerçevesinde devam ediyor. Burada düşman aksiyoner değil, reaksiyoner. Roller değişti. Gazze’yi bombalamaları da reaksiyon. Yani Gazze’nin bombalanması da Aksa Tufanı için göze alınmış kayıplar cümlesinden; zafer kayıpsız olmaz. İsrail’in de kayıpları var hem de tarihte hiç olmadığı kadar…

İki hafta oldu kara harekatı başlayamadı ve şimdi de yardım kamyonlarının girişine izin vermek zorunda kaldılar.

Zafer, korkakların, dengecilerin, teyze adamların değil Allah’a inananlarındır. Onlar canını, malını, evladı iyalini Allah yolunda ortaya koyarlar ve karşılığında da er ya da geç Allah’ın yardımı ile aşağılık düşmanı zelil edeceklerdir.

Şimdiden hatırlatalım: Zafer kazanıldığında bu münafık teyze adamlar en öne çıkıp, “zaferde kendi paylarının ne kadar büyük olduğunu, ne kadar çok yardım ettiklerini, ne kadar çok çaba gösterdiklerini” anlatacaklar. Arabanın gölgesinde giden itin gölgeyi kendinden diye göstermeye çalışması gibi, cihadın o devasa heyula gölgesine de sahip çıkmaya çalışacak bu mikroskobik varlıklar… Kendilerini de zafere ortak etmeye çabalayacak, ne kadar hızlı mücahid olduklarını lanse ederek yine ve her zaman olduğu gibi en önde parsaya yönelecekler. “Ya herru, ya merru!” diyemeyerek münafık tıyniyetinin gereğini yerine getirerek güya ara bulmaya kalkan, yani aslında müslümanların safında gözükmemek, müslümanlara gerçekte destek olmamak için çırpınanlar. Ellerinden direk küfür saflarında görünmek de gelmediği için, müslümanların safında olduklarını açıkça ilân edemeyerek, müslümanlara destek olmayarak küfrün gazabından korunacaklarını zannedenler ki buna da arabuluculuk, reel-objektif siyaset filan demekteler… Zaferi müslümanlar kazanırsa “biz de sizdeniz” diyecek, savaş kaybedilir gibi olursa da, “biz demiştik, İsrail’e, Amerika’ya kafa tutulur mu?” diyecekler…

Münafık kelimesi bir tür tarla faresinden gelir ki, bunlar toprak altındaki yuvalarında yere yakın ikinci bir tünel açarlar; böylece düşmandan kaçmak için bunun tavanını hemen delerek sıvışabilsinler. Yani fikirlerini, yuvalarını savunmaz bu sıçanlar. Hep ikinci bir plânları vardır. Ya herru, ya merru kitaplarında yazmaz.

Sıçanları kahraman belleyen milletlerin hayatı “köstebek tünelleri”ne mahkûmiyettir.

Salih Mirzabeyoğlu – Aydınlık Savaşçıları

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d