II. ÇÖZÜM SÜRECİ’NİN STARTI VERİLDİ! – Ahmet TÜRK

II. ÇÖZÜM SÜRECİ’NİN STARTI VERİLDİ! – Ahmet TÜRK

TAKDİM:

İçinde bulunduğumuz varlık-yokluk şartlarında kalem oynatanlar arasında Din-Vatan-Millet temelinde mücâdele veren az sayıdaki kalemlerden biri olan Ahmet Türk’ün bugün Vahdet Gazetesi’nde yayınlanan “II. Çözüm Süreci’nin Startı Verildi!” başlıklı yazısını alâkalarınıza sunuyoruz.

Bundan önce Sayın Türk’ün pek yerinde tespitlerine katkı sağlayabilecek, öteden beri dile getirdiğimiz birkaç hususu hatırlatmakta fayda görüyoruz;

Erdoğan-AKP Hükümeti’nin vatanın güneydoğusunda “savaş” söylemi altında yürüttüğü ve yüzlerce asker ve polisin Amerika’nın kara ordusu misyonunu üstlenmiş Etnik Kürtçü PKK-PYD’ye karşı verdikleri mücâdele sırasında şehid olduğu süreç, eli-kolu bağlanmış bir Ordu’nun “sınırlı” bir savaşla PKK’yı Suriye’nin Kuzeyi’ne sürerek Barzani’ye bağlamak şeklindeki bir “hırpalama” süreciydi… Fakat gelinen aşamada Hükümet tarafından yıllarca desteklenen Etnik Kürtçülük, sayın yazarın deyimiyle “meskun mahal savaşı”nı zamana yaymış ve süreci tam da tarafların (AKP-PKK-İsrail-ABD-AB) hedeflediği bir aşamaya getirmiştir.

Anadolu insanında “artık ne olacaksa olsun!”, “bu savaş bitsin!” şeklinde bıkkınlık duygusunu meydana getirmek için KESİN SONUÇ’tan kaçınılarak sürdürülen bu süreç, farklı kavramlarla başlatılacak “II. Çözüm Süreci”nin hazırlığı niteliğindeydi.

Erdoğan-AKP iktidarları başta olmak üzere İsrail, ABD ve AB’nin (Ankara-Tel Aviv-Washinton-Londra) ittifakla yürüttükleri bu sürecin pek yakında tekrar gözlere sokulacak “esas muhatab”ı; Irak’ın işgaliyle düşmana kapıyı içeriden açan, Arap ve Türkmen köylerini yağmalayan, Haçlı-Yahudi gücünün erketeliğinde Şiî teröristlerle birlikte Felluce, Kerkük, Musul, Selahaddin başta olmak üzere Arap ve Türkmen şehirlerinde Irak’ın masum kadınlarına tecavüz ederek ve erkeklerini işkencelerle katlederek yapılan katliamlarda ortak olan Barzani olacaktır.

Bu da sayın yazarın pek yerinde dikkat çektiği BOP Eşbaşkanı’nın söz konusu konuşmasında yer alan “Ne Şiîyim, Ne Sünnî” şeklindeki şuurlu sapkınlığını tekrar etmesindeki hedeflerinden biri olarak dikkat çekicidir… Anadolu’da Erdoğan’ın bu söylemlerinin ne mânâya geldiğini apaçık söyleme cesareti olmasa da, Barzani’nin “Sünnîlik” üzerinden insanımıza tekrar pazarlanması, bizim(!) İslâmcılığın(!) ne kadar hoşuna gidecektir, tahmin edilebilir. Ki, bunu Türk Ordusu’nu Etnik Kürtçü Barzani’ye koruma tayin eden İktidarın “Başika kampı” bahanesiyle bir yıldır başlattığı bir propaganda olduğunu da hatırlatalım: “Arap teröristler, Sünni Barzani güçlerine saldırdı!

Erdoğan’ın “ne Şiîyim, ne Sünnî” şeklinde, Türk’ü “Türk” yapan Hak Mezhebinden kopararak yaptığı söz konusu MEZHEPSİZLİK propagandası, Ahmet beyin pek yerinde dikkat çektiği Türk Milleti’ne karşı yapılan ihânet sürecinin en sinsi-hayatî biçimi olarak dile getirilmelidir.

Zira, Hak Mezhepleri, Sahâbî’yi, giderek Allah Resûlü’nü ve bizzat Mutlak Tevhid’i redde giden bu anlayışın (“Mezhepsizlik, dinsizliğe götüren köprüdür”) insandaki ilk tezahürü Vatan duygusunun örselenmesi ve Millet kavramına düşmanlıktır. Mutlak Esas’a nisbetle mukadder olarak “Mutlak’tan” olan her şeyi “bozuk para” gibi kendi pis nefsi hesabına harcayabilen bu bozguncu anlayış için; inanılan ve bağlanılan değerlerin coğrafyası olan Vatan ve bütünlüğü temin edildiği şahsiyet ifâdesi olarak Millet “aşılması gereken” teferruattır.

Din ve Irk Milliyetçiliğini ayaklarımın altına alıyorum” diyebilecek kadar pişkinleşmiş birisinin 2002’den beri İslâm-Türk düşmanı Batı lehine sürdürdüğü “tarihi misyon”u da budur.

Bu çerçevede;

Vatanına ihânet eden Yağmacı-Çapulcu Barzani’yi “yeni çözüm sürecinin muhatabı” görmek; Erdoğan’ın “kardeşim Barzani!” Davutoğlu’nun “Kak (ağabey) Barzani” ifâdeleriyle “Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı” şeklinde Ankara’da kırmızı halılarla karşılayarak meşrulaştıran(!) hükümetin ve “Erbil’deki akçalı işler”le satın alınmış İslâmcısı-Milliyetçisi-Ulusalcısı-Sosyalisti her kesimin güdücülüğünü üstlenen (parti, dernek, medya) ihanet çemberinin ortak hedefidir…

Bu sürecin “kötü Kürt”ü PKK iken, “iyi Kürt”ü, “Kürdistan’ın kurulma zamanı gelmiştir ve bütün Devlet desteğimizle arkasında olacağız!” diyen Yahudi İsrail’e muhtaç Barzani’dir.

İsrail’e muhtaç olduğunu açıklayan bir diğer isim Erdoğan, zaten Siyonist-Yahudi Lobileriyle bu süreci birlikte yürütmektedir.

Hedef, Haçlı-Yahudi Gücü karşısında nihâî bir Kurtuluş Savaşı için birleşmesi gereken Ehl-i Sünnet Arap ve Ehl-i Sünnet Türk’ü birbirinden ayıracak Siyonist Duvar Kürdistan’ı kurmaktır.

Çözüm” bunu sağlamak, “süreç” Büyük İsrail’in kurulması demek olan nihaî zafere ulaşmak için.

Sayın Ahmet TÜRK’ün, İktidar ve çevresi tarafından bu ihanet sürecini hedefe ulaştırmak için yürütülen çalışmaları tablolaştırdığı; “sallanan saate hiç bakmadan” Hâk ve hakikat kaygısı güderek kaleme aldığı yazısını dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz.

ADIMLAR Dergisi

 

II. ÇÖZÜM SÜRECİ’NİN STARTI VERİLDİ!
Ahmet TÜRK

Hani hipnoz uzmanı telkine açık hedefinin hipnoz eylemine ‘odaklanması’ için, gözlerinin önünde sağa-sola bir saat sallar ya… Aynı yöntemi siyasetçilerde sıkça kullanır. Ama siyasetçi ‘hipnoz saati’ yerine belâgatını kullanır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tertip ettiği ‘Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet’ temalı Kutlu Doğum programında yaptığı konuşma, işte böyle bir performansın ürünüydü…

Eğer uzlaşma kültüründen çok kutuplaştırıcı politikaların mühendislik alanı haline gelen bir topluma mesaj verecekseniz, bunun için en müsait ortam dini temalı toplantılardır! Haliyle toplantı ‘din’ orijinli yani teslimiyet ön kabullü, hedef kitlede ‘telkine açık’ olunca, Erdoğan’a da ‘hipnoz saati’ni ustaca sallamak kaldı!

Sıra ‘mezhepçilik, ırkçılık ve terör belasıyla karşı karşıyayız’ temalı tespitini içeren kısma geldiğinde ise, o sihirli komutu devreye soktu! Sözü, ırkçılık deyince direkt akıllarına gelen veya akıllara getirmeye çalıştıkları ‘Türk’ kavramına getirdi! Bunu yaparken de, kozmopolit siyasal İslamcıların sıkça kullandığı ve içeriği her şekle sokulmaya müsait yöntemi devreye soktu! ‘Müslüman mıyız? Türk müyüz? demagojisinin alt segmentlerinden biri olan ‘Laz mıyız Türk müyüz?’ modelini, geçici bir felçlik yaratan ‘kabir sorgusu’ ambalajıyla paketleyip adrese teslim hâle getirdi!

Sonrası malum: Çözüm Süreci boyunca sıkça duyduğumuz ‘toplumu Laz, Çerkez, Arap vs. diyerek 72 millete bölerek vahdete erişebileceği(!)’ teziyle, güya ülkenin sulh ve selametini sağlamanın formülünü verdi! ‘Türk’ kavramını siyasal ve sosyal alanın dışına tecrit ederek hilkatten beri yaşanan bir sorunu bir çırpıda çözdü!

Lakin biz bu seanstan etkilenmedik!

Çünkü biz; yani sürekli kulağının arkasını göstererek, ‘artık bir burası kaldı!’ diyecek raddede olgunluğa eriştiğimiz için ne olup bittiğinin farkındaydık! Bu yüzden Erdoğan’ın elinde ‘sallanan saate’ hiç bakmadık!

*

Peki… Cumhurbaşkanı Erdoğan, kitlelere günün anlam ve ehemmiyeti içine ustaca ‘gömülmüş’ hangi subliminal/örtülü mesajı verdi? Bence Cumhurbaşkanı Erdoğan, müstakbel ‘II. Çözüm Süreci’nin startını vermiş oldu! Çünkü önceki sürecin kapısını da benzer yöntem ve tartışmalarla açmıştı! Kamuoyunun eline aynı oyuncağı vermişti!

‘İyi de Cumhurbaşkanımız aynı toplantıda terörle mücadeleye devam’ sözünü de verdi diyenlere de, ‘I. Çözüm Süreci’ akşamına kadar eşkıya ile müzakere iddialarının sinkaflı yeminlerle inkâr edilişini hatırlatırım! Sabah bir uyandık ki, siyasi iktidar bürokratik kapasitesi eliyle terörist başıyla masaya oturup müzakere sürecini başlatmış bile!

*

Başta ABD olmak üzere Batı başkentleri, senkronize bir şekilde Çözüm Süreci’nin tekrar işletilmesi ve “ilk dört maddesiz ve ‘Türk’süz” olacak ‘yeni anayasa’ sürecinin işletilmesi istikametinde, siyasi iktidara yaptıkları baskıların hacmini ve şiddetini arttırdı!

Öte yandan, meskûn mahal savaşında/şehir savaşında gelinen noktaya bakıyoruz: Devletimiz, eşkıya ve arkasındaki güçler tarafından, önümüzdeki aydan itibaren, şehir savaşlarının ve terörün daha fazla bölgelere yayılmasıyla tehdit ediliyor! Lakin diğer yandan da ‘terör örgütü pes etti’ veya ‘terör örgütü ağır darbe aldı’ şeklindeki haberlerin artışı da hayli dikkatleri çekiyor! Sanki güvenlikçi politikalardan vazgeçilmesinin şartları olgunlaşmış şeklinde bir algı yönetimi yapılıyor ve ‘hadi bu fırsatı değerlendirin’ faslının son rötuşları atılıyor! Tıpkı 2012 öncesinde olduğu gibi!

Hülasa,

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin; “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirtecek veya “after-before” mukayesesi yaptıracak raddede keskin siyasi dönüşlerine zaten alışığız! Hatta bu ‘geri vites’lerin seçmen indinde bir karşılığı olmadığını da keşfettiklerinde, daha rahat ve fütursuz davrandıklarını da gördük!

Siyasi iktidarın bürokratik kapasite aracılığıyla terör örgütüyle örtülü görüşmelere başladığı biliniyor. Hükümetin ‘II. Çözüm Süreci’ne yapacağı bu siyasi dönüşün de, İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi adına yaptıkları dönüşten daha sert ve kalçadan olacağını düşünüyorum!

20 nisan 2016

Kaynak: Vahdet Gazetesi

 

timthumb

timthumb (1)

timthumb (2)

timthumb (6)

timthumb (3)

timthumb (4)

timthumb (5)

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et