KÂMİL İNSAN ve İBDA

Selim GÜRSELGİL

İbda, iki denizin buluştuğu yer misâli, Hakk ile halkı hem buluşturan, hem ayıran mefhumdur. Hakk yönünden İbda, yoktan var etme, yaratma, tekvindir. Halk yönünden İbda ise benzeri olmayan bir şey yapma, keşif ve icattır.

Bu buluşma ve ayrılık (zıtların birliği), hem Rahman Arşı’nda, hem de tabiatta gerçekleşir. Ahmed El Buni Hz’nin haber verdiğine göre, Rahman Arşı’nın sırrı İbda’dır; onda yükseliş ruhanî, bunun görünüşü fikrîdir. Buna göre İbda, insan-ı kâmil (tekâmül etmiş insan) vasfıdır.

Tabiatta İbda da “kendinden zuhur diyalektiği” olmuş oluyor. Yani Hakk’ın emir vermesi ve dilemesiyle, mahlûkun kendi fiilinden türemesi. Bu türeyiş, canlılar âlemini ve ondaki tekâmülü meydana getiriyor.

Şu hâlde İslâm’da kendi kendinden ibaret, rastgele, mânâsız ve mesnetsiz bir tekâmül sozkonusu değildir. Mahlûkatın tekâmülünden maksat, Hakk’a varmaktır. Tüm mahlûkat, Hakk’a varmak maksadıyla kendinden üstün bir mertebeye doğru cehd (efor) halindedir. Her mahlûk, kendi yaratılış hududuna gelince kendi tekâmülünü tamamlamış olur. Belki herbiri bu sûrette Hakk’a varır. Bir tek insandır ki, kendini aşmak ve kendinden üstün insan, insan-ı kâmil mertebesine varmakla mükelleftir.

Öyleyse insanda, tabiî hâlinde hayvaniyet ağır basar. O, nefesindeki kötülüklere uyarsa, hayvandan aşağı, belhum adal mertebesine düşer. Ama nefsinden arınırsa üstün insan olur.

İşte Hakk’a varmanın hakikati ve tekâmülün maksad ve mânâsı budur.

Çıkacak olan “Yaratılmışların Tekâmülü” kitabında bu fikirlerden, yani İbda Diyalektiği’nin tabiatta ve hayatta izdüşümünden etraflıca söz ettim.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: